İmam Hasan’ın bazı konuşmalarından

İmam Ali (a.s.), oğlu Hasan’a (a.s.) Kûfe Mescidi’nde insanlara konuşma yapmasını emretti. O da minbere çıktı ve şöyle dedi

“Hamd Allah’a mahsustur. O benzetmesiz tek, yaratılmış olmaksızın sürekli var olan, sıkıntısız olarak duran ve işleri elinde tutan, çabasız yaratan, sonsuz sıfatlanan, sınırsız bilinen ve aziz olandır.

Kadimlikte sürekli olan kadimdir. Heybetinden kalpler ürperir. İzzeti karşısında akıllar başlardan gider.

 

 

Kudreti karşısında boyunlar eğilir. Ceberrutunun/Azametinin ulaştığı derece hiçbir insanın kalbinden geçmez.

İnsanlar yüceliğinin künhüne varamazlar. Vasıf erbabı kimseler ululuğunun künhünü kapsayamazlar.

Âlimler akılları ile O’na ulaşamazlar. Düşünce erbabı O’nun işlere yönelik tedbirlerinin sırlarına eremezler.

 

 

O’nu en iyi bilen kulu, O’nu sınırlayarak tavsif etmeyen kimsedir. Gözleri idrak eder, O latif ve her şeyden haberdardır…”

Bir defasında İmam Hasan’a (a.s.) bir adam geldi ve kendisine: ” Ey Resulüllah’ın oğlu! Bana, Rabbini öyle anlat ki, sanki O’nu görüyormuş gibi olayım” dedi.

 

 

Bunun üzerine başını öne eğdi. Uzun müddet böyle kaldıktan sonra başını kaldırdı ve adama şu cevabı verdi: “Hamd O Allah’a mahsustur ki, O’nun bilinen bir evveli, nihayeti olan bir sonu, idrak edilen bir öncesi, sınırları olan bir sonrası ve belirlenecek şekilde bir nihayeti yoktur.

Somut bir varlık değil ki, parçalara ayrılsın. O’nda sıfat farklılaşması yok ki, sona ermesi söz konusu olsun.

İnsanların akılları, vehimleri, düşünceleri, duyguları, zekaları ve zihinleri O’nun niteliğini kavrayamazlar ki, O’nun hakkında “ne zaman, neden başladı, neye zâhir oldu, nede gizlendi, neden terk etti?” diyebilsinler.

O, varlıkları yaratırken başlatıcı ve yoktan var edicidir. Yoktan var ettiğinde başlatıcı ve başlattığında yoktan var edendir. İstediğini yaptı ve arttırmayı istediğini murad etti. İşte âlemlerin Rabbi budur.”

Cebriye’ye reddiye

Basra halkı İmam Hasan’a (a.s.) bir yazıyla başvurarak ondan cebir hususundaki görüşünü öğrenmek istediler. O da onlara şu cevabı verdi:

“Allah’a, O’nun kazasına ve kaderine inanmayan kimse kâfir olur. Günahını Rabbine yükleyen kimse ise fâcirdir.

Allah’a zorlama altında itaat edilmez. Çünkü O, kullarına sunduğu her şeye mâlik olduğu gibi, verdiği her güce de kâdirdir.

Kullar eğer Allah’a itaat üzere hareket ederlerse, Allah onlar ile yaptıkları işler arasına girmez.

Demek ki onları bu işlere O zorlamamıştır. Eğer Allah kullarını itaate zorlasaydı, onlardan sevabı düşürürdü.

Nitekim eğer onları günaha zorlasaydı, onlardan cezayı düşürürdü. Aynı şekilde eğer onları ihmal etseydi, kendi başlarına bıraksaydı, bu durum O’nun gücünde acizlik anlamına gelirdi.

Fakat onlara yönelik, onlara saklı tuttuğu dileği, meşiyeti vardır. Eğer itaat üzere hareket ederlerse, onlara yönelik minnet koyar; yok eğer isyan üzere hareket ederlerse, yaptıkları kötülük aleyhlerine gerekçe olur.”

Allah’ın sıfatları ile ilgili açıklama

Adamın biri İmam Hasan’a (a.s.) Allah’ın cevad/cömertlik sıfatının anlamını sordu. O da adama şu karşılığı verdi:

“Eğer Yaratıcıdan bir şey istersen, O, istediğini verse de, vermese de cömerttir. Çünkü Allah kuluna bir şey verirse, onu hak etmediği bir şeyi vermiş olur.

Buna karşılık eğer istediği bir şeyi vermez ise ona hak etmediği bir şeyi vermemiş olur.” (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)

………….

yenimesaj.com.tr