“İşte ben Ali’yi onun için severim”

 

Sıffın Savaşı’nda, Hz. Ali’nin yanında yer alan Ikrişe bint-il Atraş bin Ravaha isimli kadın, bir gün bastonuna dayanarak Halife Muaviye’nin huzuruna girer, halifeye layık selam ile selamlar ve oturur.

Muaviye: “Şimdi senin yanında Emir’ül Mü’minin’im değil mi?” der.

Ikrişe: “Ali sağ olmadığına göre evet öylesin” diye cevap verir.

Muaviye: “Sıffın Savaşı’nda kılıcı kuşanıp, askerlere:

“Ey iman edenler, size gereken kendinizi (ve toplumunuzu) düzeltmektir. Siz doğru yolda olduğunuz zaman sapıtanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.”

(Maide süresi ayet 5/105)

Cennete konan oradan göçmez, oraya yerleşen ihtiyarlamaz, cennete giren ölmez.

Nimeti devam etmeyen, stresi bitmeyen bu dünyayı satın, cenneti satın alın.

Din konusunda basireti açık, haklarını alma konusunda sabırla başarılı olan topluluklardan olun.

Muaviye, dil bilmez Araplarla, iman nedir, hikmet nedir bilmeyen kalbi gafillerle sizin üzerinize yürüdü.

Muaviye, onlara dünyalık vaat ederek çağırdı, onlar da katıldılar, onları batıla davet etti, onlar da koşarak geldiler.

Allah’ın dini konusunda Allah’tan sakının. ‘Ben olmasam da olur’ diyerek Ali’yi yalnız bırakmaktan sakının.

Çünkü bu düşünce İslâm ipini koparır, Hakk’ın nurunu söndürür.

Bu harp, Küçük Bedir harbi gibidir, son Akabe beyati gibidir.

Ey ensar ve muhacir topluluğu, basiretle yürüyün, azimetle sabredin, yarın ben de sizinle beraberim. Yarın, eşeğin yellediği gibi yelleyen, sığırın geviş getirişi gibi geviş getiren, deve gibi pisleyen Şam halkıyla karşılaşacaksınız” diyordun.

Sen bu bastonuna dayanmış halde iken, iki asker seni yakaladı.

Allah’ın takdiri olmasaydı sen, Şamlıları öldürecektin.

Seni, Ali’nin yanında olmaya ve bu konuşmayı yapmaya sevk eden nedir?” deyince,

Ikrişe:

“Ey iman edenler, açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın…” (Maide süresi ayet 5/101) ayetini okudu ve “Akıllı adam, hoşuna gitmeyecek şeylerin tekrarını istemez” dedi.

Muaviye: “Doğru söylüyorsun. İhtiyacını söyle” deyince,

Ikrişe: “Eskiden, zenginlerimizden zekât alınır, fakirlerimize dağıtılırdı. Biz bunları kaybettik.

Kırıklarımız sarılmıyor.

Fakirlerimiz korunmuyor.

Eğer bu, senin fikrinle oluyorsa, senin gibilere layık olan hemen gafletten uyanmak ve Allah’a tevbe etmek gerekir.

Eğer başkasının fikriyse, senin gibi bir adama hainlerin fikriyle hareket etmek ve zalimleri vali yapmak yakışmaz” dedi.

Muaviye: “Ikrişe, halkın işleri üzerimize deniz dalgaları gibi coşup kaynayarak geliyor” deyince,

Ikrişe: “Fe sübhanellah, Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın bize farz kıldığı bir şey bir başkasının zararına olmaz. O gaybı en iyi bilendir” dedi.

Muaviye: “Eyvah, Ali sizi, karşı koyulamayacak şekilde uyandırmış/bilgilendirmiş” dedi ve Irak halkından toplanan zekâtların, Irak’ın fakirlerine dağıtılmasını ve insaflı hareket edilmesini emretti. (İbn-i abdi Rabbih, Ikd-ül Ferid 2/111,112)

Bu konuşmanın devamında 114’ncü sayfada Muaviye’nin, Beni Kinane’den Darimiyyetül Hacuniyye diye bilinen kadınla konuşması nakledilir.

Muaviye ona, niçin Ali’yi sevdiğini ve kendisine kızdığını sorduğunda,

Kadın, “Ali, adaletle iş yaptığından,

Devlet imkânlarını eşit dağıttığından onu severim.

Sen, halifeliğe senden daha layık olana harp açtığından ve hakkın olmayan şeyi istediğinden sana kızarım. Peygamberimizin, “Allah’ım, Ali’ye dost olanı sen de dost edin” dediği için, Ali, fakirleri sevdiği için,

Dindar insanlara saygılı olduğu için severim.

Sen, kan akıttığın için,

Mahkemede haksızlık yaptığın için,

Kafana göre karar verdiğin için sana düşmanım” deyince, Muaviye, “İşte onun için karnın şişmiş, göğüslerin sarkmış, kalçan şişmanlamış” deyince,

Kadın, “Senin annen Hind, şişmanlıkta deyim haline gelmişti” der.

Muaviye: “Hiç Ali’yi gördün mü?”

Kadın: “Evet”

— Nasıl gördün?

— İktidar olmak seni sapıttığı gibi onu sapıtmamıştı.

Seni meşgul eden dünya nimetleri onu meşgul etmiyordu.

— Konuşmasını dinledin mi?

— Evet. Sözleri, kalplerin körlüğünü gideren cila,

Tasın küfünü gideren yağ gibi idi.

Muaviye: “Doğru söylüyorsun. Bir isteğin var mı?”

Kadın: ‘‘Bana yüz tane kızıl tüylü deve ver. Çobanı ve döl devesi de olsun.”

— O kadarını ne yapacaksın?

— Sütüyle mahallenin çocuklarını doyuracağım,

Büyükleri yaşatacağım,

Cömert davranıp iyilikler yapacağım,

Küsleri barıştıracağım.

— Verirsem beni Ali gibi sevecek misin?

— Ali, su gibi temiz ve temizleyici idi,

Kirletici, paslandırıcı değildi.

Verimli toprak gibiydi, diken bitiren çorak arazi değildi. Yiğitti, senin gibi değildi.

— Ama benim bu verdiğim yüz deveyi Ali vermezdi.

— Hayır. Allah’a yemin olsun ki, Ali, Müslümanların malından/hazineden herhangi bir kişiye dahi, bir iğne bile vermezdi. İşte ben Ali’yi onun için severim.” (İbn-i abdi Rabbih, Ikd-ül Ferid 2/114, 115)

…………………………

# YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • Kırk Ayet ve Kırk Hadis (5) Amelleriniz, sizin yöneticilerinizdir
  • “Nemelazım” değil, “bana lazım” diyelim
  • Kırk Ayet ve Kırk Hadis (3) Birliğimizi sağlayan oruç
  • Kırk Ayet, Kırk Hadis (2) Niyet/Kasıt
  • “Önce selam, sonra kelâm” (1)
  • Yazarın Tüm Makaleleri