Hz. Muhammed (salallahu aleyhi ve alihi)

Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Haşim (Arapça: محمد بن‌ عبد اللّه بن‌ عبد المطّلب بن‌ هاشم) (Fil Yılı/570 m. Mekke – Hicri 11/632 m. Medine) Allah’ın yeryüzündeki son elçisidir, Ulü’l Azm peygamberlerinden olan Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a),İslam dininin Peygamberidir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in (s.a.a) en önemli mucizesidir. Hz. Muhammed (s.a.a), Müşrik Arabistan toplumda dünyaya gelmesine rağmen, yaşamı boyunca putlara tapmamış ve toplumda yaygın olan çirkin davranışlardan sakınmıştır. Peygamberliğinden önce yüce ahlakı ile Mekke’de ün salmış ve “Muhammedü’l Emin” lakabını almıştır.

Hz. Muhammed (s.a.a) kırk yaşında Allah tarafından peygamberliğe seçilmiştir. En önemli mesajını tevhitde davet olmuştur. Hz. Resulullah (s.a.a) gönderilişinin nedenini de “güzel ahlakı tamamlamak” olarak açıklamıştır. Onu ve dinini kabul etmeyenler bile, kendisinin güzel ahlaklı, güvenilir ve yüce bir insan olduğunu itiraf etmişlerdir. Mekke müşrikleri ona ve takipçilerine yıllarca işkence etmelerine rağmen, ne kendisi ve ne de takipçileri İslam’dan uzaklaşmamış ve onu bırakmamışlardır. Mekke’de geçen on üç yıllık davetin ardından, Medine’ye hicret etmiştir. O’nun Medine’ye hicreti İslam tarihinin (Hicr-i Kameri) başlangıcıdır.

Hz. Muhammed (s.a.a) Allah’ın son peygamberi olarak hayatını İslam dinine adayıp çalıştığı gibi, Arap yarımadasında hükümet kurarak, İslami kanunları (Şeriat) uygulamıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.a) çabaları ile Arap cahiliye toplumu kısa bir sürede tevhit toplumuna dönüşmüş ve hayatta olduğu dönemde Arabistan yarımadasının neredeyse tamamı İslam dinini kabul etmişti. O günden günümüze kadar İslam’ın yayılışı sürmektedir ve bugün İslam evrensel bir dine dönüşmüştür. Hz. Muhammed (s.a.a) kendisinden sonra, Kur’an ve Ehlibeyte (a.s) tutunarak, onlardan ayrılmamalarını Müslümanlardan istemiştir.

Hayatı

Hz. Muhammed’in (s.a.a) biyografisi hakkında tarihi metinlerde çok sayıda haber yayımlandığından, öteki peygamberlere nazaran hayatındaki olay ve gelişmelerin daha dakik ve tam olduğunu ileri sürebiliriz. Buna rağmen diğer tarihi karakterlerde de olduğu gibi, onun yaşamının tüm ayrıntıları tam olarak açık değildir; bazen de belirsizlik görülebilmektedir.

Doğumundan Peygamberliğine Kadar

Nesep, Künye ve Lakapları

Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib (Şeybetü’l Hamd, Amir) b. Haşim (Amrü’l Ula) b. Abdümenaf (Muğayre) b. Kusay (Zeyd) b. Kilab (Hekim) b. Mürre b. Ka’b b. Lüey b. Galib b. Fihr (Kureyş) b. Malik b. Nadr (Kays) b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike (Amr) b. İlyas b. Mudar b. Nizar (Haldan) b. Mead b. Adnan (a.s) [1]

Künyeleri: “Ebü’l Kasım” ve “Ebu İbrahim”dir.[2] Bazı lakapları şunlardan ibarettir: “Mustafa”, “Habibullah”, “Safiyullah”, “Nimetullah”, “Hayrahalkillah”, “Seyyidi’l Mürselin”, “Hatemü’n-Nebiyyin”, “Rahmeten Lil-Âlemin”, “Nebiyyi’l Ummi”.[3] İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) annesi, Veheb b. Abdümenaf b. Zühre b. Kilab’ın kızı Âmine’dir. Oğlu Hz. Muhammed (s.a.a) altı yaşında (bir görüşe göre dört yaşında) iken akrabalarının (Abdülmuttalib’in anne tarafı) yani Ben-i Adî b. Neccar’ın onu görmesi için Medine’ye bir seyahat gerçekleştirdi. Mekke’ye dönüşü sırasında Otuz yaşında iken “Ebva” denilen yerde hayatını kaybetti ve orada defnedildi.[4]

Allame Meclisi şöyle diyor: İmamiye Şiasının, Ebu Talib (Hz. Peygamberimizin (s.a.a) amcası ve Hz. Ali’nin (a.s) babası), Veheb kızı Âmine (Hz. Peygamberimizin (s.a.a) annesi), Abdullah b. Abdülmuttalib (Hz. Peygamberimizin (s.a.a) babası) ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Hz. Âdem’e (a.s) kadarki ecdadının tamamının imanına icması vardır.[5]

Doğumu

Ana Madde: Hz.Muhammed’in (s.a.a) Doğumu

Hz. Peygamberin (s.a.a) doğum yılı bugünkü takvim ile net olarak belli değildir. İbn-i Hişam gibi bazı oryantalistler onun doğumunun “fil” yılında olduğunu yazmışlardır. Bu tarih, Ebrehe’nin filleri ile birlikte Kâbe’yi yıkmaya geldiği yıl olarak bilinmektedir. Bu hadiseye şahitlik edenler için bu tarih açık olsa da, tarihteki birçok olay, bugün kullandığımız takvime göre gün, ay ve yıl olarak tam hesaplanamamaktadır. Çünkü tarihçiler Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatını 632 olarak belirtmişlerdir ve Hz. Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde 63 yaşındaydı. Dolayısıyla doğumunun 569–570 arasında olması gerekir.[6]

Şia’nın görüşüne göre İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) doğumu 17 Rebiülevvel ve Ehlisünnetin görüşüne göre ise, 12 Rebiülevveldir.[7] İran’da 12 ile 17 Rebiülevvel arası Şia ve Sünniler arasında vahdet haftası olarak kutlanmaktadır.

Hz. Resul-ü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Mekke’de dünyaya gelmiştir. Bazı kaynaklara göre ise, Şi’b-i Ebu Talib’de, Muhammed b. Yusuf’un evinde dünyaya geldiği yönündedir.[8]

Çocukluğu

Ana Madde: Hz. Muhammed’in (s.a.a) Çocukluğu

Tarihçiler Hz. Muhammed’in (s.a.a) yaşamı hakkında çeşitli öykü ve hikâyeler yazmışlardır. Ancak bunları kesin belge ve senetlere dayandırdığımızda, tarihi hakikatleri öykülerden ayırt edebiliriz. O yıllarda yaşanmış olayları, sadece Kur’an ve sünnet (rivayetler) belgeleri aydınlatabilir. Kur’an bu konu hakkında yalnızca kısa değinmelerde bulunmuştur. Bu değinmeler ve tarihçilerin yazmış olduğu ve üzerinde hemfikir oldukları şey, Hz. Muhammed’in (s.a.a) çocukluk dönemini yetim olarak geçirdiğidir.[9]

Babası Abdullah (a.s), Ben-i Zühre kabilesinin reisi Veheb’in kızı Âmine ile evlendikten birkaç ay sonra, ticaret seferlerinin birisinde Şam’dan döndüğünde Yesrib’de hayatını kaybetti. Bazı tarihçiler Abdullah’ın (a.s), Hz. Muhammed (s.a.a) dünyaya geldikten birkaç ay sonra öldüğünü yazmışlardır. Her hâlükârda Hz. Muhammed (s.a.a) süt emme dönemini Ben-i Sa’d kabilesinden “Halime” adlı bir kadının yanında geçirmiştir. Altı yaşında annesini kaybetti ve onun bakımını dedesi Abdülmuttalib üstlendi. Sekiz yaşında iken Abdülmuttalib hayatını kaybetti ve bunun üzerine Hz. Muhammed’in (s.a.a) bakımını amcası Ebu Talib üstlendi.[10]

Ebu Talib’in (a.s) evindeyken onun eşi Fatıma binti Esed (s.a) tarafından oldukça şefkat ve ilgi görmüştü. Nitekim kendisi vefat ettiğinde, Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bugün annem vefat etmiştir”. Onun kabrine uzanmış ve kendi kıyafeti ile kefenleyerek, kabre koymuştur. Ona “Ey Allah’ın Resulü! Fatıma için çok iç geçiriyorsun” dediklerinde, şöyle buyurmuştur: “O gerçekten benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken, o önce benim karnımı doyururdu. Kendi çocuklarının üstleri başları tozlu topraklı dururken, o önce beni yıkar ve saçımı başımı düzeltirdi; gerçekten benim annemdi.”[11]

Şam’a İlk Yolculuğu ve Nasrani Rahibin Öngörüsü ve Kehaneti

Tarihçilere göre Hz. Muhammed (s.a.a) çocukluk döneminde amcasının Şam’a yaptığı yolculuklardan birinde ona eşlik etmiştir. “Busra” denilen yerde “Bahira” adlı bir rahip ondaki peygamberlik alametlerini görerek, amcasından onu gözetmesini ve özellikle ona düşmanlık eden Yahudilerden onu korumasını istemiştir. Tarihte belirtilen olaya göre, kervan Bahira’nın yanından ayrıldıktan sonra Bahira, Hz. Muhammed’in (s.a.a) yanına giderek, şöyle demiştir: “Lat ve Uzza hakkı için sana soracağım sorulara cevap ver!” Hz. Muhammed (s.a.a): “Benden Lat ve Uzza hakkı için bir şey isteme. Çünkü bu iki puttan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyorum” der. Bunun üzerine Bahira, ondan Allah hakkı için kendisine cevap vermesini ister.[12]

Hilfü’l Fuzul (Erdemliler İttifakı)

Hz. Muhammed’in (s.a.a) evliliğinden önceki önemli olaylardan birisi de “Hilfü’l Fuzul” adlı anlaşmaya katılmasıdır. Bir grup Mekkeli “tüm mazlum ve güçsüzleri koruyup haklarını kollamak” için aralarında bir anlaşma yapmışlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) de bu anlaşmayı sonraları övmüş ve eğer yine onu böyle bir anlaşmaya çağıracak olurlarsa, onlara katılacağını söylemiştir.[13] (Bkz. Hz. Peygamber’in (s.a.a) çocukluğu)

İkinci Şam Yolculuğu

Hz. Muhammed (s.a.a) yirmi beş yaşında iken amcası Ebu Talib (a.s) ona şöyle dedi: “Kureyş kervanı ile Şam’a gitmek için hazırlık yap. Huveylid’in kızı Hatice (s.a), kendisi için ticaret yapmaları ve kârından onu da ortak etmeleri için akrabalarından bazılarına sermaye verdi. Eğer istersen seni de kabul edecek.” Sonra Hatice’ye (s.a) konuyu açtı ve o da bunu kabul etti. İbn-i İshak’ın rivayet ettiğine göre Hatice (s.a), Hz. Muhammed’in (s.a.a) emanete riayetini ve büyüklüğünü bildiği için, ona “eğer benim malımla ticaret etmek istersen, payını başkalarından daha çok vereceğim” diye haber gönderdi.[14]

Hz. Hatice (s.a) bu ticaretten oldukça çok kazanç elde etti. Emanet, doğruluk ve dürüstlükte meşhur olan bir adamla ticaret yapmıştı. Bu ticaret seferinden sonra Hz. Hatice (s.a), Hz. Muhammed (s.a.a) ile evlendi.

Evlilik

Evlilik sırasında Hz. Muhammed (s.a.a) yirmi beş ve Hz. Hatice’nin (s.a) ise, kırk yaşında olduğu yazılmıştır. Ancak Hz. Hatice’nin (s.a) dünyaya getirdiği çocukları dikkate alacak olursak, yaşının daha az olduğu muhtemeldir. Arap tarihçilerin onun kırk yaşında olduğunu yazmaları, bu yaşın kâmil bir yaş olmasındandır.[15] Hz. Hatice (s.a), Hz. Muhammed (s.a.a) için çocuklar dünyaya getirdi. Erkek çocukları küçükken öldüler ve kız çocukları arasında ise, en tanınanı Hz. Fatıma’dır (s.a).

Hz. Hatice (s.a), yirmi beş yıl kadar Hz. Resulullah (s.a.a) ile birlikte yaşadı ve Bi’setin onuncu yılında altmış beş yaşında iken, Haşim oğullarının Şi’bi Ebi Talib’ten dışarı çıkışlarının üzerinden bir yıl altı ay geçtikten sonra hayatını kaybetti. Hz. Hatice’nin (s.a) vefatından sonra Hz. Peygamber (s.a.a) Zem’a b. Kays’ın kızı Sevde ile evlendi. Hz. Peygamberin (s.a.a) sonraki eşleri şunlardır: Ayşe, Hafsa, Zeynep binti Huzeyme b. Haris, Ümmü Habibe binti Ebu Sufyan, Ümmü Seleme, Zeynep binti Cahş, Cuveyriye binti Haris b. Ebi Zirar, Safiye binti Hayy b. Ehteb, Meymune binti Haris b. Hazn, Mariya binti Şemun.[16]

Çocukları

Hz. Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) İbrahim dışındaki tüm çocukları Hz. Hatice’dendir (s.a). İbrahim, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) “Mâriya” adlı eşindendir. Allah Resulü’nün (s.a.a) Hz. Fatıma (s.a) dışındaki çocuklarının tamamı Efendimiz (s.a.a) hayatta iken hayatlarını kaybetmiş ve Efendimiz’in (s.a.a) soyu Hz. Fatıma (s.a) aracılığı ile devam etmiştir. Hz. Resulullah’ın (s.a.a) toplamda üç erkek ve dört kız çocuğu olmuştur:

  1. Kasım (Allah Resulü’nün (s.a.a) ilk çocuğudur ve 2 yaşında iken Mekke’de ölmüştür)
  2. Zeynep (Hicretin 8. yılında Medine’de vefat etmiştir)
  3. Rukiye veya Rukayye (Hicretin 2. yılında Medine’de hayatını kaybetmiştir)
  4. Ümmü Gülsüm (Hicretin 9. yılında Medine’de ölmüştür)
  5. Hz. Fatıma (s.a) (Hicretin 11. yılında Medine’de hayatını kaybetmiş ve Efendimizin soyu yalnızca Hz. Fatıma (s.a) ile sürmüştür)
  6. Abdullah (Bi’setten hemen sonra Mekke’de dünyaya gelmiş ve orada ölmüştür)
  7. İbrahim (Hicretin 10. yılında Medine’de ölmüştür)[17]

Hacerü’l Esved’in Yerleştirilmesi

Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğinden önce gerçekleşen ve Mekke halkının gözünde onun konumunu ortaya koyan diğer bir hadise de Hacerü’l Esved taşının Kâbe’deki yerine yerleştirilme hadisesidir. Kâbe’nin cahiliye devrinde de Arap halkı yanında saygın olduğunu biliyoruz. Bir yıl Kâbe’yi sel basmış ve Allah’ın evinin sütunlarını yıkmıştı. Kureyş, Kâbe’nin duvarlarını örüp, Hacerü’l Esved taşını yerine yerleştirmek istediklerinde, kabile büyükleri arasında anlaşmazlık yaşandı. Her kabile reisi bu şerefin kendisinin olmasını istiyordu. Sonunda tartışmalar büyüdü ve kabile büyükleri kanla dolu bir leğen getirerek, ellerini içine soktular. Bunun anlamı galip gelene kadar savaşmak manasına gelen bir çeşit yemindi. Nihayetinde Ben-i Şeybe kapısından mescide gelen ilk kişinin hakemliğini kabul edeceklerini ve onun vereceği her karara uyacaklarını kararlaştırdılar. İçeri ilk giren kişi Hz. Muhammed (s.a.a) oldu. Kureyş’in ileri gelenleri onun emin olduğunu ve hakemliğini kabul edeceklerini söylediler. Sonra durumu ona anlattılar. Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bir bez parçası açın”. Dediği gibi yaptılar ve sonra Hacerü’l Esved taşını onun üzerine koydu. Her kabile reisinin onun bir ucundan tutmasını istedi. Bez parçasını tutarak, yukarı kaldırdılar. Kendisi Hacerü’l Esved’i alarak, yerine yerleştirdi ve bu hakemliği ile kan dökülmesiyle sonuçlanacak büyük bir çatışmayı önledi.[18]

Peygamberliğinden Hicrete Kadar

Bi’set

Ana Madde: Bi’set

İmamiye Şia’sının görüşüne göre, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Bi’set’i (peygamberliğe seçilişi) 27 Recep’te olmuştur.[19] Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) Bi’set’ine yakın yıllarda insanlardan uzak durmakta ve tek olan Allah’a ibadet etmekteydi. Yılda bir ay boyunca Hira dağında inzivaya çekilir ve ibadet ederdi. (Bkz. Tehannüs) Bu süre zarfında onun yanına giden her ihtiyaç sahibine yemek verirdi. İbadetle geçirdiği ay bittikten sonra Mekke’ye döner, evine gitmeden önce Kâbe’yi yedi veya daha fazla sayıda tavaf eder ve sonra evine giderdi.[20]

Yine Hira’da inzivaya çekilip ibadetle geçirdiği günlerden birinde peygamberlikle görevlendirildi. Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail benim yanıma gelerek “Oku” dedi. Dedim ki “Ben okuma bilmem”. Yine “oku” dedi. Dedim ki “ne okuyayım?” Dedi ki Yaratan Rabbinin adıyla oku.”[Not 1] Nitekim Hz. Muhammed (s.a.a) kırk yaşında peygamberliğe seçilmiştir. [21]

Allah Resulü (s.a.a) kendisine nazil olan Alak Suresinin ilk ayetlerinin telakkisi ve peygamberlikle şereflenmesinin ardından, mağaradan ayrılarak Mekke şehrine geri döndü. Eve döndüğü esnada evde üç kişi bulunmaktaydı: Değerli eşi Hz. Hatice(s.a), amcaoğlu Hz. Ali b. Ebu Talib ve Zeyd b. Harise. Hz. Peygamber (s.a.a) tevhide ilk davetini kendi ailesinden başlattı ve ona ilk iman eden kişi kadınlardan eşi Hz. Hatice (s.a) ve erkeklerden o sıralar bakımını üstlendiği amca oğlu Hz. Ali b. Ebu Talib (a.s) oldu.[22] Çeşitli İslam fırkaları kaynaklarında, Ebu Bekir ve Zeyd b. Harise gibi bazılarını da ilk Müslümanlardan saymışlardır.[23] (Bkz. İslam’ı ilk seçenler) Her ne kadar ilk davet oldukça sınırlı da olsa, Müslümanların sayısı zamanla artmış ve davetin üzerinden fazla bir süre geçmemesine rağmen İslam’ı seçenler, Mekke’nin dışında Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte namaz kılmışlardır.[24] (Bkz. Gizli Davet)

Açık Davet

Hz. Muhammed (s.a.a) peygamberliğe seçildikten sonra, ilk üç yıl boyunca gizli davette bulundu. Ancak bazıları, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin nüzul sırasına göre, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Bi’set’ten kısa bir süre sonra umumi davete başladığını söylemişlerdir.[25]

Hz. Peygamber (s.a.a) ilk önce insanları putlara tapmaktan sakındırmakta ve tek olan Allah’a tapmalarını istemekteydi. İlk önceleri namaz iki rekât idi. Sonraları yolcular dışındakiler için dört rekât ve yolcular için iki rekât farz oldu. Müslümanlar namaz kılmak ve Allah’a ibadet etmek için, gözlerden uzak ve tenha yerleri seçiyorlardı. Yavaş yavaş Müslümanlık Mekke’de yayılmaya başladı.[26] Nitekim meşhur görüşe göre, Bi’set’in üzerinden üç yıl geçtikten sonra Allah-u Teâlâ onu, insanları açıkça tevhide davet etmesi için görevlendirdi:

(Önce) en yakın akrabanı uyar. Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.(Şuara Suresi,214, 15, 216)[Not 2]

İbn-i İshak’a göre, bu ayet nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali’yi (a.s) çağırarak şöyle buyurdu: “Ey Ali! Allah bana yakın akrabalarımı kendisine tapmaya davet etmemi emretti. Bir koyun kes ve bir miktar ekmek ve süt hazırla.” Hz. Ali (a.s) denilenleri aynen yerine getirdi. O gün Abdülmuttalib oğullarından kırk kişi veya kırka yakın kişi bir araya gelerek, o yemekten yediler. Hz. Peygamber (s.a.a) tam konuşmasına başlamak isterken, Ebu Leheb “o sizi büyüledi” dedi. Bunun üzerine meclis karıştı. Allah Resulü (s.a.a) bir gün sonra yine onları davet etti ve şöyle buyurdu: “Ey Abdülmuttalib oğulları! Arapların kendi kavimlerine benim size getirdiğimden daha üstün bir şey getirdiklerini sanmıyorum. Ben, dünya ve ahireti size getirdim.”[27]

Taberi şöyle yazıyor: Allah Resulü (s.a.a) akrabalarına davetini ulaştırdıktan sonra şöyle dedi: “Sizlerden hanginiz bu konuda bana yardım edecek? Her kim bana bu yolda yardım ederse, aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olacaktır.” Herkes sessiz kaldı. Hz. Ali (a.s) kalkarak şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın Resulü! O kişi benim. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “O, sizin aranızda benim vasim ve halifemdir; onun sözünü dinleyin ve ona itaat edin.[28] Meşhur hadislerden olan bu rivayeti başka tarihçi ve siyer yazarları da kitaplarında yazmıştır.[29]

Kureyş’in Düşmanlığı ve Sonuçları

Müslümanların sayısı zamanla artmaya başlayınca, Kureyş’in büyükleri tedirgin olmaya başladı. Bundan dolayı, Kureyş’in büyükleri değerli amcası Ebu Talib’in (a.s) yanına giderek, ondan kardeşinin oğlunun başlattığı davetine son vermesini istediler. Bir gün ondan, Hz. Muhammed’i (s.a.a) öldürmek için kendilerine teslim etmelerini ve bunun yerine “İmaret b. Velid” adlı kendilerince bilge bir genci ona vermeyi teklif ettiler. Ebu Talib onlara şöyle cevap verdi: “Öldürmeniz için çocuğumu size vermemi ve onun yerine sizin çocuğunuzu yetiştirmemi mi istiyorsunuz? Ne kadar zor bir görev böyle?”[30]

Kureyşliler kabile anlaşmaları gereği Hz. Peygamberin (s.a.a) canına kastedemiyorlardı. Zira bu durumda Haşim Oğulları ile çatışmaya girebilir; aralarında başka sıkıntıların yaşanmasına ve işlerin daha da karmaşık hale gelmesine sebep olabilirdi. Dolayısıyla, Hz. Peygamber’e (s.a.a) karşı muhalefetleri sınırlıydı ve sadece onu kötü sözlerle küçümsemeye çalışıyorlardı. Ancak yeni Müslüman olmuş savunmasız kişilere karşı yapabildikleri kadar zarar veriyorlardı.<ref>Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 4

…………………….

Kaynakça

  1.  Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi, s. 42.
  2.  Et-Tabersi, İ’lamü’l Vera bi’lamu’l Huda, c. 1, Kum, Müessese-i Alu’l Beyt li-İhyau’t-Turas, 1417 h.k, s. 43.
  3.  Mukaddesi, Baz Pejuhi Tarih-i Veladet ve Şehadeti Masuman, Kum: Pejuşehkahı Ulum ve Ferhengi İslami, 1391, s. 91.
  4.  Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi, s. 42.
  5.  Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi, s. 42.
  6.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 37.
  7.  Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi, Ebü’l Kasım Gürci tarafından gözden geçirme ve eklemeler, Tahran: Tahran üniversitesi yayınları, 1378, s. 43.
  8.  Kuleyni, el-Kâfi, c. 1, s. 439; İbn Şehraşub, el-Menakib, c. 1, s. 172; Amuli, es-Sahih min Siyreti’n-Nebii’l-A’zam, c. 2, s. 68.
  9.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 37.
  10.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 37–38.
  11.  Tarih-i Yakubi tercümesi, s. 368–369: Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi’nden naklen, s. 49.
  12.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 37.
  13.  İbn-i Hişam, c. 1, s. 141–142.
  14.  Siyre-i İbn-i İshak, Muhammed Hamidullah, s. 59; Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 39.
  15.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 39–40.
  16.  Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi, s. 56–60.
  17.  Ayeti, İslam Peygamberi Tarihi, s. 60–61.
  18.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 40.
  19.  Ayeti, Muhammed İbrahim, İslam Peygamberi Tarihi, Ebü’l Kasım Gürci tarafından gözden geçirme ve eklemeler, Tahran: Tahran üniversitesi yayınları, 1378, s. 67.
  20.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 41.
  21.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 41.
  22.  İbn-i Hişam, c. 1, s. 262.
  23.  İbn-i Hişam, c. 1, s. 264, 266.
  24.  İbn-i Hişam, c. 1, s. 281–282.
  25.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 41.
  26.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 41–44.
  27.  Siyre-i İbn-i İshak, s. 127, Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 44’ten naklen.
  28.  Tarih-i Rusul ve Muluk, c. 3, s. 1172; Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 44’ten naklen.
  29.  Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 44.
  30.  Siyre-i İbn-i Hişam, c. 1, s. 279; Şehidi, Tarih-i Tahlilîyi İslam, s. 45’ten naklen.
  1.  اقْرَ‌أْ بِاسْمِ رَ‌بِّک الَّذِی خَلَقَ. “İkra bismi rabbikellezi halek”
  2.  وَأَنذِرْ عَشِیرَتَک الْأَقْرَبِینَ وَاخْفِضْ جَنَاحَک لِمَنِ اتَّبَعَک مِنَ الْمُؤْمِنِینَ فَإِنْ عَصَوْک فَقُلْ إِنِّی بَرِیءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ