Hz. Masume’nin Hayatı

Soru: Ehlibeytin Kerimesi Hz. Masume (s.a) kimdir? Hz. Masume’nin (s.a) hayatı hakkında bilgi verebilir misiniz? Neden ve nerede vefat etmiştir? Hz. İmam Rıza’nın (a.s) onun ziyareti hakkında bir hadisi var mıdır? Hz. Masume’den hadis nakledilmiş midir? Neden Hz Fatıma’ya masume lakabını vermişlerdir? Kendisi masum muydu?

Ayrıntılı Cevap:

Eski kaynaklarda, Hz. Masume’nin (s.a) doğum tarihi hakkında her hangi bir açıklama yapılmamış, ancak sonraki kaynaklarda doğum tarihinin hicretin 173. yılında Zilkade ayının birinci günü Medine’de olduğu belirtilmiştir.[1]

 

Babası

Hz. Masume’nin (s.a) babası İmam Musa Kazım’dır. İmam Musa Kazım (a.s) kendi zamanında ilahi ilimlerin taşıyıcısı, yeryüzünde insanlara ilahi hüccet; ilim, takva ve züht ve diğer yüce erdemler yönünden eşsiz idi. Pek az uyur gecelerini ibadetle geçirir secde halinde saatlerce Allah Teâla ile münacat ederdi. Birçok geceler tanınmayacak bir şekilde fakirlerin evlerine başvurarak şefkatli bir baba gibi onların evine gerekli olan ihtiyaç maddelerini taşırdı. Gündüzleri ise halkı hakka hidayet etmekle meşgul olur ve zalimler vasıtasıyla tahrife uğramış olan dinin gerçeklerini açıklardı. İmam Musa Kazım’ın (a.s) halk arasındaki manevi nüfuz ve mevkisine tahammül edemeyen ve onu kendi zalim yönetimlerinin istikrarı için bir tehlike gören zalim Abbasi hükümdarı Harun er-Reşit yıllar boyunca İmam’ı zindana atmış, çeşitli işkence ve zulümlere tabi tutmuştur ve sonunda da İmam’ı zehirleyerek şehit ettirmiştir.

 

Annesi

Hz. Masume’nin (s.a) annesi iffet, iman ve takvasıyla tanınan ve İslami ilimlere vakıf Necme hatundur. O İslami ilimleri Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) hanımı Humeyde’den öğrenmiştir. Humeyde şöyle diyor: Necme bizim eve geldiği gün, Peygamberi (s.a.a) rüyamda gördüm bana şöyle buyurdu: “Ey Humeyde Necme’yi oğlun Musa’yla evlendir. Zira yeryüzünün en iyi insanı ondan dünyaya gelecektir.” Humeyde diyor ki ben Resulullah’ın (s.a.a) emriyle Necme’yi oğlum Musa’ya aldım ve ondan İmam Rıza dünyaya geldi.

 

İsim ve Lakapları

Masume, kendisinin en meşhur lakabıdır. Bu isim, Hz. Ali b. Musa er-Rıza’dan (a.s) nakledilen bir rivayette geçmiştir. İmam Rıza (a.s) bu hadiste şöyle buyurmuştur: Her kim Masume’yi Kum’da ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş gibi olur.[2] Aynı şekilde rivayet edildiğine göre hazret kendisini İmam Rıza’nın (a.s) kız kardeşi “Masume” olarak tanıtmıştır.[3] Tahire, Hamide, Barre, Raşide, Takiye, Nakiye, Raziye, Merziye, Seyyide, Uhtu Rıza diğer lakaplarıdır.[4] Ziyaretnamesinde ise Sıddıka ve Seyyidetü’n-Nisai’l Alemin lakaplarına da işaret edilmiştir.[5] Hz. Masume (s.a) günümüzde Ehlibeytin Kerimesi olarak ünlenmiştir.

 

İran’a (Horosana) Hicreti ve Kum’a Girişi

Abbasi halifelerinin yedincisi olan Me’mun, Şii kıyamları önlemek için, Hz. İmam Rıza’yı (a.s), Medine’den Horasan’a davet etti. Bu hususta, İmam’a (a.s) çok mektuplar gönderdi ve nihayet zorla İmam’ı Horasan’a getirtti. İlk önce (siyaset icabı) hilafeti İmam’a teklif etti; ama İmam (a.s) kabul etmedi. Daha sonra veliaht olmayı teklif etti. İmam (a.s), Me’mun’un hilelerinden haberdar olduğu için yine, ilk önce kabul etmedi, ama daha sonra Me’mun’un ısrar ve tehdidiyle, veliahtlığı, memleketin siyasi işlerine karışmamak şartıyla, zahirde kabul etti. İmam (a.s) koyduğu bu şartla, Me’mun’un hükümetinden razı olmadığını Müslümanlara anlatmak istedi. Kum’un büyüklerinden nakledildiğine göre, Memun’un, İmam Rıza (a.s)’ı Medine’den Merv Şehrine götürmesinden bir yıl geçtikten sonra, yani Hicretin 201. yılında Hz. Masume (s.a) kardeşini görmek için, Fazl, Cafer, Hadi ve Kasım isminde bir kaç kardeşinin eşliğinde Medine’den Horasan’a doğru hareket etti.[6]

 

Hz. Masume (s.a)’nin Hastalanması

Hz. Masume (s.a), bulunduğu kafile İran’ın Save şehrine ulaştığında, Ehl-i Beyt düşmanları haberdar olup onların kafilesine saldırdılar; bu saldırıda Hz. Masume’nin (s.a) kardeş ve yeğenlerinden 23 kişi, vuku bulan saldırılar sonucunda şehit oldular.

Kum şehrinin halkı bu haberi duyunca yardıma koştularsa da, olay yerine ulaştıklarında artık Hz. Masume’nin (s.a) yakınlarından bazıları şehit olmuştu; Hz. Masume de (s.a)  bu olaydan duyduğu hüzün ve üzüntü neticesinde şiddetli bir şekilde hastalanmıştı.

O zaman, Save şehrinin halkı çok mutaassıp idiler; hatta Hz. Ali (a.s)’ın evlatlarına karşı kin besliyorlardı. Hz. Masume (s.a), “Burayla Kum Şehri arasındaki mesafe ne kadardır?” diye sordular. On fersah diye cevap verdiler. Bunun üzerine “Beni Kum’a götürün ” dediler. Ve sözlerine şunu eklediler ki: “Ben babalarımdan duydum ki ”Kum şehri bizim Şialarımızın yeridir.”[7] Hz. Masume (s.a), 201 hicri kameri yılının Rebiulevvel ayının 23’ünde Kum şehrine ulaştılar.

 

Hz. Masume’yi Karşılama

Nakledilen sahih hadislere göre, Hz. Masume’nin (s.a) Kum’a girişlerinde, Kum’un büyükleri, onların önünde Musa b. Hazrec ve Kum halkından kalabalık bir grup, Hz. Masume’yi (s.a) karşıladılar. Çok sayıda kurban kestiler.

Hz. Masume (s.a)’ın Kum’da, bu şehrin büyüklerinden olan Musa b. Hazrec b. Sa’d Eş’ari’nin ricası üzerine onun evine yerleştiler. Musa b. Hazrec’in evinde olduğu müddetçe, daima kardeşi Hz. Rıza’yı (a.s) hatırlayıp ayrılığından dolayı gözyaşı döküyordu. Hz. Masume’nin bulunduğu ev şimdi “Meydan-ı Emir” mahallesinde “Sittiye” medresesinde bulunmaktadır.

 

Hz. Masume’nin Vefatı ve Defni

Hz Masume, Musa b. Hazrec’in evinde on yedi gün kaldı, Rebiussani ayının onunda, 201 hicri kameri yılında Kum Şehrinde vefat etti. Bu nakle göre Hz. Masume, vefat ederken doğumundan 27 yıl 4 ay ve on gün geçmekteydi.[8]

Hz. Fatime Masume (s.a), vefat ettiğinde onu gusl edip, kefenlediler ve sonra Kum’da bulunan Babilan adlı mezarlığa defin ettiler. Musa b. Hazrec, kabrin üzerine hasırdan bir gölgelik dikti, daha sonraları 9. İmam Hz. Muhammed Takî (a.s)’ın kızı Hz. Zeyneb, Kum’a geldi ve o mutahhar mezarın üzerine bir kubbe yaptırdı.[9]

 

Hz. Fatime Masume’nin (a.s) Şahsiyet ve Fazileti

İmam Musa Kazım’ın (a.s), âlime, âbibe, ârife, zâhide, mestûre, muttakiye kızı Hz. Fatıma-i Masume, Allah’ın kendisine bağışladığı yüce bir makam ve mevkiye sahiptir. Kutsal mezarı, Dar’ül müminin olan Kum kentinde yer almıştır. Mukaddes türbesi müminlerin ziyaretgâhı, dua ve zikirlerin icabet yeridir. Ziyaretinin sevabı cennettir. Ebu’l- Kasım-i Sehab, “Hz. Musa Kazım (a.s)’ın on dokuz kızı olduğunu ve kızlarından sadece, Masume lakabıyla meşhur olan Hz. Fatıma’nın Kum şehrinde defnedilmiş olduğunu yazıyor.

Merhum Hacı şeyh Abbas Kummi (r.a) de şöyle yazıyor: Hz. Musa b. Cafer (a.s)’ın en çok tanınan kızı Hz. Fatıma’dır. Mukaddes mezarı Kum kentindedir. Güzel bir türbesi vardır. Bu mekân Kum halkının göz nurudur. Aynı zamanda Müslümanların zorluklarda Allah’ın rahmetine nail olmak için sığındığı bir yerdir. Sürekli olarak uzak yakın bölgelerden müminler, Fatıma-i Masume (a.s)’ın ziyaret feyzine erişmek için, sefer zahmetine katlanıp Kum şehrine giderler. Hz. Masume, henüz dünyaya gelmeden önce, İmam Sadık (a.s), Kum şehrini övmüş ve Hz. Masume’nin şahsiyet ve makamını açıklayarak orada defnedileceğini bildirmiştir.

Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın bir haremi vardır ki, o Mekke’dir; Resulullah (s.a.a)’in bir haremi vardır ki, o da Medine’dir; Emir-ül Müminin Hz. Ali (a.s)’ın da bir haremi vardır ki, O da Kufe’dir; bizim de bir haremimiz vardır, o da Kum beldesidir. Benim evlatlarımdan (torunlarımdan) bir hanım orada defnedilecektir ki ismi Fatıma’dır. Kim onu ziyaret ederse, cennet ona farz olur.” Ravi diyor: İmam Sadık (a.s) bu sözü, henüz İmam Kazım (a.s) dünyaya gelmeden buyurdular.[10]

Sa’d b. Sa’d şöyle diyor: İmam Rıza’dan (a.s), İmam Musa b. Cafer (a.s)’ın kızı Fatıma hakkında sorduğumda, İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kim onu ziyaret ederse, cenneti hak eder.”[11]

Hz. İmam Muhammed Taki’nin de (a.s) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Kim halam (Masume’nin) kabrini Kum’da ziyaret ederse, cenneti hak eder”[12]

Yine Sa’d, İmam Rıza (a.s)’ın ona hitaben şöyle buyurduğunu nakleder: “Ey Sa’d! Sizin yanınızda bize ait bir mezar vardır.” Canım sana feda olsun. İmam Musa Kazım’ın (a.s) kızı Fatıma’yı mı söylüyorsunuz? dedim. İmam, (a.s) “Evet” buyurdular. “Kim onu, hakkını tanıyarak ziyaret ederse, cenneti hak eder.”[13]

 

Hz. Masume’den Nakledilen Hadisler

Hz. Masume’nin özelliklerinden biri, onun İslami ilimlere vakıf oluşudur. Bu nedenle, bir takım hadislerin senedinde Hz. Masume’nin isminin geçtiğini görmekteyiz. Bu hadislerden elimize ulaşmış olanların az olmasına rağmen, yine de Hz. Masume’nin ilmi makamını göstermek için yeterlidirler. Biz burada bu hadislerden birini örnek olarak naklediyoruz:

Hz. Musa b. Ca’fer’in kızları Fatime, Zeyneb ve Ümmü Külsüm dediler ki: Cafer b. Muhammed’in kızı Fatıma bize rivayet etti, Ali b. Hüseyin’nin kızı Fatıma rivayet etti, Hüseyin b. Ali’nin kızları Fatıma ve Sekine rivayet ettiler: Hz. Fatime-i Zehra’nın kızı Ümmü Külsüm; o da Resulullah’ın kızı Fatıma’dan (kendi annesinden) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Acaba siz, Resulullah’ın Gadir-i Hum’da dediği şu sözü unuttunuz mu? Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Resullah’ın şu sözünü unuttunuz mu? (Ey Ali) senin bana nisbet; mevkiin, Harun’un Musa’ya olan mevkii gibidir.”[14]

Kabrinin Ziyaret Fazileti

Hz. Masume’nin (s.a) ziyaretinin fazileti hakkında Masum İmamlardan (a.s) bazı hadisler nakledilmiştir. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: Allah’ın bir haremi vardır ve orası Mekke’dir. Resulullah’ın (s.a.a) bir haremi vardır ve orası, Medine’dir. Müminlerin Emiri’nin (a.s) bir haremi vardır ve orası, Kufe’dir ve biz Ehlibeyt’in bir haremi vardır ve orası, Kum’dur.[15]

Başka bir rivayette ise İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Kum’da, benim çocuklarımdan adı “Fatıma binti Musa” olan birisi vefat edecek ve onun şefaati ile tüm Şialarımız cennete girecektir[16] ve başka bir açıklamada onun ziyaret edilmesi cennetin eşdeğeri olarak bilinmiştir.[17]

İmam Rıza’dan (a.s) nakledilen bir hadiste ‘her kim onu ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş olur’[18] buyurmuş ve başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur: “Cennet ondandır”[19] İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim halam Hz. Masume’ye (s.a) ilgi ve marifetle Kum’da ziyaret edecek olursa, cennet ehli olur.[20]

 

…………………………..

[1] Müstedrek Sefinetu’l Bihar, c. 8, s. 261.

[2] Reyahinu’ş Şerife, c. 5, s. 35.

[3] Daru’l İslam, c. 2, s. 170.

[4] Envaru’l Meşaşiin, c. 1, s. 211.

[5] Zubdetu’t Tasanif, c. 6, s. 159.

[6] Şeyh Abbas Kummi, Muntehel amal s.161

[7] Sakkazade Tebrizi, “Deryay-i Suhen”

[8] Vesilet-ul Masumiyye, 66

[9] Sefinet-ül Bihar, c.2, s.376

[10] Sefinet-ül Bihar, c.2, s.436

[11] Uyun-ü Ahbar’ir Rıza, c.2, s.267

[12] Sefinet-ül Bihar, c.2, s.376

[13] Sefinet-ül Bihar, c.2, s.376

[14] El Gadir c.1, s. 197

[15] Biharu’l Envar, c. 48, s. 317.

[16] Müstedrek Sefinetü’l Bihar, s. 596; En-Nakz, s. 196.

[17] Biharu’l Envar, c. 57, s. 219.

[18] Reyahinu’ş Şerife, c. 5, s. 35.

[19] Uyun-u Ahbari Rıza (a.s), c. 2, s. 271; Mecalisu’l Mü’minin, c. 1, s. 83.

[20] Kamilu’z Ziyarat, s. 536, h. 827; Biharu’l Envar, c. 102, s. 266.