Menzilet Hadisi (Arapça: حديث المنزلة); Şia ve Ehlisünnet âlimlerinin kabul ettiği meşhur nebevi hadislerdendir. Bu hadis, İmam Ali’nin (a.s) makam ve menziletini tanıtarak, İmam Ali’nin (a.s) Allah Resulü’ne (s.a.a) olan nispetini ve onun diğer ashaba olan konumunun üstünlüğünü konu edinmektedir. Şia âlimlerine göre mütevatir hadislerden olan “menzilet hadisi”, Hz. Ali’nin (a.s) Resul-ü Ekrem’den (s.a.a) sonra hilafetinin hakkaniyetine; başka bir tabirle Ali b. Ebi Talib’in (a.s) imametine delalet eden hadislerden biri sayılmaktadır. Menzilet hadisi, en önemlisi Tebük Savaşında olmak üzere defalarca ve çeşitli münasebetlerde Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilmiştir. Birçok kez farklı tabir ve yerlerde nakledilen bu hadisin en meşhuru şöyledir: Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle hitap etmiştir: “Senin bana olan menziletin (konumun) Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir. Ancak benden sonra peygamber yoktur.” [Not 1]
- 1Menzilet Hadisinin Beyan Edildiği Yerler
- 2Şia ve Ehlisünnet Kaynaklarında Menzilet Hadisi
- 2.1Ehlisünnet Nezdinde Hadisin Doğru Oluşu
- 3Hadise İstinat
- 4Bazı Soru ve Şüphelerin İncelenmesi
- 4.1Birinci Şüphe
- 4.2İkinci Şüphe
- 4.3Üçüncü Şüphe
- 5Zarif Bir Benzerlik
- 6Kaynakça
- 7Bibliyografi
Menzilet Hadisinin Beyan Edildiği Yerler
Menzilet Hadisi, farklı zaman ve mekânlarda ve çeşitli lafız ve tabirlerde, Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilmiştir. Nitekim ilkin (Medine’ye hicretten önce) ve daha sonra kardeşlik anlaşması gününde (Medine’ye hicretten beş ay sonra), Ümmü Seleme’nin evinde, Hamza’nın kızının sorumluluğunu üstlenecek (himayesi altına alacak) kişiyi belirleme anında, Seddu’l Ebvab macerasında[1] ve hepsinden de meşhuru Tebük Gazvesi’nde Peygamber Efendimizden (s.a.a) duyulmuş ve rivayet edilmiştir.[2]
Menzilet Hadisi’nin farklı nakillerinin hepsinin ortak noktası şudur: İmam Ali’nin (a.s) Allah Resulü (s.a.a) ile olan makam ve menzileti, Hz. Harun’un (a.s) Hz. Musa’ya (a.s) olan nispeti gibidir. Bu hadisin lafız ve tabirlerinde bulunan küçük fikir ayrılıkları da hadisin farklı münasebetlerde tekrarlanmasından ve aynı şekilde hadislerdeki anlamsal nakillerden kaynaklanmaktadır.
Şia ve Ehlisünnet Kaynaklarında Menzilet Hadisi
Menzilet Hadisi’nin çeşitli tarihi, rivayi ve kelami kaynaklarda yer aldığı rapor edilmiştir,[3] hatta bazı Şii âlimler bu hadis hakkında müstakil kitaplar da kaleme almıştır. Örneğin Mir Hamid Hüseyin (vefat: 1306 h.k) “Abakatu’l Envar” kitabının bir cildini bu hadise ayırmıştır. Hâkim Hasekani,[4] üstadı Ebu Hazım Hafız Abdevi’den naklettiğine göre, Ebu Hazım “Menzilet Hadisini” beş bin senetle rivayet etmiştir. Başka bir rivayete göre, en ünlü ravilerden 88’i bu hadisi nakletmiştir.[5] İbn-i Teymiyye,[6] Abdulhak Dehlevi, Genci Şafii, Ebu’l Kasım Ali b. Muhassin Tenuhi ve Suyuti gibi fertler bu hadisin sıhhat ve şöhretine şahitlik etmişlerdir.[7] Sahih Buhari[Not 2][8] ve Sahih Müslim’de [Not 3] [9] Babu min Fezaili Ali b. Ebi Talib’de gelen Menzilet Hadisi, Ehlisünnetin diğer kitaplarında da zikredilmiştir.[10]
Ehlisünnet Nezdinde Hadisin Doğru Oluşu
İbn-i Abdulbirr[11] bu rivayeti en sağlam ve en muhkem rivayetlerden bilmiştir. Bazı kaynaklarda bu hadisin senet silsilesi detaylı bir şekilde zikredilmiştir.[12] Hâkim Nişaburi[13] hadisin senet silsilesini doğru bilmiş ve Hafız Zehebi de Telhisu’l Müstedrek[14] kitabında onun sıhhatini teyit etmiştir. İbn-i Ebi’l Hadid ise, Menzilet Hadisi’ni bütün İslam fırkalarının ittifak ettiği hadis olarak tanıtmıştır.[15]
İmam Ali’nin (a.s) muhalifleri ve düşmanları bile bu hadisi reddedememiş ve mecburen kabul etmek zorunda kalmış ve bazen istemeyerek de olsa onu nakletmişlerdir. Hatib-i Bağdadi’nin[16] naklettiğine göre, Velid b. Abdulmelik Emevi de bu hadisin aslını kabul etmiştir. Ancak “Harun” kelimesini “Karun” kelimesiyle değiştirmiştir. Me’mun Abbasi de fakihlere getirdiği delillerde bu hadise istinat etmiştir.[17] Yine Hatib-i Bağdadi’nin naklettiğine göre, ikinci halife Menzilet Hadisi’ne dayanarak İmam Ali’ye (a.s) hakaret eden birini münafık saymıştır.[18]
Muaviye de Menzilet Hadisi’ni inkâr etmemiş ve Sa’d b. Ebi Vakkas’a (İmam Ali’nin (a.s) muhaliflerinden) “Niçin sen Ali’ye sövmüyorsun?” diye sorduğunda, Sa’d “Ben, Peygamberin (s.a.a) Ali (a.s) hakkında buyurduğu üç sözünü unutamadığım sürece Ali’ye (a.s.) sövmeyeceğim. Bu sözlerden birinin dahi benim hakkımda söylenmiş olmasını, dünyanın en iyi nimetlerine sahip olmaktan daha çok isterdim” cevabını vererek, ardından ilki Menzilet Hadisi olan üç fazileti söyledi. Bunun üzerine Muaviye de Sa’d’ı İmam Ali’ye (a.s) sövmesi için zorlamaktan vazgeçti.[19]
Zeyd b. Erkam da Menzilet Hadisi’ni nakleden sahabelerden biridir ve kendi nakline şu hususu da eklemiştir: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali’yi (a.s) Medine’de kendi yerine bırakınca bir grup, Peygamberin (s.a.a) İmam Ali’den (a.s) rahatsız olduğu veya hoşlanmadığı bir şey gördüğü için onu geride bıraktığını söylediler. Bu söz İmam Ali’ye (a.s) ulaşınca, İmam Ali (a.s) bu konuyu Allah Resulüne (s.a.a) arz etti. Resulü Kibriya (s.a.a) da bu soruya Menzilet Hadisiyle cevap verdi.[20]
Bu hadisi doğru kabul eden Hâkim Nişaburi, Allah Resulü’nün (s.a.a) bu hadisi Tebük Savaşı’nda buyurduğunu İbn-i Abbas’tan nakletmektedir. İbn-i Abbas’ın naklettiğine göre, Allah Resulü (s.a.a) sözlerinin devamında İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: “Senin, benim halifem olmadan gitmem uygun değildir (Ancak sen halifem olursan, benim gitmem uygun olur)”. Aynı şekilde şöyle buyurdu: “Benden sonra sen, her mümin kadın ve erkeğin velisi olacaksın.”[21]
Hadise İstinat
Mezilet Hadisi, İmam Ali’nin (a.s) faziletinin yanı sıra, onun hilafet ve ismetine de delalet etmektedir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.a) Nübüvvetin dışında Harun’un bütün nitelik, makam ve faziletlerini İmam Ali (a.s) için de tespit etmiştir. Kur’an ayetlerine göre, Hz. Musa (a.s) Allah-u Teâlâ’dan yardım etmesi için kardeşi Harun’u kendisine vezir ve risalet emrinde ortağı yapmasını istemiştir.[22] Allah-u Teâlâ Hz. Musa’nın (a.s) isteğini kabul etti[23] ve Harun, Hz. Musa’nın (a.s) gıyabında onun halifesi oldu.[24] Dolayısıyla Hz. Musa’nın (a.s) sahip olduğu bütün makamlara kardeşi de sahipti. Eğer Harun (a.s) Hz. Musa’dan (a.s) sonra yaşamış olsaydı, onun yerine geçerdi (Yahudilere göre Hz. Harun (a.s) Hz. Musa’dan (a.s) kırk yıl önce vefat etti).
Harun’un Hz. Musa’nın (a.s) nezdinde yüce bir makamı ve konumu vardı. Buradan İmam Ali’nin (a.s) makamının azametini ve Allah Resulü’nden (s.a.a) sonra hilafete en uygun kişi olduğunu anlayabiliriz. Bu hadisteki teşbihi incelediğimizde birkaç ince husus elde edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’deki Harun ve Hz. Musa’nın (a.s) hikâyesine istinaden, Hz. Harun, Hz. Musa’nın (a.s) işlerinde vezir ve ortağı idi. Dolayısıyla Hz. Ali (a.s) da nübüvvet dışında hilafet ve vilayet işinde Peygamber Efendimizin (s.a.a) ortağı idi.[25]
Hz. Harun, Hz. Musa’dan (a.s) sonra İsrail Oğulları arasında ikinci şahsiyet idi ve Hz. Ali’nin (a.s) durumu da Hz. Peygamber’in (s.a.a) ümmeti arasında böyleydi.
Harun, Hz. Musa’nın kardeşi idi ve Hz. Ali (a.s) de Şia ve Sünni kaynaklarda mütevatir olarak nakledilen Muahat Hadis’ine göre, Resulü Kibriya’nın (s.a.a) kardeşi idi.
Harun (a.s) Hz. Musa’nın kavmi arasında Allah’ın ve peygamberinin yanında en iyi şahsiyet idi ve Müminlerin Emiri Ali (a.s) de böyleydi.[26]
Harun (a.s), Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda onun mutlak halifesi idi ve Ali (a.s) de böyleydi. Özellikle Peygamber Efendimizin (s.a.a) açıkça buyurduğu gibi: “Senin, benim halifem olmadan (yerime geçmeden) benim Tebük Savaşı’na gitmem uygun değildir (Ancak sen halifem olursan, benim gitmem uygun olur)” [Not 4].
Harun, Musa’nın kavminin en âlimi idi ve Ali de (a.s) Peygamber Efendimizin (s.a.a) de tasrih ettiği gibi Allah Resulü’nden (s.a.a) sonra ümmetinin en âlimi idi.[27]
Hz. Harun’a itaat etmek Yuşe’ b. Nun’a (Hz. Musa’nın (a.s) vasisi) farz idi ve İmam Ali’ye (a.s) itaat etmek de Ebu Bekir, Ömer, Osman veya her ferde farzdı.[28] Hz. Harun (a.s) Allah’ın ve Musa’nın (a.s) nezdinde en sevilen idi ve İmam Ali (a.s) de böyleydi.
Allah-u Teâlâ, Hz. Musa’yı (a.s) kardeşi Harun’la ve Allah Resulü’nü de (s.a.a) İmam Ali (a.s) ile güçlendirdi ve destekledi. Harun masum olduğu için, hata ve unutkanlıktan korunmaktaydı ve İmam Ali de (a.s) böyleydi.[29]
Bazı Soru ve Şüphelerin İncelenmesi
Birinci Şüphe
Ehlisünnet âlimlerinden bazıları Menzilet Hadisi’nin senedi hakkında şüpheye düşmüş ve bazıları da bu hadisi ahad hadislerden saymıştır.[30]
Şia âlimleri bu şüpheyi şöyle cevaplandırmışlardır: Şüphesiz Menzilet Hadisi müstefiz ve hatta mütevatir hadislerdendir. Muhaddislerin deyimine göre, bu hadis sünnetlerin en doğrusu ve kaynakların en köklüsüdür (Esehhu’s-Sünen ve Esbete’l Asar). Ayrıca Ehlisünnetin önde gelen âlimlerinden Zehebi, Telhisu’l Müstedrek[31] kitabında, bu hadisin sıhhatine şahitlik etmiştir. Eğer bu hadis doğru olmasaydı, Sahih Buhari ve Sahih Müslim’de nakledilmezdi. Ayrıca İmam Ali’nin (a.s) en büyük düşmanı olan ve Hz. Ali’ye (a.s) hakaret ve lanet edilmesi ve aleyhinde yalan hadisler uydurulması emrini veren Muaviye de Menzilet Hadisi’ni inkâr edememiş; hem de bu hadisi rivayet bile etmiştir.[32]
İkinci Şüphe
Ehlisünnetten bir grup Menzilet Hadisi’ni sadece Tebük Savaşı hadisesine özgü bilmiş[33] ve bir grup da bu daireyi daha da daraltarak, Allah Resulü’nün (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) sadece Medine’de veya kendi hanedanı arasında kendi yerine bıraktığını söylemiştir.[34] Ayrıca bu hadisin doğru olduğunu kabul etmenin, nübüvvet haricinde Allah Resulü’nün (s.a.a) bütün konum ve makamlarının Ali (a.s) için de geçerli olduğu anlamına gelmediğini; nitekim hadisin zahirinin aynı Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda Harun’un onun halifesi olduğu gibi, Ali’nin (a.s) de sadece Peygamberin (s.a.a) yokluğunda; Tebük’e gittiğinde ve o da sırf Peygamber (s.a.a) ailesinin işlerinde Allah Resulü’nün (s.a.a) halifesi ve halefi olduğuna delalet ettiğini de söylemişlerdir.
Bu sorunun cevabında iki nokta zikredilmiştir:
Birinci nokta: Ehlisünnet âlimlerinden çoğu Menzilet Hadisi’ni sadece bu olayla sınırlı bilmeyerek, Hz. Peygamberin (s.a.a) çeşitli münasebetlerde bu hadisi naklettiğini belirtmişlerdir. İbn-i Ebi’l Hadid[35] Hz. Ali’nin (a.s) vezirliğinin teyidini Kur’an ve rivayetlere dayandırmakta ve şöyle yazmaktadır: Harun’un bütün makam ve mertebeleri İmam Ali (a.s) için de sabit olmaktadır. Eğer Allah Resulü (s.a.a) peygamberlerin sonuncusu olmasaydı, Hz. Ali (a.s) peygamberin risaletine bile ortak olurdu. Peygamber (s.a.a) Ali’nin (a.s) evlatlarının isimlerini Harun’un evlatlarının isimleriyle aynı koyarak, onları Hasan ve Hüseyin olarak adlandırdı ve şöyle buyurdu: Ben onların isimlerini Harun’un evlatlarının adıyla isimlendirdim; yani Şubber ve Şubeyr koydum.[36]
İkinci Nokta: Sahabelerin kendileri de bu rivayetten bütün makam ve mertebeleri anlamaktaydı. Nitekim Cabir b. Abdullah Ensari’den Menzilet Hadisi hakkında sorduklarında, şöyle cevap vermiştir: Allah Resulü (s.a.a) bu sözle (Menzilet Hadisi) Hz. Ali’yi ümmeti arasında hayatında ve ölümünden sonra halifesi karar kılmış ve ona itaati de sizlere farz kılmıştır.[37]
Üçüncü Şüphe
Hz. Harun, Hz. Musa (a.s) hayattayken hilafet veya diğer makamlara sahip idi. Ancak Harun (a.s) Musa’dan (a.s) önce vefat etmiştir. Dolayısıyla Hz. Ali’nin de (a.s) Peygamber Efendimiz (s.a.a) hayattayken Harun’un konum ve menziletine sahip olması mümkündür ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra değil. Netice itibari ile Menzilet Hadisi’ni Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonraki halifelik makamı için delil olarak kabul edemeyiz.[38]
Bunun karşısında Şia âlimleri şöyle cevap vermişlerdir: Öncelikle, “Benden sonra nebi yoktur” [Not 5] cümlesindeki istisna kelimesi umuma delalet etmektedir. Bu menzilet ve makamlar, peygamberin hayatında ve vefatından sonra da Hz. Ali (a.s) için geçerlidir. Yoksa istisna kelimesinin getirilmesine gerek kalmazdı. Tabersi’nin deyimine göre muhaddisler, Allah Resulü’nün (s.a.a) Tebük hadisesinde İmam Ali’yi (a.s) Medine’de kendi yerine bıraktığı ve onu azl etmediği ve bu makamın İmam Ali (a.s) için devam ettiği konusunda icma etmişlerdir.[39]
İkincisi, Harun şüphedeki varsayıma göre Musa’dan sonra hilafet etmek için hayatta değildi. Eğer Hz. Harun, Hz. Musa’dan (a.s) sonra hayatta olsaydı, kesinlikle Hz. Musa’nın halifesi olurdu. Zira hilafet makamı onda muhakkaktı. Menzilet Hadisi’ne göre Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber’in (s.a.a) halifesi makamına sahipti. Hz. Peygamber’in (s.a.a) olmadığı her zaman ve mekân diliminde, hayatta olduğu müddetçe o, peygamberin halifesi olacaktır.
Zarif Bir Benzerlik
Hz. Harun, Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda halife oldu. Bu süreçte halk Samiri’ye kanarak, buzağıya tapmaya başladı. Kimsenin Hz. Harun’a yardım etmemesi üzerine Hz. Harun (a.s) sabretmeyi uygun gördü. Menzilet Hadisi de bütün bu olayları İmam Ali (a.s) hakkında beyan etmektedir. Müminlerin Emiri Ali (a.s) da Hz. Peygamber’in (s.a.a) yokluğunda onun halifesidir ve İmam Ali’nin (a.s) Hz. Harun’la olan benzerliği bu konuları da içerir ve kesinlikle Peygamberin (s.a.a) vefatından önce veya sonra olacağı gibi bir şey söz konusu değildir.
Kaynakça
- Menakıb-ı İmam Ali (a.s), İbn-i Meğazili, s. 255 – 257.
- İbn-i Hanbel, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 277, c. 3, s. 417, c. 7, s. 513, 591; Buhari, Sahihu’l Buhari, c. 5, s. 129; Sahih-i Müslim, c. 2, s. 1870 – 1871; Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 638, 640 – 641; Sünen-i Nesai, s. 50 – 61; Hâkim-i Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 133 – 134; Ahmed b. Abdullah Taberi, er-Riyazu’n-Nedreti fi Menakıbı’l Aşreti, c. 3, s. 117 – 119; İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c. 5, s. 7- 8; Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid ve Menbeu’l Fevaid, c. 9, s. 110; Ayni, Umdetu’l Kari: Şerh-u Sahihu’l Buhari, c. 16, s. 301; Suyuti, Tarihu’l Hulefa, s. 168; Suyuti, ed-Durru’l Mensur, c. 3, s. 236, 291; Muttaki, Kenzu’l Ummal, c. 13, s. 163, 171 – 172; Ayrıca bakınız: Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 29 – 59; Şerefuddin, s. 130; Hüseyni Milani, Nefahatu’l Ezhar, c. 18, s. 363 – 411.
- İbn-i Hanbel, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 277, c. 3, s. 417; Buhari, Sahihu’l Buhari, c. 5, s. 129; Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 638; Kâfi, c. 8, s. 106 – 107; Baglani, Kitabu Temhidu’l Evail ve Telhisu’d-Delail, s. 457; Gazi Abdulcabbar Ahmed, el-Muğni, c. 10, Bölüm 1, s. 158; Hatib Bağdadi, Tarih-i Bağdadi, c. 4, s. 465; Fahrı Razi, el-Berahin der İlmi Kelam, c. 2, s. 257; Taftazani, Şerhu’l Mekasid, c. 5, s. 296.
- Meşhur Muhaddis, Beşinci asırda vefat etmiş, c. 1, s. 195.
- Hüseyni Milani, Nefahatu’l Ezhar, c. 17, s. 23 – 28.
- Minhacu’s-Sünnetu’n-Nebeviyye, c. 7, s. 326.
- Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 204 – 206; Hüseyni Milani, Nefahatu’l Ezhar, c. 17, s. 151 – 162.
- c. 4, s. 208, c. 5, s. 129.
- Sahih Müslim, Daru’l Ciyli Beyrut – Daru’l Efaku’l Cedide – Beyrut, c. 7, s. 119,
- Hâkim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 133 – 134; Müfid, el-İrşad, s. 81 – 84; İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, c. 3, s. 1097 – 1098; İbn-i Esir, el-Kamilu fit-Tarih, c. 2, s. 278; Sibti İbn-i Cevzi, s. 27 – 28; İbn-i Ebi’l Hadid, c. 13, s. 211; Cuveyni Horasani, Feraidu’s-Simteyn fi Fezaili’l Murtaza ve’l Betul ve’s-Sibteyn ve’l Aimmeti min Zürriyyetihim alehimu’s-selam, c. 1, s. 122; Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid ve Menbeu’l Fevaid, c. 9, s. 111; İbn-i Hacer Askalani, Kitabu’l İsabe fi Temyizi’s-Sahabe, c. 2, s. 509; Suyuti, Tarihu’l Hulefa, a.g.e; Halebi, c. 3, s. 187 – 188; Kunduzi, Yenabiu’l Mevedde li Zevi’l Kurba, c. 1, s. 111 – 112, 137; Hüseyni Firuzabadi, Fezailu’l Hamse mine’s-Sihahi’s-Sitte, c. 1, s. 347 – 364; Hızri, İtmamu’l Vefa fi Sireti’l Hulefa, s. 169.
- İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, c. 3, s. 1097.
- İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, c. 3, s. 1097; İbn-i Asakir, Tercümetu’l İmam Ali b. Ebi Talib (a.s) min Tarih-i Medineti Demeşk, c. 1, s. 306 – 391.
- Hâkim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 134.
- Bakınız; Hâkim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 134.
- İbn-i Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 13, s. 211.
- Tarih-i Bağdadi, c. 8, s. 262.
- İbn-i Abdurabbih, el-Akdu’l Ferid, c. 5, s. 357 – 358.
- Tarih-i Bağdadi, c. 8, s. 498.
- İbn-i Esir, Usdu’l Ğabe, c. 4, s. 104 – 105; Kunduzi, Yenabiu’l Mevedde li Zevi’l Kurba, c. 1, s. 161; Şerefuddin, el-Müracaat, s. 132 – 133.
- Bakınız: Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid ve Menbeu’l Fevaid, c. 9, s. 111.
- Bakınız: İbn-i Hanbel, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 545; Hâkim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 134; İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c. 5, s. 351; Diğer nakiller için ikinci kısımdaki Peygamber Efendimizin (s.a.a) ibaretlerine bakınız; Sünen-i Nesai, s. 64; Muhammed Cerir-i Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 129; İbn-i Hacer Heytemi, es-Sevaiku’l Muhrika, s. 124; Kazvini, Mea’d Dr. Musa el-Musevi fi Kitabihi’ş-Şia ve’t-Tashih, s. 82 – 87.
- Taha Suresi, 29 – 32.
- Taha Suresi, 36.
- A’raf Suresi, 142.
- Bakınız: Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 86 – 88.
- Bakınız: Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 104 – 110.
- Bakınız: Muttaki, Kenzu’l Ummal, c. 11, s. 614; Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 113 – 129.
- Bakınız: Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 88 – 93.
- Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 100 – 104.
- Örneğin bakınız: Amedi, el-İmame min Ebkari’l Efkâr fi Usulu’d-Din, s. 167.
- Hâkim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 134.
- İbn-i Hacer Heytemi, es-Sevaiku’l Muhrika fi’r-Reddi ala Ehli’l Bid’a ve’z-Zındıka, s. 179.
- İbn-i Teymiyye, Minhacu’s-Sünnetü’n-Nebeviyye, c. 7, s. 322.
- Bagillani, Kitabu Temhidu’l Evail ve Telhisu’d- Delail, s. 457; Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 74 – 76.
- Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 13, s. 211.
- Bakınız: Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 158; Hâkim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 168; Muttaki, Kenzu’l Ummal, c. 12, s. 117 – 118; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 101, s. 110 – 112.
- Bakınız: İbn-i Babeveyh, Meaniu’l Ahbar, s. 74.
- Bakınız: Gazi Abdulcabbar b. Ahmed, el-Muğni, c. 10, bölüm 1, s. 159 – 160; Mir Hamid Hüseyin, Abakatu’l Envar, c. 2, Defter 1, s. 86.
- Esraru’l İmame, s. 252.
………………………………………………………………
- أنتَ مِنّی بِمَنزلةِ هارونَ مِنْ مُوسی، اِلّاأنـّه لانَبی بَعدی
- حَدَّثَنِی مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، عَنْ سَعْدٍ، قَالَ: سَمِعْتُ إِبْرَاهِیمَ بْنَ سَعْدٍ، عَنْ أَبِیهِ، قَالَ: قَالَ النَّبِی صَلَّی اللهُ عَلَیهِ وَسَلَّمَ لِعَلِی: «أَمَا تَرْضَی أَنْ تَکونَ مِنِّی بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ، مِنْ مُوسَی», (“Acaba Harun’un Musa’nın nezdindeki makamına, benim nezdimde sahip olmaya razı değil misin? Şu farkla ki benden sonra nebi yoktur.”)
- ۶۳۷۰ – حَدَّثَنَا یحْیی بْنُ یحْیی التَّمِیمِی وَأَبُو جَعْفَرٍ مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ وَعُبَیدُ اللَّهِ الْقَوَارِیرِی وَسُرَیجُ بْنُ یونُسَ کلُّهُمْ عَنْ یوسُفَ الْمَاجِشُونِ – وَاللَّفْظُ لاِبْنِ الصَّبَّاحِ – حَدَّثَنَا یوسُفُ أَبُو سَلَمَةَ الْمَاجِشُونُ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُنْکدِرِ عَنْ سَعِیدِ بْنِ الْمُسَیبِ عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أَبِی وَقَّاصٍ عَنْ أَبِیهِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلی الله علیه وسلم- لِعَلِی «أَنْتَ مِنِّی بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَی إِلاَّ أَنَّهُ لاَ نَبِی بَعْدِی ». قَالَ سَعِیدٌ فَأَحْبَبْتُ أَنْ أُشَافِهَ بِهَا سَعْدًا فَلَقِیتُ سَعْدًا فَحَدَّثْتُهُ بِمَا حَدَّثَنِی عَامِرٌ فَقَالَ أَنَا سَمِعْتُه. فَقُلْتُ آنْتَ سَمِعْتَهُ فَوَضَعَ إِصْبَعَیهِ عَلَی أُذُنَیهِ فَقَالَ نَعَمْ وَإِلاَّ فَاسْتَکتَا. (Said b. Museyyib’den, o da Amir b. Sad b. Ebi Vakkas’tan ve o da babasından: Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s) hitaben “Senin bana olan menziletin (konumun) Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir. Ancak benden sonra peygamber yoktur!” dedi. Said der ki: Ben bunu bizzat Sad’dan duymak istedim. Bu yüzden Sad’la görüştüm. Amir’in bana anlattıklarını söyledim. “Ben bunu duymuştum” deyince “Bizzat kendin mi bunları duydun?” diye sordum. Bunun üzerine: “Evet” dedi. “Eğer böyle değilse -kulaklarına işaretle- şu ikisi sağır olsun!” dedi.)
- “لاینبغی أن أذهب اِلّا و أنت خَلیفَتی”
- اِلّا أنـَّه لانبی بعدی
……………………………………………….
Oca 20 2022
Menzilet Hadisi
Menzilet Hadisi (Arapça: حديث المنزلة); Şia ve Ehlisünnet âlimlerinin kabul ettiği meşhur nebevi hadislerdendir. Bu hadis, İmam Ali’nin (a.s) makam ve menziletini tanıtarak, İmam Ali’nin (a.s) Allah Resulü’ne (s.a.a) olan nispetini ve onun diğer ashaba olan konumunun üstünlüğünü konu edinmektedir. Şia âlimlerine göre mütevatir hadislerden olan “menzilet hadisi”, Hz. Ali’nin (a.s) Resul-ü Ekrem’den (s.a.a) sonra hilafetinin hakkaniyetine; başka bir tabirle Ali b. Ebi Talib’in (a.s) imametine delalet eden hadislerden biri sayılmaktadır. Menzilet hadisi, en önemlisi Tebük Savaşında olmak üzere defalarca ve çeşitli münasebetlerde Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilmiştir. Birçok kez farklı tabir ve yerlerde nakledilen bu hadisin en meşhuru şöyledir: Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) İmam Ali’ye (a.s) şöyle hitap etmiştir: “Senin bana olan menziletin (konumun) Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir. Ancak benden sonra peygamber yoktur.” [Not 1]
İçindekiler
[gizle]
Menzilet Hadisinin Beyan Edildiği Yerler
Menzilet Hadisi, farklı zaman ve mekânlarda ve çeşitli lafız ve tabirlerde, Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilmiştir. Nitekim ilkin (Medine’ye hicretten önce) ve daha sonra kardeşlik anlaşması gününde (Medine’ye hicretten beş ay sonra), Ümmü Seleme’nin evinde, Hamza’nın kızının sorumluluğunu üstlenecek (himayesi altına alacak) kişiyi belirleme anında, Seddu’l Ebvab macerasında[1] ve hepsinden de meşhuru Tebük Gazvesi’nde Peygamber Efendimizden (s.a.a) duyulmuş ve rivayet edilmiştir.[2]
Menzilet Hadisi’nin farklı nakillerinin hepsinin ortak noktası şudur: İmam Ali’nin (a.s) Allah Resulü (s.a.a) ile olan makam ve menzileti, Hz. Harun’un (a.s) Hz. Musa’ya (a.s) olan nispeti gibidir. Bu hadisin lafız ve tabirlerinde bulunan küçük fikir ayrılıkları da hadisin farklı münasebetlerde tekrarlanmasından ve aynı şekilde hadislerdeki anlamsal nakillerden kaynaklanmaktadır.
Şia ve Ehlisünnet Kaynaklarında Menzilet Hadisi
Menzilet Hadisi’nin çeşitli tarihi, rivayi ve kelami kaynaklarda yer aldığı rapor edilmiştir,[3] hatta bazı Şii âlimler bu hadis hakkında müstakil kitaplar da kaleme almıştır. Örneğin Mir Hamid Hüseyin (vefat: 1306 h.k) “Abakatu’l Envar” kitabının bir cildini bu hadise ayırmıştır. Hâkim Hasekani,[4] üstadı Ebu Hazım Hafız Abdevi’den naklettiğine göre, Ebu Hazım “Menzilet Hadisini” beş bin senetle rivayet etmiştir. Başka bir rivayete göre, en ünlü ravilerden 88’i bu hadisi nakletmiştir.[5] İbn-i Teymiyye,[6] Abdulhak Dehlevi, Genci Şafii, Ebu’l Kasım Ali b. Muhassin Tenuhi ve Suyuti gibi fertler bu hadisin sıhhat ve şöhretine şahitlik etmişlerdir.[7] Sahih Buhari[Not 2][8] ve Sahih Müslim’de [Not 3] [9] Babu min Fezaili Ali b. Ebi Talib’de gelen Menzilet Hadisi, Ehlisünnetin diğer kitaplarında da zikredilmiştir.[10]
Ehlisünnet Nezdinde Hadisin Doğru Oluşu
İbn-i Abdulbirr[11] bu rivayeti en sağlam ve en muhkem rivayetlerden bilmiştir. Bazı kaynaklarda bu hadisin senet silsilesi detaylı bir şekilde zikredilmiştir.[12] Hâkim Nişaburi[13] hadisin senet silsilesini doğru bilmiş ve Hafız Zehebi de Telhisu’l Müstedrek[14] kitabında onun sıhhatini teyit etmiştir. İbn-i Ebi’l Hadid ise, Menzilet Hadisi’ni bütün İslam fırkalarının ittifak ettiği hadis olarak tanıtmıştır.[15]
İmam Ali’nin (a.s) muhalifleri ve düşmanları bile bu hadisi reddedememiş ve mecburen kabul etmek zorunda kalmış ve bazen istemeyerek de olsa onu nakletmişlerdir. Hatib-i Bağdadi’nin[16] naklettiğine göre, Velid b. Abdulmelik Emevi de bu hadisin aslını kabul etmiştir. Ancak “Harun” kelimesini “Karun” kelimesiyle değiştirmiştir. Me’mun Abbasi de fakihlere getirdiği delillerde bu hadise istinat etmiştir.[17] Yine Hatib-i Bağdadi’nin naklettiğine göre, ikinci halife Menzilet Hadisi’ne dayanarak İmam Ali’ye (a.s) hakaret eden birini münafık saymıştır.[18]
Muaviye de Menzilet Hadisi’ni inkâr etmemiş ve Sa’d b. Ebi Vakkas’a (İmam Ali’nin (a.s) muhaliflerinden) “Niçin sen Ali’ye sövmüyorsun?” diye sorduğunda, Sa’d “Ben, Peygamberin (s.a.a) Ali (a.s) hakkında buyurduğu üç sözünü unutamadığım sürece Ali’ye (a.s.) sövmeyeceğim. Bu sözlerden birinin dahi benim hakkımda söylenmiş olmasını, dünyanın en iyi nimetlerine sahip olmaktan daha çok isterdim” cevabını vererek, ardından ilki Menzilet Hadisi olan üç fazileti söyledi. Bunun üzerine Muaviye de Sa’d’ı İmam Ali’ye (a.s) sövmesi için zorlamaktan vazgeçti.[19]
Zeyd b. Erkam da Menzilet Hadisi’ni nakleden sahabelerden biridir ve kendi nakline şu hususu da eklemiştir: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali’yi (a.s) Medine’de kendi yerine bırakınca bir grup, Peygamberin (s.a.a) İmam Ali’den (a.s) rahatsız olduğu veya hoşlanmadığı bir şey gördüğü için onu geride bıraktığını söylediler. Bu söz İmam Ali’ye (a.s) ulaşınca, İmam Ali (a.s) bu konuyu Allah Resulüne (s.a.a) arz etti. Resulü Kibriya (s.a.a) da bu soruya Menzilet Hadisiyle cevap verdi.[20]
Bu hadisi doğru kabul eden Hâkim Nişaburi, Allah Resulü’nün (s.a.a) bu hadisi Tebük Savaşı’nda buyurduğunu İbn-i Abbas’tan nakletmektedir. İbn-i Abbas’ın naklettiğine göre, Allah Resulü (s.a.a) sözlerinin devamında İmam Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: “Senin, benim halifem olmadan gitmem uygun değildir (Ancak sen halifem olursan, benim gitmem uygun olur)”. Aynı şekilde şöyle buyurdu: “Benden sonra sen, her mümin kadın ve erkeğin velisi olacaksın.”[21]
Hadise İstinat
Mezilet Hadisi, İmam Ali’nin (a.s) faziletinin yanı sıra, onun hilafet ve ismetine de delalet etmektedir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.a) Nübüvvetin dışında Harun’un bütün nitelik, makam ve faziletlerini İmam Ali (a.s) için de tespit etmiştir. Kur’an ayetlerine göre, Hz. Musa (a.s) Allah-u Teâlâ’dan yardım etmesi için kardeşi Harun’u kendisine vezir ve risalet emrinde ortağı yapmasını istemiştir.[22] Allah-u Teâlâ Hz. Musa’nın (a.s) isteğini kabul etti[23] ve Harun, Hz. Musa’nın (a.s) gıyabında onun halifesi oldu.[24] Dolayısıyla Hz. Musa’nın (a.s) sahip olduğu bütün makamlara kardeşi de sahipti. Eğer Harun (a.s) Hz. Musa’dan (a.s) sonra yaşamış olsaydı, onun yerine geçerdi (Yahudilere göre Hz. Harun (a.s) Hz. Musa’dan (a.s) kırk yıl önce vefat etti).
Harun’un Hz. Musa’nın (a.s) nezdinde yüce bir makamı ve konumu vardı. Buradan İmam Ali’nin (a.s) makamının azametini ve Allah Resulü’nden (s.a.a) sonra hilafete en uygun kişi olduğunu anlayabiliriz. Bu hadisteki teşbihi incelediğimizde birkaç ince husus elde edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’deki Harun ve Hz. Musa’nın (a.s) hikâyesine istinaden, Hz. Harun, Hz. Musa’nın (a.s) işlerinde vezir ve ortağı idi. Dolayısıyla Hz. Ali (a.s) da nübüvvet dışında hilafet ve vilayet işinde Peygamber Efendimizin (s.a.a) ortağı idi.[25]
Hz. Harun, Hz. Musa’dan (a.s) sonra İsrail Oğulları arasında ikinci şahsiyet idi ve Hz. Ali’nin (a.s) durumu da Hz. Peygamber’in (s.a.a) ümmeti arasında böyleydi.
Harun, Hz. Musa’nın kardeşi idi ve Hz. Ali (a.s) de Şia ve Sünni kaynaklarda mütevatir olarak nakledilen Muahat Hadis’ine göre, Resulü Kibriya’nın (s.a.a) kardeşi idi.
Harun (a.s) Hz. Musa’nın kavmi arasında Allah’ın ve peygamberinin yanında en iyi şahsiyet idi ve Müminlerin Emiri Ali (a.s) de böyleydi.[26]
Harun (a.s), Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda onun mutlak halifesi idi ve Ali (a.s) de böyleydi. Özellikle Peygamber Efendimizin (s.a.a) açıkça buyurduğu gibi: “Senin, benim halifem olmadan (yerime geçmeden) benim Tebük Savaşı’na gitmem uygun değildir (Ancak sen halifem olursan, benim gitmem uygun olur)” [Not 4].
Harun, Musa’nın kavminin en âlimi idi ve Ali de (a.s) Peygamber Efendimizin (s.a.a) de tasrih ettiği gibi Allah Resulü’nden (s.a.a) sonra ümmetinin en âlimi idi.[27]
Hz. Harun’a itaat etmek Yuşe’ b. Nun’a (Hz. Musa’nın (a.s) vasisi) farz idi ve İmam Ali’ye (a.s) itaat etmek de Ebu Bekir, Ömer, Osman veya her ferde farzdı.[28] Hz. Harun (a.s) Allah’ın ve Musa’nın (a.s) nezdinde en sevilen idi ve İmam Ali (a.s) de böyleydi.
Allah-u Teâlâ, Hz. Musa’yı (a.s) kardeşi Harun’la ve Allah Resulü’nü de (s.a.a) İmam Ali (a.s) ile güçlendirdi ve destekledi. Harun masum olduğu için, hata ve unutkanlıktan korunmaktaydı ve İmam Ali de (a.s) böyleydi.[29]
Bazı Soru ve Şüphelerin İncelenmesi
Birinci Şüphe
Ehlisünnet âlimlerinden bazıları Menzilet Hadisi’nin senedi hakkında şüpheye düşmüş ve bazıları da bu hadisi ahad hadislerden saymıştır.[30]
Şia âlimleri bu şüpheyi şöyle cevaplandırmışlardır: Şüphesiz Menzilet Hadisi müstefiz ve hatta mütevatir hadislerdendir. Muhaddislerin deyimine göre, bu hadis sünnetlerin en doğrusu ve kaynakların en köklüsüdür (Esehhu’s-Sünen ve Esbete’l Asar). Ayrıca Ehlisünnetin önde gelen âlimlerinden Zehebi, Telhisu’l Müstedrek[31] kitabında, bu hadisin sıhhatine şahitlik etmiştir. Eğer bu hadis doğru olmasaydı, Sahih Buhari ve Sahih Müslim’de nakledilmezdi. Ayrıca İmam Ali’nin (a.s) en büyük düşmanı olan ve Hz. Ali’ye (a.s) hakaret ve lanet edilmesi ve aleyhinde yalan hadisler uydurulması emrini veren Muaviye de Menzilet Hadisi’ni inkâr edememiş; hem de bu hadisi rivayet bile etmiştir.[32]
İkinci Şüphe
Ehlisünnetten bir grup Menzilet Hadisi’ni sadece Tebük Savaşı hadisesine özgü bilmiş[33] ve bir grup da bu daireyi daha da daraltarak, Allah Resulü’nün (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) sadece Medine’de veya kendi hanedanı arasında kendi yerine bıraktığını söylemiştir.[34] Ayrıca bu hadisin doğru olduğunu kabul etmenin, nübüvvet haricinde Allah Resulü’nün (s.a.a) bütün konum ve makamlarının Ali (a.s) için de geçerli olduğu anlamına gelmediğini; nitekim hadisin zahirinin aynı Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda Harun’un onun halifesi olduğu gibi, Ali’nin (a.s) de sadece Peygamberin (s.a.a) yokluğunda; Tebük’e gittiğinde ve o da sırf Peygamber (s.a.a) ailesinin işlerinde Allah Resulü’nün (s.a.a) halifesi ve halefi olduğuna delalet ettiğini de söylemişlerdir.
Bu sorunun cevabında iki nokta zikredilmiştir:
Birinci nokta: Ehlisünnet âlimlerinden çoğu Menzilet Hadisi’ni sadece bu olayla sınırlı bilmeyerek, Hz. Peygamberin (s.a.a) çeşitli münasebetlerde bu hadisi naklettiğini belirtmişlerdir. İbn-i Ebi’l Hadid[35] Hz. Ali’nin (a.s) vezirliğinin teyidini Kur’an ve rivayetlere dayandırmakta ve şöyle yazmaktadır: Harun’un bütün makam ve mertebeleri İmam Ali (a.s) için de sabit olmaktadır. Eğer Allah Resulü (s.a.a) peygamberlerin sonuncusu olmasaydı, Hz. Ali (a.s) peygamberin risaletine bile ortak olurdu. Peygamber (s.a.a) Ali’nin (a.s) evlatlarının isimlerini Harun’un evlatlarının isimleriyle aynı koyarak, onları Hasan ve Hüseyin olarak adlandırdı ve şöyle buyurdu: Ben onların isimlerini Harun’un evlatlarının adıyla isimlendirdim; yani Şubber ve Şubeyr koydum.[36]
İkinci Nokta: Sahabelerin kendileri de bu rivayetten bütün makam ve mertebeleri anlamaktaydı. Nitekim Cabir b. Abdullah Ensari’den Menzilet Hadisi hakkında sorduklarında, şöyle cevap vermiştir: Allah Resulü (s.a.a) bu sözle (Menzilet Hadisi) Hz. Ali’yi ümmeti arasında hayatında ve ölümünden sonra halifesi karar kılmış ve ona itaati de sizlere farz kılmıştır.[37]
Üçüncü Şüphe
Hz. Harun, Hz. Musa (a.s) hayattayken hilafet veya diğer makamlara sahip idi. Ancak Harun (a.s) Musa’dan (a.s) önce vefat etmiştir. Dolayısıyla Hz. Ali’nin de (a.s) Peygamber Efendimiz (s.a.a) hayattayken Harun’un konum ve menziletine sahip olması mümkündür ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra değil. Netice itibari ile Menzilet Hadisi’ni Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonraki halifelik makamı için delil olarak kabul edemeyiz.[38]
Bunun karşısında Şia âlimleri şöyle cevap vermişlerdir: Öncelikle, “Benden sonra nebi yoktur” [Not 5] cümlesindeki istisna kelimesi umuma delalet etmektedir. Bu menzilet ve makamlar, peygamberin hayatında ve vefatından sonra da Hz. Ali (a.s) için geçerlidir. Yoksa istisna kelimesinin getirilmesine gerek kalmazdı. Tabersi’nin deyimine göre muhaddisler, Allah Resulü’nün (s.a.a) Tebük hadisesinde İmam Ali’yi (a.s) Medine’de kendi yerine bıraktığı ve onu azl etmediği ve bu makamın İmam Ali (a.s) için devam ettiği konusunda icma etmişlerdir.[39]
İkincisi, Harun şüphedeki varsayıma göre Musa’dan sonra hilafet etmek için hayatta değildi. Eğer Hz. Harun, Hz. Musa’dan (a.s) sonra hayatta olsaydı, kesinlikle Hz. Musa’nın halifesi olurdu. Zira hilafet makamı onda muhakkaktı. Menzilet Hadisi’ne göre Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber’in (s.a.a) halifesi makamına sahipti. Hz. Peygamber’in (s.a.a) olmadığı her zaman ve mekân diliminde, hayatta olduğu müddetçe o, peygamberin halifesi olacaktır.
Zarif Bir Benzerlik
Hz. Harun, Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda halife oldu. Bu süreçte halk Samiri’ye kanarak, buzağıya tapmaya başladı. Kimsenin Hz. Harun’a yardım etmemesi üzerine Hz. Harun (a.s) sabretmeyi uygun gördü. Menzilet Hadisi de bütün bu olayları İmam Ali (a.s) hakkında beyan etmektedir. Müminlerin Emiri Ali (a.s) da Hz. Peygamber’in (s.a.a) yokluğunda onun halifesidir ve İmam Ali’nin (a.s) Hz. Harun’la olan benzerliği bu konuları da içerir ve kesinlikle Peygamberin (s.a.a) vefatından önce veya sonra olacağı gibi bir şey söz konusu değildir.
Kaynakça
………………………………………………………………
……………………………………………….
By tr • Müstebsirler Makaleleri 0 • Tags: Ehlisünnet, Hz. Ali (a.s), Hz. Muhammed’den (s.a.a), Menzilet Hadisi, Şia ve Ehlisünnet