Soru
Peygamberimiz miraca çıktığında, Cebrail’in bile varamadığı yere varıyor ve Yüce Allah ile arasında bir konuşma geçiyor. Rica etsem bu konuşmayı benim için yazar mısınız?
Ayrıntılı Cevap
Peygamberimiz arz etti: Rabbim, katındaki en faziletli amel hangisidir?
Yüce Allah buyurdu: Benim için en faziletli amel, kulumun bana tevekkül edip, verdiğim her şeye razı olmasıdır. Ey Ahmet! Dört grubu sevmek bana vaciptir; birbirlerini benim için sevenler, benim için benim sevmediklerimle ilişkisini kesenler, benim için birbirleriyle dostluk kuranlar ve sadece bana tevekkül edenler. Benim sevgime bir sınır yoktur, ne zaman bir belirti göndersem, peşi sıra başka bir belirtiyi de onlar için gönderirim.
Benim dostlarım; benim kendilerine baktığım gibi, onlar da benim kullarıma bakarlar, ihtiyaçlarını halka götürmezler. Karınları asla haram malla dolmaz, dünyadaki sevinçleri benim zikrim, sevgim ve onlardan hoşnut olmamdır. Ey Ahmet! Eğer insanların en çok sakınanı olmak istiyorsan, dünyaya karşı ilgisiz, ahirete karşı ise çok istekli ol.
Arz etti: Rabbim, dünyaya karşı nasıl ilgisiz olabilirim?
Buyurdu: Dünyadan sadece günlük yemeni, içmeni, elbiseni al, yarın için de bir şey biriktirme ve sürekli benim zikrimde ol.
Arz etti: Rabbim, seni sürekli nasıl zikredebilirim?
Buyurdu: İnsanlardan uzak dur, dünyanın tatlılarını, ekşilerini bırak, evini ve mideni tamamen dünyadan boşalt. Ey Ahmet! Çocuklar gibi olmaktan sakın; onlar sarıyı, kırmızıyı gördüler mi hemen seviyorlar, helva veya ekşi bir şey verildi mi de hemen kanıyorlar.
Arz etti: Rabbim, bana onunla sana yaklaşa bileceğim bir amel göster.
Buyurdu: Geceni gündüz, gündüzünü de gece karar kıl.
Arz etti: Bunu nasıl yapayım?
Buyurdu: Geceleri uyuma ve namaz kıl, gündüzleri de karnını doldurma, aç bırak.Ey Ahmet! İzzet ve celâlime andolsun ki; hangi kulum şu dört özelliği kendisinde toplarsa onu cennete yerleştireceğim. Dili faydasız sözleri söylemekten korumak, kalbi şeytanın vesveselerinden muhafaza etmek, her anını gördüğümü bilmek ve açlığı göz nuru olarak kabul etmek.
Ey Ahmet! Keşke susmanın ve açlığın ne kadar tatlı, faydalarının da ne kadar çok olduğunu bilseydin.
Arz etti: Rabbim, susmanın ve açlığın faydaları nelerdir?
Buyurdu: Hikmet, kalbin kontrolü, bana yaklaşma, her zaman hüzünlü olma, insanların arasında kanaatli olma, her zaman hakkı söyleme ve geleceğin zorluk mu yoksa rahatlık mı getireceği endişesinde olmamak.
Ey Ahmet! Kulumun bana en yakın olduğu anı biliyor musun?
Arz etti: Hayır Rabbim.
Buyurdu: Kulum aç olduğu ve bir de secdeye kapandığı zaman, bana en yakın olduğu andır.
Ey Ahmet! Kullarımdan üç gruba çok şaşırıyorum: Namaza durup namaz kılarken kime el açtığını, kimin karşısında durduğunu bildiği halde yine de uyuklayan, bugün yiyecek ufacık bir şeyi olduğu halde yarın ne yiyeceği endişesinde olan ve benim ondan razı mı yoksa gazaplı mı olduğumu bilmediği halde sürekli eğlenip, gülen kimselere.
Ey Ahmet! Cennette inci ve zümrütlerden üst üste kurulmuş, tek parça halinde saray bulunmaktadır. Orada sadece benim özel kullarım yaşar. Her gün yetmiş defa onlara bakar ve onlarla konuşurum, her konuştuğumda da mülkleri yetmiş kat çoğalır. Cennettekiler meyveler ve şaraplardan lezzet alırken onlar benim zikrim, sözüm ve onlarla konuşmamdan keyif alırlar.
Arz etti: Rabbim, bu özel kullarının nişanesi nedir?
Buyurdu: Onlar sürekli kendilerini hapsederler; dillerini boş sözler söylemekten ve midelerini de fazla yemeden korurlar.
Ey Ahmet! Benim sevgim, fakirleri sevip onlara yaklaşmak ve onlarla birlikte olmaktadır.
Arz etti: Rabbim, fakirler kimlerdir?
Buyurdu: Aza razı olan, açlığa sabreden ve rahatlık anında da şükredenlerdir. Açlık ve susuzluklarından dolayı şikâyet etmezler. Dilleriyle asla yalan söylemez ve Rablerine de gazaplanmazlar. Onlar öyle fakir kimselerdirler ki; kaybettikleri için üzülmez ve kazandıkları için de sevinmezler.
Ey Ahmet! Benim sevgim fakirlerin sevgisidir. Öyleyse fakirlere yaklaş, onların toplantılarına katıl, zenginlerden ve onların toplantılarından da uzak dur, zira fakirler benim dostlarımdır.
Ey Ahmet! Kendini güzel elbise, leziz yemekler ve yumuşak yatakla süsleme; çünkü nefis şerlerin sığınağı ve her türlü kötülüğün arkadaşıdır. Sen onu Allah’a itaat etmeye çağırırken o da seni sürekli günaha çağırır.
Allah’ın sevdiği şeyleri yapmanda sürekli sana karşı gelir ve Allah’ın sevmediği işleri yapmak istediğinde ise hemen sana itaat eder. Doyduğunda tuğyan eder, aç olduğunda sızlanmaya başlar, yoksulluk anında öfkeli, zengin olduğun zaman da pek gururludur, büyüdüğünde unutur, emniyete kavuştuğunda gaflet eder ve şunu bil ki nefis şeytanın en yakın arkadaşıdır. Nefis çok yiyen ama uçamayan deve kuşu, bir de rengi güzel ama tadı açı olan karpuza benzer.
Ey Ahmet! Dünyadan ve dünya ehlinden nefret et, ahiret ve ahiret ehlini ise sev.
Arz etti: Rabbim, dünya ehli ve ahiret ehli kimlerdir?
Buyurdu: Dünya ehlinin özellikleri şunlardır; onların yemesi, gülmesi, uykusu ve öfkesi çoktur, fakat çok az razı olurlar. Birine kötülük ettiklerinde özür dilemez, birisi de onlardan özür diledi mi kabul etmezler.
Dünya ehli; itaat anında tembel, günah anındaysa pek cesaretlidirler. Onlar; arzuları uzun, ecelleri yakın ve kendilerini hesaba çekmeyenlerdir. Başkalarına faydaları azdır, çok konuşur, az korkarlar, yemek anındaysa çok sevinirler. Kuşkusuz dünya ehlinden olan birisi; rahatlığa kavuştu mu şükretmez, zorluğa düştü mü de sabretmez. İnsanların güzel işlerini küçümserler, yapmadıkları halde kendilerine nispet verip övünürler, kendilerinde olmayan şeyleri iddia eder, isteklerini hep dile getirir ve başkalarının hatalarını söylerler.
Arz etti. Rabbim, bütün bu kötü sıfatların hepsi dünya ehlinde var mı?!
Buyurdu: Ey Ahmet! Şüphesiz dünya ehlinin ayıbı çoktur, en başta da onlar cahil ve ahmaktırlar. İlim öğrendikleri kimseye karşı alçak gönüllü olmazlar. Kendilerini çok akıllı zannederler, oysaki onlar ariflerin yanında cahillerdir.
Ey Ahmet! Hayır üzere olan ahiret ehlinin yüzleri ince, hayâları çok, akılsızlıkları az, faydaları fazla ve hileleri azdır. Kimse onlardan bir zarar görmez, insanlar onlardan rahatta, nefisleriyse onların elinden zordadır. Ahiret ehlinin sözleri ölçülüdür, nefislerini hesaba çeker ve onu azarlar. Gözleri uyur ama kalpleri uyumaz. Gözleri ağlar kalpleri zikreder, başkaları gafiller olarak yazılırken onlar zikredenler olarak yazılırlar.
Ahiret ehli olan kimseler; bir nimete ulaştılar mı hemen başında hamd, sonunda şükrederler. Duaları Allah’ın katına yükselir, sözleri onun yanında işitilir. Melekler onlarla sevinirler, ettikleri dualar hicapların altında döner durur, Allah onların seslerini duymayı annenin yavrusunu sevdiği gibi sever.
Ahiret ehlini, bir göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa hiçbir şey Allah’tan alıkoymaz, onlar çok yemek, çok konuşmak ve çok elbise istemezler. Başkaları onlar için sanki ölüdür, ama Kerim olan Allah onlar için hep diridir ve asla ölmez. Kendilerine sırt çevirenleri büyüklükleriyle çağırır, kendilerine gelenleri de lütuflarıyla kabul ederler. Dünya ve ahiret onlar için eşit olmuştur.
Diğer insanlar ömürlerin de bir defa ölürler, ama ahiret ehli her gün nefisleriyle mücadele etmelerinden, heva-heveslerine karşı gelmelerinden ve damarlarda dolaşan şeytanla yaptıkları cihat nedeniyle her gün yetmiş defa ölürler. Bir rüzgâr bile esecek olsa onları titretir, lakin benim karşımda durduklarındaysa sapasağlam, birbirine kenetlenmiş binalar gibidirler. Bir an dahi benden başkasını düşünerek gafil olmazlar.
İzzet ve celalime yeminler olsun ki, hiç şüphesiz onu (Allah’a ulaşmış, ahiret ehli kimse) mutlu bir hayatla dirilteceğim. Ölüm anı geldiğinde canını almak için Azrail’i yahut başka bir meleği göndermem, bizzat benim kendim canını alınırım. Sonra göklere, bütün kapılarını onun için açmasını emrederim ve onunla aramda olan bütün hicapları kaldırırım.
Cennete ve hurilere onun için süslenmeyi, meleklere onu karşılamak için sıraya girip selamlamalarını, ağaçlara meyvelerini vermeyi, meyvelere de onun için dökülmelerini emrederim.
Arşın altında olan rüzgârlardan bir rüzgâra emredeceğim ki, kâfur ve ezfer miskinden olan bir dağı yükseltsinler ve ateşi olmayan bir odunla onu dumanlandırsınlar. Onunla kendi aramda bir engel olmaksızın, cennete yerleştirmelerini emrederim.
Onun ruhunu aldığımdaysa şöyle derim: Hoş geldin, dergâhımıza mutlulukla gir. Kendi lütfumla yücel, sana rahmetimi ve sürekli nimetler içerisinde sonsuza kadar kalacağın cennetleri müjdeliyorum. Hiç şüphesiz en büyük mükâfat yalnızca Allah’ın yanındadır.
Ey Peygamber’im! Keşke meleklerin nasıl da bu mümin kulumun ruhunu bir birlerine verdiklerini görseydin.
Ey Ahmet! Şüphesiz ahiret ehli Rablerini tanıdıktan sonra yemek onlara afiyet olmadı ve hatalarını anladıktan sonra hiçbir musibet onları meşgul etmedi. Hatalarına ağlarlar, nefislerini kınar, onu sevindirmezler, şüphesiz ahiret ehlinin rahatlığı ölümledir. Ve ahiret, ariflerin rahatlığa kavuşmasıdır. Gözyaşları sırdaşları olmuştur. Oturup durdukları kimseler, sağlarında ve sollarında yürüyen meleklerdir. Onların münacatı, arşların üzerindeki azamet sahibi Allah’ladır. Şüphesiz ahiret ehlinin kalpleri gönüllerinde sıkılmıştır. Şöyle derler, “Ne zaman fena evinden, beka evine kavuşacağız?”
Ey Ahmet! Acaba zahitlerin benim yanımdaki mükâfatının ne olduğunu biliyor musun?
Arz etti: Hayır Rabbim, bilmiyorum.
Buyurdu: İnsanlar dirilip hesaba çekildiklerinde, onlar bundan güvendedirler. Ahirette zahitlere vereceğim en küçük mükâfat, cennetin bütün anahtarlarıdır, onunla istedikleri cennet kapısını açarlar. Kalp gözleriyle bana bakmalarını sağlarım ve onlarla konuşmamla en güzel şekilde nimetlendiririm. Onları doğruluk makamında oturtur, sonra dünyada zahmete düştükleri şeyleri hatırlatırım.
Onlar için dört kapı açarım. Bir kapıdan onlara benim yanımdan sabah, akşam hediyeler gelir. Diğer kapıdan rahatlıkla, nasıl isterlerse bana bakarlar. Başka bir kapıdan cehennem hakkında bilgi alırlar ve zalimlerin nasıl azaba uğradıklarını görürler. Dördüncü kapıdan da huriler gelir.
Arz etti: Anlattığın bu zahitler kimlerdir?
Buyurdu: Zahit yıkıldığında üzüleceği bir evi, öldüğünde onu üzecek bir evladı, kaybettiğinde kederleneceği bir şeyi ve bir göz açıp kapayıncaya kadar bile onu Allah’tan alıkoyacak bir tanıdığı olmayandır. Onun hesabını veremeyeceği fazlaca bir yiyeceği ve yumuşak bir elbisesi yoktur.
Arz etti: Acaba bunlar benim ümmetime de verilecek mi?
Buyurdu: Ey Ahmet! Bu mükâfat peygamberlerin ve senin ümmetinden yahut başka ümmetlerden olan sıddıklarla, şehitlerin derecesidir.
Arz etti: Allah’ım! Benim ümmetimin zahitleri mi çok, yoksa İsrail oğullarınınki mi?
Buyurdu: İsrailoğullarının zahitleri senin ümmetinin zahitlerine göre beyaz inekte bulunan siyah bir tüy gibidir.
Arz etti: Bu nasıl olur, hâlbuki İsrail oğullarının sayısı çok daha fazladır.
Buyurdu: Çünkü onlar kesin inandıktan sonra şüpheye düştüler ve kabul ettikten sonra inkâr ettiler.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: Allah’a çok şükür ettim, onların korunması, hayırlara ulaşıp, Allah’ın rahmetine vasıl olmaları için dua ettim ve yüce Allah’a şöyle arz ettim: Allah’ım! Onları koru, razı olduğun dinde sağlam kıl, sonrasında şüphe olmayan bir iman nasip et, bir daha günaha rağbet etmeyecekleri takva ve hiçbir zaman gaflete düşmemeleri için de korku ver. Onlara sonrasında cehaletin olmadığı ilim, ahmaklığın olmadığı akıl, uzaklığın olmadığı yakınlık, kalplerini katılaştırmayacak huşu, seni unutturmayacak zikir, alçaklığın olmadığı bir yücelik ve sabırsızlığın olmadığı bir sabır nasip eyle. Rabbim! Onlara öyle bir hilim nasip et ki, ondan sonra acelecilik olmasın. Kalplerini hayâyla doldur ki her an senden utansınlar, onlara dünyanın zararını, nefislerinin afetini ve şeytanın vesveselerini göster, sen benim içimde olanı en iyi bilensin, çünkü sen gaybı çok iyi bilirsin.
Buyurdu: Ey Ahmet! Hep takvalı olmaya çalış; çünkü takva dinin başı, ortası ve sonudur, insan ancak günahtan kaçınarak bana yaklaşabilir.
Ey Ahmet! Günahtan uzak durmak dinin direği, müminin süsüdür. Bineni kurtaran, binmeyenin de boğulduğu bir gemiye benzer, öyleyse dünyadan yüz çeviren zahit, sadece günahtan kaçınarak kurtuluşa erişebilir.
Ey Ahmet! Şüphesiz günahtan sakınmayla kulun yüzüne ibadet kapıları açılır böylece insanların içinde değerli ve Allah’a yakın olur. Kulum bana saygı gösterip, huşu ettiğinden beni tanıdı ve bana saygı gösteren kuluma her şey saygı gösterdi.
Ey Ahmet! Zahitlerin yüzleri geceleri ibadetin zorluğundan, gündüzleri de oruçtan sararmıştır ve dilleri yüce Allah’ı anmaktan yorgun düşmüştür. Sinelerindeki kalpleri çok susmaktan dolayı delik deşiktir. Var güçleriyle çalışıp çabalamaktadırlar; bütün bu gayretleri cehennem ateşinden korktukları veya cennete olan iştiyaklarından değildir. Onlar göklerin ve yerin melekûtuna bakarlar, sonuçta münezzeh olan Allah’ı ibadete layık görürler.
Ey Ahmet! Suskunluğunu koru, çünkü en diri kalp salihlerin ve susanların kalbidir. En kötü ve ölü kalp ise, boş yere çok konuşan kimselerin kalbidir.
Ey Ahmet! İbadet on kısımdır ve bunun dokuzu helal rızık elde etmek için çalışmaktadır. Eğer yiyecek- içeceğin helalinden olursa işte o zaman benim korumam ve sığınağım altındasın demektir.
Arz etti: Rabbim, ibadetin ilki nedir?
Buyurdu: Sükût etmek ve oruç tutmaktır.
Arz etti: Rabbim, orucun faydaları nelerdir?
Buyurdu: İlk faydası hikmet, hikmet peşi sıra tanımayı getirir, tanıma da yakini doğurur ve kul yakine ulaştı mı zorlukla mı, yoksa rahatlıkla mı sabahladığı onun için önemli olmaz.
Mümin kulun ölüm anı gelip çattığında; ölümün acısını, elem ve korkusunu ona kolaylaştıracağım, öyle ki rahatça cennete doğru yükselecek.
Ölüm meleği ona indiğinde şöyle der: Merhaba, ne mutlu sana, yüce Allah seni beklemektedir. Ey Allah’ın dostu! Bil ki amelinin yükseldiği kapılar, namaz kıldığın yerler ve secdegahın sana ağlamaktadır.
Kul şöyle der: Allah, benim için neye razısıysa ben de ona razıyım, onun her türlü ikramıyla hoşnudum.
Kılın yağdan rahatça çıkması gibi, mümin kulun da ruhu bedeninden öyle çıkar ve melekler başucunda sıraya geçerler. Meleklerin elinde Kevser suyu ve şarap kadehleri vardır. Onlarla ruhunun susuzluğunu giderirler, böylece ölümün bütün elem ve acıları giderilmiş olur.
Sonra ona büyük müjdeler verirler ve şöyle derler: Tertemizsin ve gideceğin yer de tertemiz. Artık bundan sonra aziz, kerim, sevgili ve yakın olan Allah’ın misafirisin.
Müminin ruhu meleklerin elinden uçar ve bir göz açıp kapamadan daha çabuk yüce Allah’a doğru yükselir. Onunla Allah arasında ne bir engel, ne de bir perde kalır ve azamet sahibi olan Allah ona müştaktır. Çok geçmeden arşın sağında bulunan bir çeşmenin başına oturur ve ona şöyle denir: Dünyayı nasıl bırakıp geldin?
O da der ki: Rabbim! İzzet ve celaline yemin ederim ki; beni yarattığın günden beri ben senden korkarım, dünyayı tanımam bile.
Allah da şöyle buyurur: Doğru söyledin kulum, senin bedenin dünyadaydı, ama ruhun sürekli benimleydi. Ben senin aşikârda ve gizlide olan her şeyini bilirim. Benden ne istersen iste sana vereyim, neyi temenna edersen ikram edilecektir, işte cennetim, işte benim civarım yerleş oraya.
Mümin kulun ruhu şöyle der: Rabbim! Kendini bana tanıttın ve böylece ben hiç kimseye muhtaç olmadım. Senin hoşnutluğun eğer benim parça parça olmamda, bir insanın öldürüle bileceği en kötü şekilde öldürülmemde ve en kötü işkencelere maruz kalmamdaysa, kesinlikle senin bu hoşnutluğun benim içim her şeyden daha sevimlidir. Ben nasıl olurda kendini beğenmiş olabilirim? Sen beni yüceltmeseydin ben zelil olurdum, yardım etmeseydin kesinlikle yenilirdim, sen beni güçlü kılmasaydın ben hep güçsüz kalırdım. Ben ölüyüm, beni dirilten senin zikrin olmuştur. Eğer senin sattariyetin olmasaydı ilk günah işlediğim anda rezil, rüsva olmuştum. Allah’ım! Nasıl olurda senin hoşnutluğun için çalışmayayım? Oysaki sen benim aklımı kemale erdirdin. Kemale ulaşmış akıl sayesinde, hakkı batılı, iyiyi kötüyü, bilgiyi cehaleti, aydınlığı ve karanlığı bir birinden ayırarak seni tanıdım.
Cenabı Hak şöyle buyurur: İzzet ve celalime yeminler olsun ki; hiçbir zaman senle kendi aramda bir engel kılmayacağım. İşte sevdiklerime böyle davranırım.
Ey Ahmet! Hangi hayatın daha mutlu ve kalıcı olduğunu biliyor musun?
Arz etti: Hayır Allah’ım, bilmiyorum.
Buyurdu: Mutlu yaşam; beni hatırlamaktan alı koymayan, verdiğim nimetleri unutturmayan, hakkıma bilgisiz kılmayan ve gece gündüz sürekli benim rızam için yaşanılan hayattır.
Kalıcı ve ebedi yaşam ise; insan kendisi için öylesine çalışmalı ki, dünya onun gözünde değersiz ve hakir olsun, ahiret ise onun gözünde yücelsin. Benim isteğimi kendi isteğine tercih etsin, sürekli benim rızam peşinde koşsun ve beni hakkıyla övsün. Onun her halinden haberdar olduğumu ve gece gündüz işlediği her günahı bildiğimi hatırlasın. Kalbini benim hoşlanmadığım her şeyden temizlesin. Şeytana, onun vesveselerine düşman kesilsin ve kalbine hüküm etmesi için ona açık bir yol bırakmasın.
Böyle yaptığında kalbine kendi sevgimi yerleştiririm. Ta ki, kalbini kendim için karar vereyim. Boş vaktini, dolu vaktini, çalışıp çabalamasını ve konuşmasını sevdiklerime vermiş olduğum bir nimet kılarım. Beni kalbiyle duyup, celal ve azametime kalbiyle bakabilmesi için kalp gözünü ve kulağını açarım. Dünyayı ona sevdirmem, dünyevi bütün lezzetlerden de nefret ettiririm, bir çobanın sürüsünü zehirli çayırlardan koruduğu gibi ben de onu dünya ve dünyanın içindekilerden korurum. Böyle olunca insanlardan sakınır ve yokluk evinden (dünyadan) ebediyet evine, şeytanın evinden de Rahman’ın evine doğru koşar.
Ey Ahmet! Şüphesiz onu azametle, büyüklükle süsleyeceğim, işte bu mutlu ve ebedi yaşamdır. Bu Allah’ın rızasına razı olanların makamıdır.
Kim benim rızamı kazanmak için çalışırsa, ona şu üç özelliği veririm; cahillikle beraber olmayan şükür, unutmayla beraber olmayan zikir ve hiçbir şeyin sevgisini benim sevgime tercih etmeyecek bir sevgiyi nasip ederim. O beni sevdiği zaman ben de onu severim, Celalime bakması için kalp gözünü açarım ve özel kullarımı ondan gizlemem. Gecenin karanlığında, gündüzün aydınlığında onunla münacat ederim, öyle ki artık başkalarıyla konuşmaz olur.
Ey Ahmet! Himmetini tek bir himmet kıl. Sözün bir olsun ve kendini hep canlı tut, ancak bu şekilde benden gafil olmazsın; zira kim benden gafil olursa hangi vadide helak olduğu umurumda olmaz.
Ey Ahmet! Aklın gitmeden önce onu kullan, kim aklını kullanırsa hata ve tuğyan etmez. Ey Ahmet! Niçin seni diğer peygamberlerden üstün kıldığımı biliyor musun?
Arz etti. Hayır Allah’ım.
Buyurdu: Yakinin, güzel ahlakın, cömertliğin ve insanlara karşı çok sevecen olman dolayısıyla üstün kıldım. İşte yeryüzünün sarsılmaz direkleri ancak bu sıfatlarla böyle oldular.
Ey Ahmet! İnsan karnını aç tutup, diline de hâkim olduğunda; ona hikmeti veririm, eğer bu insan kâfirse hikmet onun aleyhine bir hüccet, bir vebal olur ve eğer o insan müminse; hikmet onun için nur, burhan, şifa ve rahmet olur. Böylece bilmediklerini bilmeye ve görmediklerini de görmeye başlar. Ona ilk gösterdiğim şey kendi ayıplarıdır, böylelikle başkalarının ayıplarıyla uğraşmaz, kendi ayıplarını düzeltmeye çalışır. Ona ilmin inceliklerini gösteririm ta ki, şeytan hiçbir yerden yaklaşamasın.
Ey Ahmet! İbadetlerin içinde en çok sevdiğim, oruç ve susmaktır. Oruç tutup, diline hâkim olmayan kimse, namaza duran; ama bir şey okumayan kimse gibidir, ona sadece namazda durmanın sevabı verilir, ibadetin sevabı verilmez.
Ey Ahmet! Biliyor musun, kul ne zaman hakkıyla ibadet eden bir abid olur?
Arz etti: Hayır Rabbim, bilmiyorum.
Buyurdu: Onda şu yedi özellik toplanınca; onu günahtan sakındıracak kaçınma, faydasız sözler konuşmaktan alıkoyacak suskunluk, her gün ağlamasını şiddetlendirecek korku, gizlide benden utanacağı bir hayâ, gerektiği miktarda yemek yeme, dünyadan nefret ettiğim için onun da dünyadan nefret etmesi ve ben ahireti sevdiğim için onun da ahireti sevmesi.
Ey Ahmet! Her beni sevdiğini söyleyenin doğru söylediğini zannetme. Beni gerçekten sevenler; sadece günlük yiyeceğini alır, sıradan giyinir, secde halinde uyur, namazda kıyamı uzatır, sürekli suskundur. Çok ağlar, az güler, isteklerine karşı gelir, camiyi kendisine ev, ilim öğrenmeyi de arkadaş seçer. Züht hep onunladır, arkadaşı yalnız âlimler ve fakirlerdir. Beni gerçekten seven, her zaman beni hoşnut etmek için çalışır, günahkâr insanlardan kaçar, sürekli beni zikreder, beni övmeyi çoğaltır, sözünde durur, ahdine vefa eder, kalbi temiz olur, namazda mutludur, vacipleri yerine getirmede çok çalışkan, katımdaki sevaba ulaşmaya çok isteklidir, azabımdan da çokça korkar ve sevdiklerime yaklaşıp, onlarla dost olur.
Ey Ahmet! Eğer bir insan yerde ve göktekilerin hepsinin namazını kılsa, orucunu tutsa, melekler gibi hiçbir şey yemese, giyecek hiçbir şeyi olmasa; ama kalbinde azıcık dünya sevgisi, riya, bir makama ulaşma isteği, dünyanın bir malına, bir süsüne bağlılığını görürsem asla onu kendi evimde komşu kılmam. Şüphesiz onun kalbinden sevgimi çıkarıp atarım.”[1]
[1] 1-Deylem-i,İrşad’ül Kulub,c:1,s:199,Bab:54. Meclisi, Bihar’ül Envar, c:77,s:21.
…………..
caferilik.com
Kas 17 2023
Allah ile Hz. Peygamber Arasındaki Konuşma
Soru
Peygamberimiz miraca çıktığında, Cebrail’in bile varamadığı yere varıyor ve Yüce Allah ile arasında bir konuşma geçiyor. Rica etsem bu konuşmayı benim için yazar mısınız?
Ayrıntılı Cevap
Peygamberimiz arz etti: Rabbim, katındaki en faziletli amel hangisidir?
Yüce Allah buyurdu: Benim için en faziletli amel, kulumun bana tevekkül edip, verdiğim her şeye razı olmasıdır. Ey Ahmet! Dört grubu sevmek bana vaciptir; birbirlerini benim için sevenler, benim için benim sevmediklerimle ilişkisini kesenler, benim için birbirleriyle dostluk kuranlar ve sadece bana tevekkül edenler. Benim sevgime bir sınır yoktur, ne zaman bir belirti göndersem, peşi sıra başka bir belirtiyi de onlar için gönderirim.
Benim dostlarım; benim kendilerine baktığım gibi, onlar da benim kullarıma bakarlar, ihtiyaçlarını halka götürmezler. Karınları asla haram malla dolmaz, dünyadaki sevinçleri benim zikrim, sevgim ve onlardan hoşnut olmamdır. Ey Ahmet! Eğer insanların en çok sakınanı olmak istiyorsan, dünyaya karşı ilgisiz, ahirete karşı ise çok istekli ol.
Arz etti: Rabbim, dünyaya karşı nasıl ilgisiz olabilirim?
Buyurdu: Dünyadan sadece günlük yemeni, içmeni, elbiseni al, yarın için de bir şey biriktirme ve sürekli benim zikrimde ol.
Arz etti: Rabbim, seni sürekli nasıl zikredebilirim?
Buyurdu: İnsanlardan uzak dur, dünyanın tatlılarını, ekşilerini bırak, evini ve mideni tamamen dünyadan boşalt. Ey Ahmet! Çocuklar gibi olmaktan sakın; onlar sarıyı, kırmızıyı gördüler mi hemen seviyorlar, helva veya ekşi bir şey verildi mi de hemen kanıyorlar.
Arz etti: Rabbim, bana onunla sana yaklaşa bileceğim bir amel göster.
Buyurdu: Geceni gündüz, gündüzünü de gece karar kıl.
Arz etti: Bunu nasıl yapayım?
Buyurdu: Geceleri uyuma ve namaz kıl, gündüzleri de karnını doldurma, aç bırak.Ey Ahmet! İzzet ve celâlime andolsun ki; hangi kulum şu dört özelliği kendisinde toplarsa onu cennete yerleştireceğim. Dili faydasız sözleri söylemekten korumak, kalbi şeytanın vesveselerinden muhafaza etmek, her anını gördüğümü bilmek ve açlığı göz nuru olarak kabul etmek.
Ey Ahmet! Keşke susmanın ve açlığın ne kadar tatlı, faydalarının da ne kadar çok olduğunu bilseydin.
Arz etti: Rabbim, susmanın ve açlığın faydaları nelerdir?
Buyurdu: Hikmet, kalbin kontrolü, bana yaklaşma, her zaman hüzünlü olma, insanların arasında kanaatli olma, her zaman hakkı söyleme ve geleceğin zorluk mu yoksa rahatlık mı getireceği endişesinde olmamak.
Ey Ahmet! Kulumun bana en yakın olduğu anı biliyor musun?
Arz etti: Hayır Rabbim.
Buyurdu: Kulum aç olduğu ve bir de secdeye kapandığı zaman, bana en yakın olduğu andır.
Ey Ahmet! Kullarımdan üç gruba çok şaşırıyorum: Namaza durup namaz kılarken kime el açtığını, kimin karşısında durduğunu bildiği halde yine de uyuklayan, bugün yiyecek ufacık bir şeyi olduğu halde yarın ne yiyeceği endişesinde olan ve benim ondan razı mı yoksa gazaplı mı olduğumu bilmediği halde sürekli eğlenip, gülen kimselere.
Ey Ahmet! Cennette inci ve zümrütlerden üst üste kurulmuş, tek parça halinde saray bulunmaktadır. Orada sadece benim özel kullarım yaşar. Her gün yetmiş defa onlara bakar ve onlarla konuşurum, her konuştuğumda da mülkleri yetmiş kat çoğalır. Cennettekiler meyveler ve şaraplardan lezzet alırken onlar benim zikrim, sözüm ve onlarla konuşmamdan keyif alırlar.
Arz etti: Rabbim, bu özel kullarının nişanesi nedir?
Buyurdu: Onlar sürekli kendilerini hapsederler; dillerini boş sözler söylemekten ve midelerini de fazla yemeden korurlar.
Ey Ahmet! Benim sevgim, fakirleri sevip onlara yaklaşmak ve onlarla birlikte olmaktadır.
Arz etti: Rabbim, fakirler kimlerdir?
Buyurdu: Aza razı olan, açlığa sabreden ve rahatlık anında da şükredenlerdir. Açlık ve susuzluklarından dolayı şikâyet etmezler. Dilleriyle asla yalan söylemez ve Rablerine de gazaplanmazlar. Onlar öyle fakir kimselerdirler ki; kaybettikleri için üzülmez ve kazandıkları için de sevinmezler.
Ey Ahmet! Benim sevgim fakirlerin sevgisidir. Öyleyse fakirlere yaklaş, onların toplantılarına katıl, zenginlerden ve onların toplantılarından da uzak dur, zira fakirler benim dostlarımdır.
Ey Ahmet! Kendini güzel elbise, leziz yemekler ve yumuşak yatakla süsleme; çünkü nefis şerlerin sığınağı ve her türlü kötülüğün arkadaşıdır. Sen onu Allah’a itaat etmeye çağırırken o da seni sürekli günaha çağırır.
Allah’ın sevdiği şeyleri yapmanda sürekli sana karşı gelir ve Allah’ın sevmediği işleri yapmak istediğinde ise hemen sana itaat eder. Doyduğunda tuğyan eder, aç olduğunda sızlanmaya başlar, yoksulluk anında öfkeli, zengin olduğun zaman da pek gururludur, büyüdüğünde unutur, emniyete kavuştuğunda gaflet eder ve şunu bil ki nefis şeytanın en yakın arkadaşıdır. Nefis çok yiyen ama uçamayan deve kuşu, bir de rengi güzel ama tadı açı olan karpuza benzer.
Ey Ahmet! Dünyadan ve dünya ehlinden nefret et, ahiret ve ahiret ehlini ise sev.
Arz etti: Rabbim, dünya ehli ve ahiret ehli kimlerdir?
Buyurdu: Dünya ehlinin özellikleri şunlardır; onların yemesi, gülmesi, uykusu ve öfkesi çoktur, fakat çok az razı olurlar. Birine kötülük ettiklerinde özür dilemez, birisi de onlardan özür diledi mi kabul etmezler.
Dünya ehli; itaat anında tembel, günah anındaysa pek cesaretlidirler. Onlar; arzuları uzun, ecelleri yakın ve kendilerini hesaba çekmeyenlerdir. Başkalarına faydaları azdır, çok konuşur, az korkarlar, yemek anındaysa çok sevinirler. Kuşkusuz dünya ehlinden olan birisi; rahatlığa kavuştu mu şükretmez, zorluğa düştü mü de sabretmez. İnsanların güzel işlerini küçümserler, yapmadıkları halde kendilerine nispet verip övünürler, kendilerinde olmayan şeyleri iddia eder, isteklerini hep dile getirir ve başkalarının hatalarını söylerler.
Arz etti. Rabbim, bütün bu kötü sıfatların hepsi dünya ehlinde var mı?!
Buyurdu: Ey Ahmet! Şüphesiz dünya ehlinin ayıbı çoktur, en başta da onlar cahil ve ahmaktırlar. İlim öğrendikleri kimseye karşı alçak gönüllü olmazlar. Kendilerini çok akıllı zannederler, oysaki onlar ariflerin yanında cahillerdir.
Ey Ahmet! Hayır üzere olan ahiret ehlinin yüzleri ince, hayâları çok, akılsızlıkları az, faydaları fazla ve hileleri azdır. Kimse onlardan bir zarar görmez, insanlar onlardan rahatta, nefisleriyse onların elinden zordadır. Ahiret ehlinin sözleri ölçülüdür, nefislerini hesaba çeker ve onu azarlar. Gözleri uyur ama kalpleri uyumaz. Gözleri ağlar kalpleri zikreder, başkaları gafiller olarak yazılırken onlar zikredenler olarak yazılırlar.
Ahiret ehli olan kimseler; bir nimete ulaştılar mı hemen başında hamd, sonunda şükrederler. Duaları Allah’ın katına yükselir, sözleri onun yanında işitilir. Melekler onlarla sevinirler, ettikleri dualar hicapların altında döner durur, Allah onların seslerini duymayı annenin yavrusunu sevdiği gibi sever.
Ahiret ehlini, bir göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa hiçbir şey Allah’tan alıkoymaz, onlar çok yemek, çok konuşmak ve çok elbise istemezler. Başkaları onlar için sanki ölüdür, ama Kerim olan Allah onlar için hep diridir ve asla ölmez. Kendilerine sırt çevirenleri büyüklükleriyle çağırır, kendilerine gelenleri de lütuflarıyla kabul ederler. Dünya ve ahiret onlar için eşit olmuştur.
Diğer insanlar ömürlerin de bir defa ölürler, ama ahiret ehli her gün nefisleriyle mücadele etmelerinden, heva-heveslerine karşı gelmelerinden ve damarlarda dolaşan şeytanla yaptıkları cihat nedeniyle her gün yetmiş defa ölürler. Bir rüzgâr bile esecek olsa onları titretir, lakin benim karşımda durduklarındaysa sapasağlam, birbirine kenetlenmiş binalar gibidirler. Bir an dahi benden başkasını düşünerek gafil olmazlar.
İzzet ve celalime yeminler olsun ki, hiç şüphesiz onu (Allah’a ulaşmış, ahiret ehli kimse) mutlu bir hayatla dirilteceğim. Ölüm anı geldiğinde canını almak için Azrail’i yahut başka bir meleği göndermem, bizzat benim kendim canını alınırım. Sonra göklere, bütün kapılarını onun için açmasını emrederim ve onunla aramda olan bütün hicapları kaldırırım.
Cennete ve hurilere onun için süslenmeyi, meleklere onu karşılamak için sıraya girip selamlamalarını, ağaçlara meyvelerini vermeyi, meyvelere de onun için dökülmelerini emrederim.
Arşın altında olan rüzgârlardan bir rüzgâra emredeceğim ki, kâfur ve ezfer miskinden olan bir dağı yükseltsinler ve ateşi olmayan bir odunla onu dumanlandırsınlar. Onunla kendi aramda bir engel olmaksızın, cennete yerleştirmelerini emrederim.
Onun ruhunu aldığımdaysa şöyle derim: Hoş geldin, dergâhımıza mutlulukla gir. Kendi lütfumla yücel, sana rahmetimi ve sürekli nimetler içerisinde sonsuza kadar kalacağın cennetleri müjdeliyorum. Hiç şüphesiz en büyük mükâfat yalnızca Allah’ın yanındadır.
Ey Peygamber’im! Keşke meleklerin nasıl da bu mümin kulumun ruhunu bir birlerine verdiklerini görseydin.
Ey Ahmet! Şüphesiz ahiret ehli Rablerini tanıdıktan sonra yemek onlara afiyet olmadı ve hatalarını anladıktan sonra hiçbir musibet onları meşgul etmedi. Hatalarına ağlarlar, nefislerini kınar, onu sevindirmezler, şüphesiz ahiret ehlinin rahatlığı ölümledir. Ve ahiret, ariflerin rahatlığa kavuşmasıdır. Gözyaşları sırdaşları olmuştur. Oturup durdukları kimseler, sağlarında ve sollarında yürüyen meleklerdir. Onların münacatı, arşların üzerindeki azamet sahibi Allah’ladır. Şüphesiz ahiret ehlinin kalpleri gönüllerinde sıkılmıştır. Şöyle derler, “Ne zaman fena evinden, beka evine kavuşacağız?”
Ey Ahmet! Acaba zahitlerin benim yanımdaki mükâfatının ne olduğunu biliyor musun?
Arz etti: Hayır Rabbim, bilmiyorum.
Buyurdu: İnsanlar dirilip hesaba çekildiklerinde, onlar bundan güvendedirler. Ahirette zahitlere vereceğim en küçük mükâfat, cennetin bütün anahtarlarıdır, onunla istedikleri cennet kapısını açarlar. Kalp gözleriyle bana bakmalarını sağlarım ve onlarla konuşmamla en güzel şekilde nimetlendiririm. Onları doğruluk makamında oturtur, sonra dünyada zahmete düştükleri şeyleri hatırlatırım.
Onlar için dört kapı açarım. Bir kapıdan onlara benim yanımdan sabah, akşam hediyeler gelir. Diğer kapıdan rahatlıkla, nasıl isterlerse bana bakarlar. Başka bir kapıdan cehennem hakkında bilgi alırlar ve zalimlerin nasıl azaba uğradıklarını görürler. Dördüncü kapıdan da huriler gelir.
Arz etti: Anlattığın bu zahitler kimlerdir?
Buyurdu: Zahit yıkıldığında üzüleceği bir evi, öldüğünde onu üzecek bir evladı, kaybettiğinde kederleneceği bir şeyi ve bir göz açıp kapayıncaya kadar bile onu Allah’tan alıkoyacak bir tanıdığı olmayandır. Onun hesabını veremeyeceği fazlaca bir yiyeceği ve yumuşak bir elbisesi yoktur.
Arz etti: Acaba bunlar benim ümmetime de verilecek mi?
Buyurdu: Ey Ahmet! Bu mükâfat peygamberlerin ve senin ümmetinden yahut başka ümmetlerden olan sıddıklarla, şehitlerin derecesidir.
Arz etti: Allah’ım! Benim ümmetimin zahitleri mi çok, yoksa İsrail oğullarınınki mi?
Buyurdu: İsrailoğullarının zahitleri senin ümmetinin zahitlerine göre beyaz inekte bulunan siyah bir tüy gibidir.
Arz etti: Bu nasıl olur, hâlbuki İsrail oğullarının sayısı çok daha fazladır.
Buyurdu: Çünkü onlar kesin inandıktan sonra şüpheye düştüler ve kabul ettikten sonra inkâr ettiler.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: Allah’a çok şükür ettim, onların korunması, hayırlara ulaşıp, Allah’ın rahmetine vasıl olmaları için dua ettim ve yüce Allah’a şöyle arz ettim: Allah’ım! Onları koru, razı olduğun dinde sağlam kıl, sonrasında şüphe olmayan bir iman nasip et, bir daha günaha rağbet etmeyecekleri takva ve hiçbir zaman gaflete düşmemeleri için de korku ver. Onlara sonrasında cehaletin olmadığı ilim, ahmaklığın olmadığı akıl, uzaklığın olmadığı yakınlık, kalplerini katılaştırmayacak huşu, seni unutturmayacak zikir, alçaklığın olmadığı bir yücelik ve sabırsızlığın olmadığı bir sabır nasip eyle. Rabbim! Onlara öyle bir hilim nasip et ki, ondan sonra acelecilik olmasın. Kalplerini hayâyla doldur ki her an senden utansınlar, onlara dünyanın zararını, nefislerinin afetini ve şeytanın vesveselerini göster, sen benim içimde olanı en iyi bilensin, çünkü sen gaybı çok iyi bilirsin.
Buyurdu: Ey Ahmet! Hep takvalı olmaya çalış; çünkü takva dinin başı, ortası ve sonudur, insan ancak günahtan kaçınarak bana yaklaşabilir.
Ey Ahmet! Günahtan uzak durmak dinin direği, müminin süsüdür. Bineni kurtaran, binmeyenin de boğulduğu bir gemiye benzer, öyleyse dünyadan yüz çeviren zahit, sadece günahtan kaçınarak kurtuluşa erişebilir.
Ey Ahmet! Şüphesiz günahtan sakınmayla kulun yüzüne ibadet kapıları açılır böylece insanların içinde değerli ve Allah’a yakın olur. Kulum bana saygı gösterip, huşu ettiğinden beni tanıdı ve bana saygı gösteren kuluma her şey saygı gösterdi.
Ey Ahmet! Zahitlerin yüzleri geceleri ibadetin zorluğundan, gündüzleri de oruçtan sararmıştır ve dilleri yüce Allah’ı anmaktan yorgun düşmüştür. Sinelerindeki kalpleri çok susmaktan dolayı delik deşiktir. Var güçleriyle çalışıp çabalamaktadırlar; bütün bu gayretleri cehennem ateşinden korktukları veya cennete olan iştiyaklarından değildir. Onlar göklerin ve yerin melekûtuna bakarlar, sonuçta münezzeh olan Allah’ı ibadete layık görürler.
Ey Ahmet! Suskunluğunu koru, çünkü en diri kalp salihlerin ve susanların kalbidir. En kötü ve ölü kalp ise, boş yere çok konuşan kimselerin kalbidir.
Ey Ahmet! İbadet on kısımdır ve bunun dokuzu helal rızık elde etmek için çalışmaktadır. Eğer yiyecek- içeceğin helalinden olursa işte o zaman benim korumam ve sığınağım altındasın demektir.
Arz etti: Rabbim, ibadetin ilki nedir?
Buyurdu: Sükût etmek ve oruç tutmaktır.
Arz etti: Rabbim, orucun faydaları nelerdir?
Buyurdu: İlk faydası hikmet, hikmet peşi sıra tanımayı getirir, tanıma da yakini doğurur ve kul yakine ulaştı mı zorlukla mı, yoksa rahatlıkla mı sabahladığı onun için önemli olmaz.
Mümin kulun ölüm anı gelip çattığında; ölümün acısını, elem ve korkusunu ona kolaylaştıracağım, öyle ki rahatça cennete doğru yükselecek.
Ölüm meleği ona indiğinde şöyle der: Merhaba, ne mutlu sana, yüce Allah seni beklemektedir. Ey Allah’ın dostu! Bil ki amelinin yükseldiği kapılar, namaz kıldığın yerler ve secdegahın sana ağlamaktadır.
Kul şöyle der: Allah, benim için neye razısıysa ben de ona razıyım, onun her türlü ikramıyla hoşnudum.
Kılın yağdan rahatça çıkması gibi, mümin kulun da ruhu bedeninden öyle çıkar ve melekler başucunda sıraya geçerler. Meleklerin elinde Kevser suyu ve şarap kadehleri vardır. Onlarla ruhunun susuzluğunu giderirler, böylece ölümün bütün elem ve acıları giderilmiş olur.
Sonra ona büyük müjdeler verirler ve şöyle derler: Tertemizsin ve gideceğin yer de tertemiz. Artık bundan sonra aziz, kerim, sevgili ve yakın olan Allah’ın misafirisin.
Müminin ruhu meleklerin elinden uçar ve bir göz açıp kapamadan daha çabuk yüce Allah’a doğru yükselir. Onunla Allah arasında ne bir engel, ne de bir perde kalır ve azamet sahibi olan Allah ona müştaktır. Çok geçmeden arşın sağında bulunan bir çeşmenin başına oturur ve ona şöyle denir: Dünyayı nasıl bırakıp geldin?
O da der ki: Rabbim! İzzet ve celaline yemin ederim ki; beni yarattığın günden beri ben senden korkarım, dünyayı tanımam bile.
Allah da şöyle buyurur: Doğru söyledin kulum, senin bedenin dünyadaydı, ama ruhun sürekli benimleydi. Ben senin aşikârda ve gizlide olan her şeyini bilirim. Benden ne istersen iste sana vereyim, neyi temenna edersen ikram edilecektir, işte cennetim, işte benim civarım yerleş oraya.
Mümin kulun ruhu şöyle der: Rabbim! Kendini bana tanıttın ve böylece ben hiç kimseye muhtaç olmadım. Senin hoşnutluğun eğer benim parça parça olmamda, bir insanın öldürüle bileceği en kötü şekilde öldürülmemde ve en kötü işkencelere maruz kalmamdaysa, kesinlikle senin bu hoşnutluğun benim içim her şeyden daha sevimlidir. Ben nasıl olurda kendini beğenmiş olabilirim? Sen beni yüceltmeseydin ben zelil olurdum, yardım etmeseydin kesinlikle yenilirdim, sen beni güçlü kılmasaydın ben hep güçsüz kalırdım. Ben ölüyüm, beni dirilten senin zikrin olmuştur. Eğer senin sattariyetin olmasaydı ilk günah işlediğim anda rezil, rüsva olmuştum. Allah’ım! Nasıl olurda senin hoşnutluğun için çalışmayayım? Oysaki sen benim aklımı kemale erdirdin. Kemale ulaşmış akıl sayesinde, hakkı batılı, iyiyi kötüyü, bilgiyi cehaleti, aydınlığı ve karanlığı bir birinden ayırarak seni tanıdım.
Cenabı Hak şöyle buyurur: İzzet ve celalime yeminler olsun ki; hiçbir zaman senle kendi aramda bir engel kılmayacağım. İşte sevdiklerime böyle davranırım.
Ey Ahmet! Hangi hayatın daha mutlu ve kalıcı olduğunu biliyor musun?
Arz etti: Hayır Allah’ım, bilmiyorum.
Buyurdu: Mutlu yaşam; beni hatırlamaktan alı koymayan, verdiğim nimetleri unutturmayan, hakkıma bilgisiz kılmayan ve gece gündüz sürekli benim rızam için yaşanılan hayattır.
Kalıcı ve ebedi yaşam ise; insan kendisi için öylesine çalışmalı ki, dünya onun gözünde değersiz ve hakir olsun, ahiret ise onun gözünde yücelsin. Benim isteğimi kendi isteğine tercih etsin, sürekli benim rızam peşinde koşsun ve beni hakkıyla övsün. Onun her halinden haberdar olduğumu ve gece gündüz işlediği her günahı bildiğimi hatırlasın. Kalbini benim hoşlanmadığım her şeyden temizlesin. Şeytana, onun vesveselerine düşman kesilsin ve kalbine hüküm etmesi için ona açık bir yol bırakmasın.
Böyle yaptığında kalbine kendi sevgimi yerleştiririm. Ta ki, kalbini kendim için karar vereyim. Boş vaktini, dolu vaktini, çalışıp çabalamasını ve konuşmasını sevdiklerime vermiş olduğum bir nimet kılarım. Beni kalbiyle duyup, celal ve azametime kalbiyle bakabilmesi için kalp gözünü ve kulağını açarım. Dünyayı ona sevdirmem, dünyevi bütün lezzetlerden de nefret ettiririm, bir çobanın sürüsünü zehirli çayırlardan koruduğu gibi ben de onu dünya ve dünyanın içindekilerden korurum. Böyle olunca insanlardan sakınır ve yokluk evinden (dünyadan) ebediyet evine, şeytanın evinden de Rahman’ın evine doğru koşar.
Ey Ahmet! Şüphesiz onu azametle, büyüklükle süsleyeceğim, işte bu mutlu ve ebedi yaşamdır. Bu Allah’ın rızasına razı olanların makamıdır.
Kim benim rızamı kazanmak için çalışırsa, ona şu üç özelliği veririm; cahillikle beraber olmayan şükür, unutmayla beraber olmayan zikir ve hiçbir şeyin sevgisini benim sevgime tercih etmeyecek bir sevgiyi nasip ederim. O beni sevdiği zaman ben de onu severim, Celalime bakması için kalp gözünü açarım ve özel kullarımı ondan gizlemem. Gecenin karanlığında, gündüzün aydınlığında onunla münacat ederim, öyle ki artık başkalarıyla konuşmaz olur.
Ey Ahmet! Himmetini tek bir himmet kıl. Sözün bir olsun ve kendini hep canlı tut, ancak bu şekilde benden gafil olmazsın; zira kim benden gafil olursa hangi vadide helak olduğu umurumda olmaz.
Ey Ahmet! Aklın gitmeden önce onu kullan, kim aklını kullanırsa hata ve tuğyan etmez. Ey Ahmet! Niçin seni diğer peygamberlerden üstün kıldığımı biliyor musun?
Arz etti. Hayır Allah’ım.
Buyurdu: Yakinin, güzel ahlakın, cömertliğin ve insanlara karşı çok sevecen olman dolayısıyla üstün kıldım. İşte yeryüzünün sarsılmaz direkleri ancak bu sıfatlarla böyle oldular.
Ey Ahmet! İnsan karnını aç tutup, diline de hâkim olduğunda; ona hikmeti veririm, eğer bu insan kâfirse hikmet onun aleyhine bir hüccet, bir vebal olur ve eğer o insan müminse; hikmet onun için nur, burhan, şifa ve rahmet olur. Böylece bilmediklerini bilmeye ve görmediklerini de görmeye başlar. Ona ilk gösterdiğim şey kendi ayıplarıdır, böylelikle başkalarının ayıplarıyla uğraşmaz, kendi ayıplarını düzeltmeye çalışır. Ona ilmin inceliklerini gösteririm ta ki, şeytan hiçbir yerden yaklaşamasın.
Ey Ahmet! İbadetlerin içinde en çok sevdiğim, oruç ve susmaktır. Oruç tutup, diline hâkim olmayan kimse, namaza duran; ama bir şey okumayan kimse gibidir, ona sadece namazda durmanın sevabı verilir, ibadetin sevabı verilmez.
Ey Ahmet! Biliyor musun, kul ne zaman hakkıyla ibadet eden bir abid olur?
Arz etti: Hayır Rabbim, bilmiyorum.
Buyurdu: Onda şu yedi özellik toplanınca; onu günahtan sakındıracak kaçınma, faydasız sözler konuşmaktan alıkoyacak suskunluk, her gün ağlamasını şiddetlendirecek korku, gizlide benden utanacağı bir hayâ, gerektiği miktarda yemek yeme, dünyadan nefret ettiğim için onun da dünyadan nefret etmesi ve ben ahireti sevdiğim için onun da ahireti sevmesi.
Ey Ahmet! Her beni sevdiğini söyleyenin doğru söylediğini zannetme. Beni gerçekten sevenler; sadece günlük yiyeceğini alır, sıradan giyinir, secde halinde uyur, namazda kıyamı uzatır, sürekli suskundur. Çok ağlar, az güler, isteklerine karşı gelir, camiyi kendisine ev, ilim öğrenmeyi de arkadaş seçer. Züht hep onunladır, arkadaşı yalnız âlimler ve fakirlerdir. Beni gerçekten seven, her zaman beni hoşnut etmek için çalışır, günahkâr insanlardan kaçar, sürekli beni zikreder, beni övmeyi çoğaltır, sözünde durur, ahdine vefa eder, kalbi temiz olur, namazda mutludur, vacipleri yerine getirmede çok çalışkan, katımdaki sevaba ulaşmaya çok isteklidir, azabımdan da çokça korkar ve sevdiklerime yaklaşıp, onlarla dost olur.
Ey Ahmet! Eğer bir insan yerde ve göktekilerin hepsinin namazını kılsa, orucunu tutsa, melekler gibi hiçbir şey yemese, giyecek hiçbir şeyi olmasa; ama kalbinde azıcık dünya sevgisi, riya, bir makama ulaşma isteği, dünyanın bir malına, bir süsüne bağlılığını görürsem asla onu kendi evimde komşu kılmam. Şüphesiz onun kalbinden sevgimi çıkarıp atarım.”[1]
[1] 1-Deylem-i,İrşad’ül Kulub,c:1,s:199,Bab:54. Meclisi, Bihar’ül Envar, c:77,s:21.
…………..
caferilik.com
By tr • soru ve cevap 0 • Tags: Hz. Peygamber (s.a.a)