Kýsaca Ýmam Hasan’ýn (a.s) Hayatý

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O’nun selâm ve rahmeti Muhammed’e, onun Ehlibeyti’ne ve yarenlerine olsun.

KISACA ÝMAM HASAN’IN (A.S) HAYATI

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O’nun selâm ve rahmeti Muhammed’e, onun Ehlibeyti’ne ve yarenlerine olsun.

– Ýmam Hasan’ýn babasý, Emir’ül-Müminin Ali b. Ebu Talip, annesi de Resulullah’ýn kýzý ve kadýnlarýn efendisi Fatýma’dýr. (Allah’ýn selâmý ve rahmeti onlarýn üzerine olsun.)

Tarihte, bu kadar kýsa, ama bunun kadar þerefli bir soy aðacý yoktur.

– Medine þehrinde, hicretin üçüncü yýlýnda ramazan ayýnýn on beþinci gecesinde dünyaya gelmiþtir.

Anne ve babasýnýn ilk çocuðuydu. Resul-i Ekrem (s.a.a), doðduktan hemen sonra kucaðýna alarak sað kulaðýna ezan ve sol kulaðýna ise kameti okudu. Sonra onun için bir koyun kurban etti. Saçýný týraþ edip saçý aðýrlýðýnca -bir küsur dirhem kadar- gümüþ verdi fakirlere ve peþinden de baþýný ýtýrla kokulandýrmalarýný emretti. Ve o andan itibaren bebek için akika (kurban kesmek) ve saçýnýn aðýrlýðýnca sadaka verme geleneði oluþtu.

– Ona, cahiliye döneminde kullanýlmayan Hasan ismini verdi ve künyesini de Ebu Muhammed koydu.

Bundan baþka künyesi olmamýþtýr.

– Lakaplarý; Sýbt (torun), Seyyid (efendi), Zeki (temiz), Mücteba (seçilmiþ) ve Taki (takvalý)’dir.

– Eþleri; Talha b. Übeydullah kýzý Ümmü Ýshak, Abdurrahman b. Ebu Bekr’in kýzý Hafsa, Süheyl b.

Amr’ýn kýzý Hind ve Eþ’as b. Kays’ýn kýzý Cu’de’dir. Cu’de, Muaviye’nin aldatmasýyla Ýmam’a zehir verip þehit etmiþtir. Hayatý boyunca eþlerinin sayýsý sekiz veya ondan –iki farklý rivayete göre- fazla olmamýþtýr. “Ümm-ü Veled”leri[6] de bu sayýnýn içindedir. Ýnsanlar onun çok sayýda kadýnla evlendiðini ileri sürmüþler ve kafalarýna estiði gibi bu sayýyý artýrdýkça artýrmýþlardýr. Bu rakamlarla iþaret edilen ve bazýlarýnýn da eleþtiri vesilesi olan çok sayýdaki evliliklerin gerçekliði olsa bile, hayat ortaðý olmasý anlamýnda deðil, kanunî ve þer’î durum ve hallerin icap ettiði olaylardýr bunlar ve ister istemez bu durumlarda evlilik ve boþanmak birbirinden ayrý deðildir; bu da, bu evliliklerin özel konum ve durumlarda gerçekleþtiðini gösterir. Kesinlikle kanunî ve þer’î durum ve þartlarýn gerektirdiði durumda çok evlilik insanýn kýnanmasýný gerektirmez; aksine bu olayý, bu þartlarý doðuran sebepleri göz önünde bulundurduðumuzda bu, Ýmam’ýn, insanlarýn nezdindeki gücünü ve saygýnlýðýný, deðerini ortaya koymaktadýr. Fakat aceleci kusur arayanlar ne hakikati bilmiþlerdir ve ne de kendi cahilliklerini. Bunlar, Ýmam’ýn Abdurrahman b. Amir b. Keriz’e -eþlerinden birinin eski kocasý- verdiði cevabý duysalardý böyle bir eleþtiride bulunmazlardý.

– Ýmam Hasan’ýn kýz erkek toplam on beþ çocuðu dünyaya geldi. Ýsimleri þöyledir: Zeyd, Hasan, Amr, Kasým, Abdullah, Abdurrahman, Hasan Esrem, Talha, Ümm’ül- Hasan, Ümm’ül-Hüseyin, Fatýma, Ümmü Seleme, Rukiyye, Ümmü Abdullah ve Fatýma. Soyu sadece Hasan ve Zeyd adlý oðullarý aracýlýðýyla devam etmiþtir; dolayýsýyla bu ikisinin dýþýndakileri Ýmam Hasan’a nispet etmek doðru deðildir.

– Görünüm, ahlâk, vücut yapýsý, davranýþ, cömertlik ve yücelik bakýmýndan onun kadar Resulullah’a benzeyen bir baþkasý yoktu. Onun niteliklerini anlatanlar övgüyle ondan þöyle söz etmiþlerdir: Yüzü birazcýk pembeyle karýþýk beyaz, gözü siyah, yanaðý düz, sakalý sýk, saçý dalgalý, boynu beyaz, vücudunun organlarý birbiriyle uyumlu, geniþ omuzlu, iri kemikli, ince belli, ayaðý ne uzun, ne de kýsa, orta boylu, simasý etkileyici ve çehresi en güzel çehrelerden biriydi. Veya þairin dediði gibi:

“Akýl sahiplerinin aklýndan geçen hiçbir güzellik yoktur ki / O, bu güzellikten nasibini almamýþ olsun.

 Zülfü altýndan parlayan alný þuna benzer ki, / Dolunayýn karanlýk gecede baþýna bir taç koyduðunu sanýrsýn.

Onun gönül okþayan kokusu yeryüzünün amberinden o kadar üstündü ki, / Onlarýn miskinden de… Onu semavî bir ýtýr sanýrsýn.”

Ýbn-i Sa’d þöyle der:

 “Hasan ve Hüseyin saçlarýna siyah kýna sürerlerdi.” Vasýl b. Ata; “Hasan b. Ali, peygamberlerin simasýna ve padiþahlarýn parlaklýðýna sahipti.” demiþtir.

– Arkasýndan soylu atlarý yürüttükleri hâlde o, yirmi beþ defa yaya olarak hac ziyaretinde bulunmuþtur. Ölümü anýnca aðlardý; mezarý hatýrlayýnca aðlardý; mahþeri ve sýrat köprüsünden geçmeyi hatýrlayýnca gözyaþý dökerdi; hesap için duracaðýný hatýrlayýnca öyle bir feryat ederdi ki hýçkýrýklarla yere yýðýlýrdý. Cennet ve cehennemi andýðý zaman yýlan sokmuþ gibi kývranýp dururdu; Allah’tan cenneti talep eder ve cehennemden O’na sýðýnýrdý. Abdest alarak namaza durduðunda vücudu titrer, benzi sararýrdý. Üç defa mal varlýðýný Allah’la bölüþtürdü. (Yarýsýný Allah yolunda harcadý.) Ýki defa Allah için tüm mal varlýðýný baðýþladý. Bunlarýn yanýnda, her zaman Allah’ý zikrederdi.

Demiþlerdir ki:

 “O, kendi döneminde insanlarýn en çok ibadet edeni ve dünya süslerine karþý en ilgisiz olanýydý.”

– Yaratýlýþýnda üstün insanlýk alâmetleri vardý. Onu görenin gözüne büyük görünür, onunla iliþkisi olan ona sevgi besler, onun konuþmasýný veya hutbesini dinleyen dost-düþman konuþmasýný bitirinceye ve hutbesini tamamlayýnca kadar olduðu yerde çakýlýp kalýrdý. Ýbn-i Zübeyr (Ýbn-i Kesir’in kendi tarih kitabýnda, c.8, s.377’de naklettiðine göre) þöyle demiþtir:

 “Vallahi, kadýnlar Hasan b. Ali gibi birisinden [gözlerini kaldýrýp þehevî maksatla bakmayacaðýndan emin olduklarý için] çekinmezlerdi.”

Muhammed b. Ýshak der ki:

“Resulullah’tan sonra haysiyet ve deðer bakýmýndan hiç kimse Hasan b. Ali’ye ulaþamadý. Evinin kapýsýnýn önüne sergi sererlerdi, o da evinden çýkýp orada oturunca yol kapanýrdý. Ona saygýdan dolayý hiç kimse karþýsýndan geçmezdi; o bunu anlayýnca kalkar evine gider, insanlar da oradan gidip gelirlerdi.”

Mekke’ye giderken merkebinden inerek yola yaya olarak devam edince kafiledekiler de ona uyarak merkeplerinden indiler. Kafilede bulunan Sa’d b. Ebi Vakkas da merkebinden inerek onun yanýnda yoluna yaya olarak devam etti.

Müdrik b. Ziyad, Hasan ve Hüseyin’in atýnýn yularýný tutan ve elbiselerini düzelten Ýbn-i Abbas’a; “Sen bunlardan yaþlý olduðun hâlde onlarýn atýnýn yularýný mý tutuyorsun?” dediðinde, Ýbn-i Abbas ona þu karþýlýðý verdi: “Ey alçak adam! Sen ne bilirsin bunlarýn kim olduðunu! Bunlar Resulullah’ýn oðullarýdýr.

Acaba onlarýn atýnýn yularýný tutmam ve elbiselerini düzeltmem, bana Allah’ýn bahþettiði bir lütuf deðil midir?!” Böyle bir makam ve mevkie sahip olmasýna raðmen öyle mütevazý ve alçak gönüllüydü ki, bir gün yerde oturmuþ topraðýn üzerine býraktýklarý ekmek parçalarýný yemekte olan bir grup fakirin önünden geçerken, onu gören fakirler:

“Ey Resulullah’ýn oðlu! Gel birlikte yemek yiyelim!” dediler. Ýmam Hasan hemen merkebinden inerek; “Allah kibirlenenleri sevmez.” buyurdu ve onlarla birlikte ekmek yemeðe baþladý. Sonra onlarý evine misafir olmaya davet etti, hem yemek verdi hem de giyecek bir þeyler baðýþladý.

O kadar cömert ve eli açýktý ki, bir gün birisi gelerek muhtaç durumda olduðunu söyledi. Ýmam Hasan; “Ýhtiyacýnýn ne olduðunu yazarak bize ver.” dedi. Adamýn yazýsýný okuyunca istediðinin iki katýný verdi. Oradakilerden biri; “Bu yazý onun için ne kadar da bereketli oldu ey Resulullah’ýn oðlu!” deyince, þu karþýlýðý verdi: “Aslýnda bizim için daha bereketli oldu. Çünkü bizi iyilik yapanlardan kýldý. Ýyiliðin, birisine istemeden vermek olduðunu, fakat istendikten sonra verilen þeyin onun haysiyeti karþýsýnda deðersiz bir parça olduðunu bilmiyor musun?” “Bu adam geceyi ýstýrap içinde, korku ve ümit arasýnda geçirmiþ olabilir. Muhtaç durumuyla kendisini ret mi edeceðini, yoksa kabul ederek onu sevindireceðini bilmeyerek titreyen bedeni ve hýzla çarpan kalbiyle sana gelmiþtir; bu durumda ona istediði kadar verecek olursan, senin yanýnda döktüðü haysiyeti karþýsýnda ona çok az bir þey vermiþ olursun.”

Bir þaire baðýþta bulununca oradakilerden biri; “Sübhanallah! Allah’a karþý günah iþleyen ve iftira eden bir þaire baðýþta mý bulunuyorsun?” dedi. Bunun üzerine buyurdu ki: “Ey Allah’ýn kulu! Maldan yapýlan en iyi baðýþ, onunla kendi haysiyetini koruduðun baðýþtýr. Hayrý arama türlerinden biri de þerden sakýnmaktýr.”

Kendisinden bir þey isteyen birine elli bin dirhem ve beþ yüz dinar vererek; “Bunu taþýmasý için birini getir.” buyurdu. Adam birini getirince Ýmam cübbesini ona vererek; “Bu da hamalýn ücreti.” buyurdu.

Bir gün bir Arap yanýna geldi; “Biriktirdiðimiz her þeyi ona verin.” dedi. Birikmiþ yirmi bin dirhemi Araba verdiler. Arap dedi ki: “Efendim! Ýhtiyacýmý söylememe ve senin hakkýnda övgüler okumama izin vermediniz?!” Ýmam ona cevap olarak þu anlama gelen bir þiir okudu: “Bizden bir þey isteyenin haysiyetinin dökülmesinden korkmamýz, onun istemesinden önce vermemizi gerektirir.”

Medainî þöyle der: “Hasan, Hüseyin ve Abdullah b. Cafer hacca gidiyorlardý. Yolda azýk torbalarý kaybolunca, aç ve susuz bir vaziyette yaþlý bir kadýnýn yaþadýðý bir çadýra ulaþtýlar. Yaþlý kadýndan su istediklerinde, kadýn; ‘Bu koyunu saðýn ve onun sütünü suya karýþtýrarak için.’ dedi. Onlar da onun dediði gibi yaptýlar ve sonra da yemek istediler. Yaþlý kadýn; ‘Benim sadece bir koyunum var, onu kesin, etini yiyin.’ dedi. Onlardan biri koyunu kesti, etinden biraz piþirerek yediler ve geceyi de orada uyuyarak geçirdiler. Oradan ayrýldýklarýnda, yaþlý kadýna; ‘Biz Kureyþ’teniz; hacca gidiyoruz, dönünce yanýmýza gel de sana ikramda bulunalým.’ dediler.” “Yaþlý kadýnýn kocasý gelip durumu öðrenince; ‘Yazýklar olsun! Benim koyunumu tanýmadýðýn insanlar için kesiyorsun ve Kureyþ’tendiler diyorsun!?’ dedi.” “Günler geçti ve yaþlý kadýnýn maddî durumu kötüleþti. Bunun üzerine oradan göçtü ve yolu Medine’den geçti.

Hasan b. Ali onu görüp tanýdý. Yanýna gitti; ‘Beni tanýyor musun?’ dedi. Kadýn; ‘Hayýr.’ dedi. Hasan b. Ali; ‘Ben falan gün sana misafir olan kiþiyim.’ dedi ve peþinden ona bin koyun ve bin dinar vermelerini emretti. Sonra onu kardeþi Ýmam Hüseyin’in yanýna gönderdi. Bir o kadar da Ýmam Hüseyin baðýþlayýp, onu Abdullah b. Cafer’e gönderdi. Abdullah da onlar kadar kadýna baðýþta bulundu.”

Biri Haþimîlerden ve diðeri Emevîlerden olan iki kiþi birbiriyle tartýþýyordu. Biri; “Benim kavmim daha üstündür.” diyordu, öbürü ise; “Benim kavmim.” diyordu. Sonunda her biri kendi kavminden on kiþinin yanýna giderek bir þey istemeyi kararlaþtýrdýlar. Emevî adam Emevîlerden on kiþiye gitti. Her biri ona on bin dirhem verdi. Fakat Haþimî adam önce Hasan b. Ali’nin yanýna gitti, Ýmam ona yüz elli bin dirhem vermelerini emretti. Sonra Hüseyin b. Ali’ye gitti, o da; “Benden önce birisine gittin mi?” diye sordu. Adam; “Evet, dedi. Kardeþin Hasan’a uðradým.” Bunun üzerine Ýmam Hüseyin; “Ben efendimin verdiði þeyin üzerinde veremem buyurdu.” ve o da yüz elli bin dirhem ona verdi. Emevî adam, on kiþiden aldýðý yüz bin dirhemle geldi, Haþimî adam ise iki kiþiden aldýðý üç yüz bin dirhemle geldi. Emevî adam buna öfkelenerek aldýðý parayý sahiplerine iade etti; sahipleri de kabul ettiler.

Fakat Haþimî adam paralarý sahiplerine iade etmek isteyince, Hasan ve Hüseyin kabul etmeyerek; “Ýster al, ister at; biz verdiðimiz baðýþý geri almayýz.” buyurdular.

Bir gün, siyah bir kölenin, önündeki bir ekmekten bir lokma yediðini ve bir lokma da oradaki bir köpeðe verdiðini görünce; “Niçin böyle yapýyorsun?” diye sordu. Köle; “Kendim yiyip ona bir þey vermemekten utanýyorum.” cevabýný verince Ýmam Hasan (a.s); “Ben gelinceye kadar buradan ayrýlma.” buyurdu.

Sonra kölenin sahibine giderek köleyi ve içinde yaþadýðý baðý satýn aldý; ardýndan köleyi azat edip baðý da ona verdi.

Ýmam Hasan’ýn baðýþ ve cömertliði hususunda bunlara benzer birçok örnek vardýr; fakat maksadýmýz onlarý beyan etmek olmadýðý için þimdilik bu kadarýyla yetiniyoruz. Mervan’ýn deyimiyle dað gibi bir hilme ve affediciliðe sahipti. Zühdü ve dünya süslerine kayýtsýzlýðý öyle bir hadde varmýþtý ki, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh (ölm. hicrî 381) Zühd’ül-Hasan adýnda bir kitap yazarak onun sadece bir sýfatýna tahsis etmiþtir. Bu konuda, din uðruna bir anda bütün dünyaya sýrt çevirmesi yeterli bir örnektir.

– O, cennet gençlerinin efendisi ve Resulullah’ýn soyunun devam ettiricisi olan iki kiþiden biridir. O, Resulullah’ýn Necran Hýristiyanlarýyla lânetleþmeye gittiðinde beraberinde götürdüðü dört kiþiden biriydi. Ashab-ý Kisa’nýn (örtü altýndaki) beþ kiþiden biri ve Allah Tealâ’nýn itaatlerini kullarýna farz kýldýðý on iki kiþiden biridir. O, Kur’ân-ý Kerim’de bütün çirkinlik ve kötülüklerden arýnmýþ olarak tanýtýlan kiþilerden biridir.

Allah Tealâ, Peygamber’in risaletinin karþýlýðý, ücreti olarak sevilmelerini öngördüðü kiþilerden biridir. Resul-i Ekrem’in Kur’ân aðýrlýðýna eþit tanýttýðý kiþilerden biri ve paha biçilemez iki deðerden biri olarak belirlediði kimselerden biridir. O Resulullah’ýn reyhanesi, sevgilisi ve Resulullah’ýn; “Allah’ým! Onu seveni sev.” diye hakkýnda dua ettiði kimsedir. Onun iftiharlarý o kadar fazladýr ki hepsini beyan etmemiz uzun sürer ve uzun uzadýya anlatmamýza raðmen de bitmez, tükenmez. Babasýnýn vefatýndan sonra, Müslümanlar halife olarak ona biat ettiler. O kýsa dönemli hükümetinde, iþleri en güzel þekilde idare etti. Hicretin 41. yýlýnýn cemaziyülevvel ayýnýn on beþinde (en sahih rivayetlere göre) Muaviye’yle barýþ yaparak bu hareketiyle dini korudu ve müminleri ölümden kurtardý. Bu iþte, babasý vasýtasýyla Resulullah’tan aldýðý özel eðitime uygun davrandý. Ýmam Hasan’ýn zahiri ve resmi halifelik süresi yedi ay yirmi dört gündür. Barýþ anlaþmasýný imzaladýktan sonra Medine’ye döndü ve orada ikamet etti. Onun Medine’deki evi oranýn sakinleri ve oraya gelenler için ikinci harem oldu ve o, bu iki haremde, hidayet cilvegâhý, ilim nuru ve Müslümanlarýn sýðýnaðý oldu. Etrafýný, dini anlamak ve öðrenmek ve sonra da kendi þehirlerine dönüp kavimlerini Allah’ýn azabýndan korkutmak için uzak þehirlerden gelenler sarmýþtý. Bunlar onun öðrencileri, ilminin taþýyýcýlarý ve ondan rivayet eden ravilerdi. Hasan b. Ali, Allah’ýn kendisine baðýþladýðý üstün ilmi nedeniyle ve yine halkýn gönlündeki yüce makam ve mevkisinden dolayý ümmete önderlik edecek, onlarýn düþüncelerini yönlendirecek, inanç ve itikatlarýný düzeltecek, onlar arasýnda vahdeti ve birliði saðlayacak en güçlü kiþiydi. Sabah namazýný kýldýktan sonra güneþ çýkýncaya kadar Resulullah’ýn mescidinde oturup Allah’ý zikrederdi.

Halkýn ileri gelenleri ve saygýn kiþileri onun etrafýný sarýyor. O da onlarla konuþuyordu. Ýbn-i Sabbað, el-Fusûl’ul- Mu-himme adlý kitabýnýn 159. sayfasýnda þöyle yazýyor: “Ýnsanlar onun etrafýný sarýyor ve o da onlarýn ilmî problemlerini hallediyor ve muhaliflerin eleþtirilerini cevaplýyordu.” Hac yaptýðýnda, tavaf anýnda insanlar onu selâmlamak için öyle bir izdiham yapýyorlardý ki, bazen ayaklar altýnda ezilecek hâle  geliyordu!

– Onu defalarca zehirlemiþlerdir (kitabýmýzýn bir bölümünde bunu geniþçe ele alacaðýz), son defasýnda tehlikeyi hissedince kardeþi Ýmam Hüseyin’e; “Ben yakýnda senden ayrýlýp Rabbime kavuþacaðým. Bil ki, beni zehirleyip ciðerlerimi pare pare yaptýlar. Ben bunu kimin yaptýðýný biliyorum ve Allah’ýn huzurunda buna sebebiyet vereni þikâyet edeceðim.” dedi. Sonra buyurdu ki: “Beni Resulullah’ýn yaný baþýnda topraða ver; çünkü ben ona ve onun evine herkesten daha evlâyým;[1] fakat eðer buna engel olurlarsa, seni Allah’a yakýn kýlan baðýn hakký için ve Resulullah’la olan yakýn akrabalýðýn hürmeti hakkýna, benim için bir damla kan dökülmesine bile en-gel ol; býrak da Resulullah’a kavuþalým, onun huzurunda düþmanlarý þikâyet edelim ve halkýn zulmünü ona anlatalým.” Daha sonra ailesi, evlâtlarý ve kendisinden geriye býraktýðý þeyler hakkýnda ona gerekli tavsiyelerde bulundu ve ona babasý Ali’nin vasiyet ettiði þeyi vasiyet edip onun kendisinden sonraki halife olduðunu halka bildirdi. Ve hicretin 49. yýlýnda da, safer ayýnýn 17’sinde þahadet þerbetini içti. Ebu’l-Ferec el-Ýsfahanî þöyle yazar: “Muaviye, oðlu Yezid için biat almak istiyordu.

Bunun önündeki en büyük engel olarak Hasan b. Ali ve Sa’d b. Ebi Vakkas’ý görüyordu. Ýþte bu nedenle her ikisini de gizlice zehirledi.” Açýktýr ki bu gibi büyük facialar, uykuya dalmýþ ve uyuþturulmuþ insanlarýn vücuduna inen bir kýrbaç gibi onlarýn þuur ve idraklerini uyandýrýyor, acý hislerini canlandýrýyordu… Bütün Ýslâm diyarýnda bu büyük olayýn haberi aðýzdan aðýza dolaþýp durdu; her bir köþede, halk kaynýyordu; bu dalgalanma bir ayaklanmanýn ayak sesleriydi. Kopan her uðultu hükümet düzenini bir inkýlâpla tehdit ediyordu. Allah Tealâ buyuruyor ki: “Zulmedenler yakýnda nasýl bir sona uðrayacaklarýný bilecekler.” Sýbt b. Cevzî kendi rivayet zinciriyle Ýbn-i Sa’d’dan, o da Vakýdî’den þöyle rivayet eder: “Hasan b. Ali, ölüm döþeðindeyken, beni babam Resul-i Ekrem’in yanýna defnedin, dedi. Fakat Emevîler, Mervan b. Hakem ve -Medine valisi- Said b. As buna engel oldular! Ýbn-i Sa’d diyor ki: Muhaliflerden biri olan Aiþe, ‘Hiç kimse Resulullah’ýn yanýna defnedilmemelidir.’ dedi.” Ebu’l-Ferec-i Emevî el-Ýsfahanî þöyle rivayet etmiþtir: “Hasan b. Ali’yi topraða vermek istediklerinde, o kadýn bir katýra bindi. Ümeyyeoðullarý ile Mervanoðullarý’ný ve oradaki yaverleri ve ordularýndan bulunan herkesi yardýma getirdi. Bu yüzdendir ki konuþmacýnýn biri; ‘Bir gün katýrýn üzerinde ve bir gün de devenin…’ dedi.” Mes’udî de Aiþe’nin kül renginde bir katýra biniþini ve Resulullah’ýn Ehlibeyti’ne karþý Emevîlere ikinci kez komutanlýk ediþini kaydetmiþtir ve demiþtir ki: “Muhammed b. Ebu Bekir’in oðlu Kasým, Aiþe’nin yanýna giderek dedi ki: ‘Halacýðým! Biz henüz ‘kýzýl deve’ olayýndan kurtulmamýþken, þimdi de ‘kül rengi katýr’ olayýný mý buna eklemek istiyorsun?!’ Bu söz üzerine Aiþe geri döndü.”[2] Hüseyin b. Ali’nin etrafýnda toplanan kalabalýk bir halk kitlesi vardý. Dediler ki: “Bizi Mervanoðullarý’yla baþ baþa býrak, vallahi onlar bizim karþýmýzda çok güçsüz ve zayýftýrlar.” Bunun üzerine Ýmam Hüseyin þöyle dedi: “Kardeþim onun için bir damla bile kan dökülmemesini vasiyet etmiþtir. Eðer bu vasiyet olmasaydý Allah’ýn kýlýçlarýnýn onlara ne yapacaðýný görürlerdi. Onlar bizimle aralarýndaki ahdi bozdular ve bizim þartlarýmýzý ayaklarýnýn altýna aldýlar.” Ýmam bu sözlerle sulh þartlarýna iþaret etmekteydi. Hasan b. Ali’yi oradan Bakî mezarlýðýna götürdüler ve büyük annesi Fatýma bint-i Esed’in yaný baþýnda topraða verdiler. el-Ýsabe kitabýnda Vakýdî’den ve o da… Sa’lebe’den þöyle naklediliyor: “Hasan b. Ali vefat ettikten sonra Bakî’ye defnedilince ben oradaydým… Öyle bir izdiham vardý ki, Bakî’de iðne atsan yere düþmezdi…”

[1] – Resulullah’a herkesten evlâ olmasýnýn nedeni, onun evlâdý, ciðerparesi ve onun bir parçasý olmasýdýr; babaya çocuktan, bütüne de cüzden daha yakýn ve evlâ kimse olamaz. Resulullah’ýn evine evlâ olmasýnýn sebebi ise onun annesi Sýddýka-i Tahire’nin (Fatýma-nýn) þer’î mirasçýsý olmasýdýr. Süleyman’ýn Davud’un vârisi olmasý gibi Fatýma da babasýnýn vârisidir. Mirasýn genel hükümlerinin de bu hususta özel bir nitelik kazanmasýný gerektiren bir kanýt yoktur. Tafdil ve afdaliyet sýygasýnýn (daha evlâyým) kullanýlmasý, her birinin kýzý Resulullah’ýn evinde olduðu için orada defnedilen Ebu Bekir ve Ömer’e iþarettir. Onlarýn bu hareketi, onlara göre zevcenin yerden de miras aldýðýný göstermektedir. Bu ise Ýslâm ulemasý arasýnda günümüze kadar ihtilâf konusu olmuþtur. Evet, Aiþe ve Hafsa -Resu-lullah’ýn evinden miras alabilirlerdi varsayýmýna göre- her biri 72 paydan bir pay hakkýna sahiptiler; çünkü onlar Peygamber’in 9 eþinden sadece ikisiydi yani, her birinin payý, evin tamamýnýn sekizde

 

birinin dokuzda biriydi. Bugün Resulullah’ýn odasýnýn geniþliðinin ne kadar olduðunu bilemiyoruz; ancak oraya 72 mezarýn yerleþeceðini kabul etmek zo-rundayýz! Aksi durumda Fatýma-ý Zehra’nýn mirasçýlarý olan Hasan ve Hüseyin’in Ebu Bekir ve Ömer’in oraya defnedilmesine müsaade ettiklerini söylememiz gerekecek… Bunun, bundan baþka bir izahý yoktur… Herhalukârda, Zehra oðlu Hasan’ýn Resululah’a ve onun evine herkesten daha lâyýk ve evlâ olduðunu itiraf etmek gerekir.

[2] – Bu saygýlý kýnamanýn bir benzerini Beyhakî de el-Mehasin-u ve’l-Mesavi kitabýnýn c.1, s.35.de Hasan Basrî’den nakletmiþ ve demiþtir ki: “Ahnef b. Kays, Cemel Savaþý’nda Aiþe’ye, ‘Ey Ümm’ül- Müminin! Acaba bu yol hakkýnda Resulullah’tan bir þey duydun mu?’ diye sordu. Aiþe; ‘Hayýr!’ dedi. Bunun üzerine; ‘Acaba bu konuda Kur’ân’da bir þey okumuþ musun?’ dedi. Aiþe; ‘Kur’ân sizin okuduðunuz gibidir.’ dedi. Bu defa; ‘Acaba Müslümanlar azýnlýkta ve müþrikler çoðunlukta olduðu zaman Resulullah kendi eþlerinden yardým istedi mi hiç?’ dedi. Aiþe; ‘Hayýr, asla!’ dedi.” “Ahnef; ‘O hâlde bizim suçumuz ne?!’ dedi.”

………………………………….

alulbeyt.com.tr