Bir Sünni ve Sofi kadın, müstebsirlerin kitaplarını okuduğunda Şii olur.

 

Ne oldu da dinini değiştirmeye karar verdin? Bu değişim hikayesi oldukça ilginç ve tatlı olmalı.

Bu olayın uzun bir hikayesi var, ama ben size özetle anlatacağım. Evet, ben Sünni ve tasavvufçuydum. Ancak kafamda birçok soru vardı. Şii ile Sünni arasındaki farkı bilmek istiyordum. Bu nedenle bir gün, Şeyh Zakzaki’nin yaşadığı Zaria’ya gittim. Orada, siyah çarşaf giymiş üç kadın dikkatimi çekti. Daha önce böyle bir kıyafetle bir kadını hiç görmemiştim. İçimden düşündüm: Bu ne demek? Tamamen siyah giymeleri ne anlama geliyor?! Teyzeme sordum: “Bunlar kim?” Teyzem, “Hiss! Bunlar hakkında hiç konuşma! Bunlar Şii. Neden soruyorsun? Hiç bakma onlara!” dedi. Ama bu sözler beni daha da meraklandırdı. Dedim ki: “Bu ne demek? Ben onları tanımak istiyorum. Düşünceleri, konuşmaları ve davranışları hakkında sorular sormak istiyorum, aramızda ne fark var görmek istiyorum.”

 

Teyzemin sözlerini düşünürken, dudaklarımdan şu ayet geçti: “İhdina sırata’l-mustakim. Sırata’l-lazina en’amte alehim, gayri’l-magdubi alehim ve la’d-dallin.” Kalbimde bir his oluşmuştu, bu da bana sorma ve anlama arzusunu veriyordu; neden teyzem bu şekilde Şiiler hakkında konuştu. Allah’tan doğru yolu göstermesini istedim.

 

Sorularına cevap bulmak için ne yaptın?

 

Bir arkadaşımın yanına gittim, o da bir tasavvufçuydu. O bana bir Şii alim tanıttı. Tüm sorularımla o alimle, ismi Şeyh “Harith” olan, gittim ve tek tek sordum. O da tüm sorularıma öyle bir yanıt verdi ki, sanki dilsiz kalmıştım! Şimdi onun benden soru sorma sırasıydı; bu soruyla, evet, bir farkın olduğunu anladım.

 

Şeyh, “Biliyor musunuz ki, Hazreti Musa’nın (a.s) kavmi 71 fırkaya, Hazreti İsa’nın (a.s) kavmi 72 fırkaya ve Peygamber İslam’ın (s.a.v) kavmi 73 fırkaya bölünecek?” dedi. Ben de, “Evet, bu hadisi Sünni kitaplarda okudum.” dedim. O da, “Kesinlikle okudun mu?” diye sordu. Ben de, “Evet.” dedim. Yeniden sordu: “Bu hadisin sadece bu kadar olduğunu mu düşünüyorsun? Yani, Müslümanların 73 fırkaya bölündüğünü söylemek yeterli mi?” Sessizliğimi görünce devam etti: “Bu hadis burada bitmiyor ve sonunda bir ek açıklama var: O 73 fırkadan sadece biri cennete gidecek.”

 

Zaria’da hayatım değişti…

 

Şaşırdım! O zamana kadar böyle bir şey kitaplarda okumamıştım. Düşüncelerim meşguldü. Kendime diyordum: O fırka hangisi? O andan itibaren araştırmalarıma başladım. Şeyh Harith’ten okumam için kitaplar istemiştim ve o da beni üç kitap okumaya teşvik etti: “O zaman hidayet buldum”, “Müracaat” ve “Kara Perşembe”. O hadisi, Sünni kitaplarda “Sahih Muslim” ve “Sahih Buhari” gibi gördüm; fakat Sünni kitaplarda bu hadisin hiçbir açıklaması yoktu. Şeyhin önerdiği bu kitaplarda hadisin açıklamasını okudum. Okudum ve tabiri caizse “çivi gibi kafama çakıldı.” Daha fazla okumalıyım dedim. O kadar okudum ki, sonunda ulaşmam gereken yere ulaştım.

 

Ve o önemli sonuç neydi?

 

O hadisin devamında şöyle yazıyordu: Resulullah (s.a.v) hadisin sonunda Hazreti Ali’ye (a.s) işaret etti ve şöyle buyurdu: “Sen ve senin Şiilerin cennete gidenlerdir.” Ancak bu cümleye inanmak için, Hazreti Ali (a.s) ve onun Şiileri hakkında daha fazla bilgi edinmeye karar verdim. Araştırdım ve yeni şeyler öğrendim. Yüce Allah’ın yardımı ve rehberliği de bana ulaştı ve sonuçta, Şii’nin doğru yol olduğunu, bir aydınlık taşıdığını anladım. Bu nedenle onu takip etmeye karar verdim.

 

Beni etkileyen durumlardan biri, Hazreti Hasan Mücteba’nın (a.s) bir Yahudi ile olan hikayesiydi. Bu Yahudi, onun babası olan Emirü’l-Müminin’e (a.s) saygısızlık etmişti. Eğer ben olsaydım ve biri babama saygısızlık etseydi, ben de karşılık verirdim. Belki fiziksel bir karşılık bile verirdim. Ama Hazreti Hasan (a.s) bunu yapmadı ve sadece onun için dua etti: “Allah’ım, onu hidayet et.” O genç Yahudi, böyle bir davranış beklemiyordu ve etkilenerek, “Sizin temiz ve aydın bir kalbiniz olduğunu anladım. Bu davranışınız beni sarstı. Artık sizin dininizi takip etmek istiyorum.” dedi. Bu hikayeyi okuduğumda, içimden geçirdim: O gayrimüslim, bu durumdan etkilenerek Müslüman oldu… Gerçek şu ki, benim kalbim de çok hassas ve hazırdı. Böylece kalbim istedi ve Şii olmaya karar verdim.

 

Bu büyük karardan kaç yıl geçti?

 

5 yıl. Şeyh Zakzaki’nin takipçileriyle tanışmam, onun hakkında yaptığım araştırmalar ve Şeyh Harith’in yardımları beni bu karara ulaştırdı.

 

Konuşmalarında birkaç kez Şeyh Zakzaki’den bahsettin. Bize biraz onun kişiliğinden bahseder misin? Neden o, Müslümanlar ve özellikle Nijeryalı Şiiler arasında popüler bir figür?

 

Birinci nedeni, Şeyh Zakzaki’nin bir ruhani ve manevi lider olmasıdır. Ama bu yeterli değil; o, Ehl-i Beyt’in (a.s) sünnetine uyan biridir ve çocukluğundan beri bu şekilde yaşamaktadır. Nijerya halkı onu tanıdığında, o, en doğru nedenlerle herkese Ehl-i Beyt’in (a.s) yalnızca takip edilmesi gereken kişiler olduğunu ispatladı. Bu konuyu Sünni kardeşlerimize de ispatladı. Bu sevgi, kişiliği ve ahlakı nedeniyle Şeyh Zakzaki’yi takip ediyor ve onun sözlerini dinliyoruz.

 

Şeyh Zakzaki’nin yaşam tarzı nedir?

 

Şeyh Zakzaki, sıradan bir insan gibi yaşamaktadır. Ama onu diğer insanlardan ayıran şey, ahlak anlayışı ve dürüstlüğüdür. Şeyh, çok iyi bir insandır ve Nijerya’daki birçok insan onu manevi bir lider olarak kabul etmektedir. Nijerya halkının birliğinden yana olan insanlar -hatta Hristiyanlar bile- onun ahlak anlayışı ve toplumun birlik ve kardeşliği için yaptığı çaba nedeniyle ona büyük saygı duymaktadır.

 

Şeyh Zakzaki’nin Nijerya halkına en önemli öğretileri ve tavsiyeleri nelerdir?

 

Şeyh Zakzaki, 40 yıl önce halkı bilinçlendirme faaliyetlerine başladı. Onun bize öğrettikleri, sadece bilmek için değil; adalet ve doğruluk uğruna duruş sergilemektir. Ondan öğrendik ki, bu değerleri hayatımızda pratik olarak uygulamalıyız; tıpkı Hazreti Hüseyin (a.s) gibi direniş gösterip cesaret sergilediği gibi. Biz de Şeyh Zakzaki’ye uyarak, hak ve gerçeklik söz konusu olduğunda direnir ve cesaret gösteririz.

 

Şeyh Zakzaki’nin 4 çocuğunun şehit edilmesi ve kendisinin hapse girmesi, Nijerya’daki Müslümanlar ve Şiiler üzerinde ne gibi bir etki yarattı?

 

Bu olaylar gerçekten zor ve ağırdı; ama bizim yaşamaya devam etmemizi ve daha güçlü olmamızı sağlayan şey, Hazreti Hüseyin (a.s) oldu. Hazreti Hüseyin (a.s), tüm hayatını Allah yolunda feda etti; bizim çektiğimiz sıkıntılar bunun yanında hiçbir şey değil. Biz, Allah’tan Şeyh Zakzaki’nin özgür olmasını ve çocuklarının şehadetini kabul edilmesini diliyoruz. Hazreti Hüseyin (a.s)’ı örnek alarak, ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bu yolda sabır ve Allah’a ibadet dışında hiçbir şey bize yardımcı olamaz.

Bu görüşmenin en iyi sonu, Şeyh Zakzaki’den bir kişisel anı paylaşmak olacaktır. Onunla ilgili bir anın var mı?

Evet, ben Şeyh Zakzaki’yi evinde ziyaret ettim. O buluşmada, kendimi alçakgönüllü, saygılı ve ruhani bir şahsiyetin önünde hissettim. Şeyh’in konuşmalarında da bu manevi ruh sürekli var; bu, gerçekliği gerçekten anlayanlardan başka hiç kimsenin tarif edemeyeceği bir manevi atmosferdir. Bu nedenle, Şeyh Zakzaki sıradan bir şahsiyet değil. O, Allah’a ve Ehl-i Beyt’e (a.s) derin bir sevgi besleyen bir kişilik.