Hz. Ali’nin Çalınan Zırhı

Kötü Yönetim Şekli

Bir ülkedeki muhtar, belediye başkanı, müftü, rektör, vali, milletvekili, bakan, başbakan gibi yöneticiler ve özellikle devletin en üstündeki yönetici adil olmalıdır. Karşı taraf muhalefet partilerinden, başka mezheplerden ve diğer dinlerden bile olsa herkese karşı tarafsız olmalı ve kim haklı ise onun yanında yer alıp onu savunmalıdır. Kanunlara ve yasalara herkesten önce kendisi uymalı ve diğer insanlara örnek teşkil etmelidir. Böylece vatandaşlar onun bu durumuna bakıp kanunlara ve yasalara sıkı sıkıya bağlanmalıdırlar. Eğer yargı sonucu parti yoldaşlarının, arkadaşlarının, akrabalarının, ailesinin hatta kendisinin aleyhine bile olsa hiçbir zaman hiçbir şekilde yargının üzerinde baskı kurmamalı ve sonucu değiştirmek için yasal olmayan yollara baş vurmamalıdır. Bu bakımdan hakimlere ve yargıçlara talimat verip hükmü kendi istediği şekilde sonuçlandırmamalıdır. Eğer bir ülkedeki yöneticiler böyle değillerse orada adaletsizlik, haksızlık, zulüm, hukuksuzluk, mutsuzluk, güvensizlik var demektir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de ve rivayetlerde bu konuda birçok açıklamalar yapılmıştır. Şimdi örnek olması bakımından bazılarını sunacağız:

Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutan yöneticiler olun ve şahitliği bu yolda yapın, hatta kendinizin, anne-babanın ve akrabaların aleyhine bile olsa. Eğer zengin veya fakir iseler Allah ikisinin de velisidir. Adaleti uygulama konusunda heva ve heveslere uymayın. Eğer (adaletsizlik edip) bir tarafa yönelirseniz veya bir taraftan yüz çevirirseniz, kesinlikle Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.”[1]

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet günü, insanların Allah’a en sevgilisi ve meclis bakımından en yakını adil imam (yani devlet başkanı)’dır; Allah’ın en sevmediği ve meclis bakımından en uzağı zalim imamdır.”[2]

Hz. Ali’nin (s.a) kaybolan zırhı hakkında şöyle nakledilmiştir:

Hz. Ali’nin hilafeti döneminde hükümetin başkenti Kufe şehrinde onun zırhı kaybolmuştu. Bir süre sonra Hristiyan (veya Yahudi) bir adamın yanında görüldü. Hz. Ali “Bu zırh benimdir” dedi, ancak adam inkâr edip şöyle dedi: “Zırh benim elimdedir, siz kendinizin olduğunu iddia ediyorsunuz, öyleyse kanıt veya şahit göstermelisiniz.”

Hz. Ali o adamı kibar ve nazik bir şekilde şehrin hâkiminin huzuruna gitmeye davet etti, o da kabul edip birlikte gittiler. Hz. Ali hâkime “Bu zırh benimdir, onu satmadım ve bir kimseye de hediye etmedim, şimdi de onu bu adamın yanında buldum” dedi. Mahkemenin hâkimi olan Şureyh Hristiyan adama “Halife iddiasını söyledi, sen ne söyleyeceksin?” dedi. Adam şöyle dedi: “Bu zırh benimdir, ancak aynı zamanda ben Halifenin söylediği sözü de tekzip etmiyorum, belki halife yanılmış olabilir.”

Hâkim, Hz. Ali’ye dönüp şöyle dedi: “Siz iddiada bulunmaktasınız, bu adam da sizin iddianızı inkâr etmektedir, bundan dolayı sizin kanıt veya şahit göstermeniz gerekmektedir.” Hz. Ali tebessüm edip şöyle dedi: “Hâkim doğru söylemektedir, benim kanıt veya şahit göstermem gerekmektedir, ancak ne kanıtım ne de şahidim var.” Hâkim, Hz. Ali kanıt veya şahit sahibi olmadığı için Hristiyan’ın lehine karar verdi. O da zırhı alıp hareket etti.

Ancak Hristiyan adam zırhın kime ait olduğunu çok iyi bilmekteydi. Birkaç adım gittikten sonra geri dönüp şöyle dedi: “Böyle bir yönetim şekli sıradan insanların yönetim şekli değildir, böyle bir yönetim şekli peygamberlerin yönetim şeklidir.” Hemen Müslüman oldu ve şöyle dedi: “Zırh Ali’nindir, onu Sıffın yolunda kaybetmişti.” Hz. Ali onun Müslüman oluşundan dolayı çok sevindi ve zırhı ona hediye etti. Uzun bir zaman geçmeden o adam büyük bir şevkle Hz. Ali’nin ordusuna katıldı ve o zamanın tekfircileri olan Haricilerle yapılan Nehravan savaşında bulundu.[3]

Sonuç:

1. Davacı ve davalılar çok kibar ve nazik bir şekilde birbirleriyle konuşabilirler, mahkemelerini sürdürebilirler.

2. Davacı devletin en üstündeki yönetici de olsa kanıt veya şahidi yoksa haklı değildir, karşı taraf da suçlu değildir.

3. Yönetici iktidarını kullanarak yargıcın üzerinde baskı kurmamalı ve onu kendi lehine karar vermesi için zorlamamalıdır.

4. Yönetici hakka, hukuka, kanunlara ve yasalara uymak zorundadır. Eğer uyarsa muhaliflerinin bile kalbini kazanır.

 

5. Yönetici adaletsizlik ve haksızlık yaparsa hem halkın hem de Allah’ın gözünden düşer. Dolayısıyla dünyada da ahirette de zarar eder.

………………

[1] Nisa 4/135.

[2] Tirmizî, Ahkâm, 4.

[3] İbn Esîr, İzzeddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut; Dâru Sâdır, 1385/1965, 3, 401.

DR. MAHMUT ACAR