İmam Seccad (a.s) In İbni Ziyad İle Münazarası

İsmet ve taharet Ehl-i Beyt esirlerini Kufe’ye götürdüklerinde İmam Hüseyin (a.s) ve dostlarını şehid etmek ve geride kalanlarını ise esir etmekle zafer ve gurur sarhoşluğunu yaşayan Kufe emiri Ubeydullah b. Ziyad tahtına oturdu ve sözde gururlandırıcı zaferini kutlamak için esirlerin meclise getirilmesini emretti.

 İlk önce dokunaklı sözleriyle sabır ve istikamet sembolü olan Hz. Zeyneb-i Kubra’nın kalbini yaralamaya başladı. Cinayetkârların âdeti olduğu üzere bundan lezzet almak istiyordu. Ama Ali (a.s)’ın kızı Zeyneb’in, İbn-i Ziyad’ın zayıf ve hakır şahsiyetine büyük ve ağır bir darbe indiren ateşli konuşması İbn-i Ziyad’ı bu lafzi münakaşada acı bir yenilgiye uğrattı.

Daha sonra yaralı bir yabandomuzu gibi yenilgisini telafi edebilmek için İmam Seccad’a işaret ederek “Bu kimdir?” diye sordu. “Hüseyin’in oğlu Ali’dir” dediler.

İbn-i Ziyad: “Hüseyn’in oğlu Ali’yi Allah öldürmedi mi?” diye sordu.

İbni Ziyad bu sözleriyle şu fikri ortaya atmak istiyordu ki; “Hüseyin ve yâranı Emevi hükumeti aleyhine (ki onlara göre İslami ve yasal bir hükumet idi) kıyam ettikleri için İslam kanunu esasınca ve Allah’ın isteğiyle öldürüldü ve aslında böyle bir cezayı hak etmişlerdi. O halde bu olayda ne o ve ne de tabi olduğu hükumet hiçbir şer’î mesuliyet taşımıyordu.”

Ama onlar, bu şeytani oyunların Allah’ın hak hücceti karşısında etkisiz olacağını ve akim kalacağını bilmiyorlardı.

İmam Seccad (a.s) bu söze karşı şöyle buyurdu: “Benim Ali adında bir kardeşim vardı, senin Kerbela’ya gönderdiğin insanlar onu öldürdü.” (Yani sen ve Kerbela’ya gönderdiğin insanların hepsi kardeşim Ali’nin katlinden sorumlusunuz.)

İbn-i Ziyad’ın diyeceği yeni bir sözü yoktu. Yeniden önceki sözünü tekrarladı ve şöyle dedi: “Biz değil, Allah onu öldürdü.” İmam (a.s) cevap olarak Zümer suresinin 42. ayetini okudu: “Allah ölümleri vaktinde canları alır.” Yani, gerçi Allah’ın tekvini iradesi doğadaki tüm olayları ihata etmiş ve ölüm de bu olaylardan biridir; dolayısıyla da Allah’ın tekvini irade ve izni olmaksızın gerçekleşmemektedir; ama bunun insanın iradi ve ihtiyari işlerdeki mesuliyet ve iradesiyle hiçbir çelişkisi yoktur. İnsanın işlerinin iyi ve kötü; uygun ve uygunsuz işler diye ikiye ayrılması ve gereğince sevap veya ceza görmesi de bu esas üzeredir.

Binaenaleyh, şehitlerin ölümünü Allah’ın tekvini iradesine dayandırmak, Allah’ın teşriî iradesinin de bu olduğu anlamına gelmediği gibi katillerin mesuliyet ve özgürlüğü ile de çelişmemektedir. Bunun en bariz şahidi ise, Kerbela olayında Hür b. Yezid-i Riyahi’dir; o son anlarda kan içici zalimlerden ayrıldı ve şehitler kafilesine katıldı. O oturumda İmam Seccad’ın güçlü mantığı karşısında aciz kalan, diğer yandan da şeytani gurur ve kibire kapılmış olan İbn-i Ziyad İmam’a; “Nasıl olur da bana böyle cevap vermeye cüret edebilirsin?” dedi. Daha sonra da cellatlarına, “Götürün bunun boynunu vurun.” diye emretti.

Bu esnada Zeyneb-i Kubra cesaretle ileri çıktı ve elini yeğeninin boynuna dolayarak şöyle dedi: “Eğer onun boynunu vuracaksanız ilk önce beni öldürün.”

Zeyneb’in sözlerinde ciddiyet ve kararlılık gören İbn-i Ziyad aldığı kararından vazgeçti.

Seyyid b. Tavus’un nakline göre İmam Seccad (a.s) halası Zeyneb’e şöyle dedi: “Bırak ben onun cevabını vereyim.” Daha sonra da tam bir metanetle İbn-i Ziyad’a dönerek şöyle dedi: “Acaba Allah yolunda öldürülmenin bizim âdetimiz ve şehadetin bizim için keramet ve yücelik sebebi olduğunu bilmiyor musun?”

Zeyneb ve yeğeni ile yaptığı münakaşada yenilip rüsvay olan Ubeydullah, daha fazla mağlub ve rezil olmamak için İmam Seccad (a.s) ve yaranını meclisten uzaklaştırmalarını emretti.”[1]

——————————————————————–
[1]- Bihar-ül Envar, c.45 s.117-118, El-Luhuf, Seyyid b. Tavus, Menşurat-i Razi baskısı, s.70, el-İrşad, s.242.

karsehlibeyt.org