Ehlibeyt İmamları

Bizim dostlarımız, sevinçli günümüzde sevinir, keder ve musibet günümüzde hüzünlenir, matem tutarlar…” Bugünlerde kulaklarımız bir kez daha Hüseyin ve Zeynep adıyla, Kerbelâ ve Aşura yadıyla çınlıyor. Bir kez daha hüzünleniyor kalplerimiz; bir kez daha boşalıyor gözlerimizden göz yaşları. Neden acaba? Niye ağlıyoruz? Neye ağlıyoruz? Neden üzülüyoruz? Neye üzülüyoruz? Kimdir Hüseyin? Kimdir Zeynep? Nedir Aşura ve neresidir Kerbela? Kâinat efendisi, Seyyid’ul-Enbiy

Bizim dostlarımız, sevinçli günümüzde sevinir, keder ve musibet günümüzde hüzünlenir, matem tutarlar…”

Bugünlerde kulaklarımız bir kez daha Hüseyin ve Zeynep adıyla, Kerbelâ ve Aşura yadıyla çınlıyor. Bir kez daha hüzünleniyor kalplerimiz; bir kez daha boşalıyor gözlerimizden göz yaşları. Neden acaba? Niye ağlıyoruz? Neye ağlıyoruz? Neden üzülüyoruz? Neye üzülüyoruz? Kimdir Hüseyin? Kimdir Zeynep? Nedir Aşura ve neresidir Kerbela?

Kâinat efendisi, Seyyid’ul-Enbiya, Resul-i Kibriya’nın göz nuru, Emir’ül-Müminin Aliyy’el-Murtaza’nın ciğerparesi, dünya kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın canı, ruhudur Hüseyin. Nübüvvet ve risalet bağının şah gülü, kızıl gülü, imamet ve velayet semasının üçüncü yıldızı, parlak yıldızı, kızıl yıldızı; özgür insanların önderi, örneği, hakikat yolcularının kıblesi, insanlık muallimi, izzet, adalet ve hürriyet öğretmeni, sevgi ve saadet rehberi, ubudiyyet ve irfanın en büyük üstadı, aşk ve şehadet öncüsü, aşık gönüllerin aşkı, hazin sevdası.

Evet, biz böyle bir insanüstü insana ağlıyoruz, Hüseyin’e ağlıyoruz, Resulullah’ıın daha ilk dünyaya geldiği sırada göz yaşlarına boğduğu Hüseyin’e, omuzlarında büyütüp “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim” dediği Hüseyin’e. Evet biz Hüseyin’e ağlıyoruz, mazlumiyete ağlıyoruz, yalnızlığa ağlıyoruz, faziletlerin yalnızlığına, hak ve hakikatin yalnızlığına, İslam’ın, Kur’an’ın, Resulullah’ın yalnızlığına, Ehlibeyti’nin, evlatlarının yalnızlığına, aslanların, yiğitlerin al kanlar içinde yatmasına, zincirlere vurulmasına; çakalların, çapulcuların baş tacı edilmesine ağlıyoruz.

Evet, biz Hüseyin’in, yani bütün enbiyanın şahadetine ağlıyoruz. Hüseyin’in, yani Resulullah’ın şahadetine ağlıyoruz. Hüseyin’in, yani Ali’nin şahadetine ağlıyoruz. Hüseyin’in, yani Fatıma’nın şehadetine ağlıyoruz. Hüseyin’in, yani Hasan-ı Mücteba’nın şehadetine ağlıyoruz. Hüseyin’in yani bütün Ehlibeyt’in şehadetine ağlıyoruz. Zira Hüseyin, bütün enbiyanın varisi, Resulullah’ın vasisi, bütün evliyanın zübdesidir. Evet, Kerbela’da Hüseyin’i şehit edenler, bütün enbiya ve evliyayı şehit ettiler aslında.

Peki kimdir tarihin bu en korkunç cinayetini işleyen zalimler, caniler?

Nurdan kaçan yarasalar, Bedir ve Uhudların, Hendek, Hayber ve Huneynlerin intikamı hırsıyla kavrulan, Hz. Hamza’nın ciğerleriyle yüreklerini serinletemeyen nübüvvet ve velayetin, hak ve hakikatin yeminli düşmanları. Onlar ki, sultanı razı etme pahasına Rahman’ı gazaplandırdılar; Resulün bağrını kanla doldurdular. Evet Sıffin’de Ali’den öçlerini tam alamayan, yıllarca minberlerde, kürsülerde, hutbelerde Allah’ın velisine okudukları lânetten teselli bulmayan şeytan hizbi, bilahare Ali’nin oğlundan acılarını çıkarmaya çalıştılar; hiçbir vahşilik ve gaddarlıktan çekinmeden; hem de İslam adına, Peygamber adına ve hilafet sancağı altında!

Yine Zeyneb’i anıyoruz, o efsane kadını, o kahramanı, o Haydar-ı Kerrar kızını; o ikinci Zehra’yı, o şecaat, cesaret, sabır ve rıza abidesi, o iffet ve takva timsalini; o Kerbela elçisini, o izzet elçisini anıyoruz. Onun musibetlerine ağlıyoruz; yalnızlığına ağlıyoruz. Onu henüz hakkıyla tanıyamadığımıza ağlıyoruz.

Alemdar-ı Kerbela, tevhid cephesinin sancaktarı, susuzların sakisi Ebulfazl’il-Abbas’ı yad ediyoruz. Onun imanına, hamiyetine, şecaat ve cesaretine gıpta ediyor, mazlumiyetine ağlıyoruz. O ki aziz kardeşi Hüseyin için o kadar önemli ve değerliydi ki şehadeti sırasında başka hiçbir şehit hakkında söylemediği sözü onun hakkında söyledi; elini beline koyarak şöyle haykırdı mazlumların efendisi: “İşte şimdi belim büküldü kardeşim!”

Bugünlerde Hüseyin’in yiğit yavrusu Ali Ekberin’i bir kez daha dile getiriyor, minnetle anıyoruz, o ki siması Peygamber siması, ahlâkı Peygamber ahlâkıydı, Hüseyin ondan alıyordu Peygamber kokusunu.

Evet, Hüseyin’in en küçük askeri, altı aylık fedaisi, Ali Asker’ini bağrımız yanarak anıyor, Hüseyin’in mazlumiyetine göz yaşı döküyor, Allah düşmanlarını, Peygamber düşmanlarını, Hüseyin ve Ehlibeyt düşmanlarını top-yekun bir kez daha lânetliyor ve Allah’ın Resulüne olan kadirşinaslık borcumuzu ödüyor; tevelli ve teberri görevimizi ifa etmeye çalışıyoruz.

Bugünlerde Hüseyin’in vefa ve sadakat, fedakârlık ve cesaret, iman ve itaat timsali olan yarenini, ashabını anıyoruz, tarih yaşadıkça yaşayacak olan o 72 ölümsüz Kerbela şehidini, onlar ki Emevî ordusu diye tanınan, insanlıktan bihaber 30 bin vahşiler yığınına karşı en çetin şartlarda, kanlarının son damlasına kadar, kahramanca, mertçe, mümince savaşıp Peygamber evladını, Ehlibeyt’in nurlu yolunu savundular ve böylece en büyük fedakârlık ve vefa örneği ve öğretmeni olarak tarihe geçtiler.

“Sadıklar böyle vefa gösterir serverine;

Bir canın yerine bin car verir rehberine.”

Evet, yine Kerbela’yı anıyoruz; o, tarihin en büyük bela, musibet, imtihan, irfan ve aşk çölünü. Arz kadar geniş, hak-batıl çizgisi kadar uzun bir çöl… Sadıkların meydanı, aşıkların destanı ve kızıl laleler gülistanı… Kerbela…

Ve… Aşura… insanlık tarihini kendinde özetleyen; şehadet günü, şehitler günü, mustaz’aflar, mazlumlar günü… Kanın kılıca galebe günü… Hakkın en parlak, en muhteşem, batılın ise en karanlık, en kara sayfası… Evet Aşura’yı anıyoruz…

Evet, Hüseyin’i unutmamak, Hüseyin’in mektebini unutmamak demektir; çizgisini yaşatmak demektir. Kerbela’yı ve Aşura’yı zinde tutmak, Kerbelaî ve Aşuraî değerleri ihya etmek demektir. Hüseyin’e ağlamak, Hüseyin’in temsil ettiği bütün güzellikleri, değerleri sevmek, sahiplenmektir. Karşı çıktığı bütün çirkinliklere, zulüm ve gaddarlığa, insanlık dışı bütün eylem ve söyleme isyandır, nefret ve lânettir.

Resul ve Ehlibeyti’ne gönül veren hakikat sevdalıları, elinizdeki bu mütevazı çalışmada sizlere “Ölümsüz Kerbela Destanı’ndan tarihe geçen ve tarih yaşadıkça parlayacak ve insanlığa ışık tutacak “iman”, “izzet” ve “hürriyet” tablolarından bir demet seçerek sizlere takdim ediyoruz. Allah yar ve yardımcınız olsun ve sırat-ı müstakimi en mükemmel şekliyle temsil eden Hüseyinî çizgiden bizleri ayırmasın. Amin!

* * *

1- Peygamber yadigarı İmam Hüseyin (a.s):

“Ey insanlar! Allah’ın Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim Allah’ın haram ettiğini helal kılan; onun ahdini bozan; Resulullah’ın sünnetine muhalefet eden, Allah’ın kulları arasında günah ve zulüm ile amel eden zalim bir sultanı görür ve ameli veya sözü ile ona karşı çıkmazsa, onu da o zalimin girdiği yere (cehenneme) sokmak Allah’ın üzerine bir haktır.”

Hiç şüphesiz şu “Benî Ümeyye” zümresi şeytanın itaatine girip Allah’ın itaatini terk etmişlerdir. Beytülmale tecavüz edip Allah’ın haramını helal ve helalini haram saymışlardır. Ben (Müslümanların rehberliğine ve bu bozulmuş durumunu düzeltmek için kıyam etmeğe) başkalarından daha layığım…”[1]

2- İmam Hüseyin (a.s): “Yezid şarap içen, haksız yere adam öldüren, açık bir şekilde fisk-u fücur ve haram işleyen birisidir. Benim gibi birisi Yezid gibi birisine asla biat etmez…”[2]

3- İmam Hüseyin (a.s): “Ümmet Yezid gibi bir yöneticiye müptela olduğu zaman İslam’a elveda demek gerekir.”[3]

4- İmam Hüseyin (a.s): “Eğer dünyada (benim için) bir sığınak ve gidecek bir yer kalmasa dahi yine de Yezid b. Muaviye ile biat etmem…”[4]

5- İmam Hüseyin (a.s): “Ben azgınlık veya makam hırsı veya fesat çıkarıp zulüm etmek için kıyam etmedim. Ben ceddimin ümmetini islah etmek, iyiliği emredip, kötülükten nehy etmek ve ceddim (Resulullah’ın) ve babam Ali b. Ebu Talib’in çizgisinde yürümek için kıyam ettim…”[5]

6- İmam Hüseyin (a.s): “Ben sizi Allah’ın kitabına ve Peygamberinin sünnetine davet ediyorum. Hiç şüphesiz sünnet öldürülmüş ve bid’at diriltilmiştir. Eğer sözümü dinlerseniz ben sizi saadet ve doğruluğa hidayet ederim…”[6]

7- İmam Hüseyin (a.s): “Andolsun ki gerçek imam ve önder, Allah’ın kitabına amel eden, adalet ölçülerine uygun hareket eden, hakka teslim olan ve kendisini Allah’a adayan kimsedir…”[7]

8- İmam Hüseyin (a.s) Peygamberin (s.a.a) mezarı başında: “Allah’ım hiç şüphesiz ben iyiliği seviyor ve kötülükten nefret ediyorum. Ey Celal ve ikram sahibi (Allah), bu türbenin ve onda yatanın hürmetine benim için ancak kendi ve Resulünün rızası olan şeyi seç…”[8]

9- İmam Hüseyin (a.s): “Allah’ın rızası biz Ehlibeyt’in rızasıdır. (Biz ancak Allah’ın razı olduğu şeye razı oluruz); onun verdiği bela ve imtihana sabrederiz ve O da bize sabredenlerin mükâfatını verecektir…”[9]

10- İmam Hüseyin (a.s): “Allah’a andolsun ki ben bizim için en hayırlı olanın Allah’ın bize istediği şey olduğunu ümit ediyorum, ister şehit olalım, ister muzaffer…”[10]

11- İmam Hüseyin (a.s): “Kim bizim (hedefimiz) uğruna canını feda etmek istiyor ve Allah’a kavuşmayı kendisine sükunet vesilesi olarak görüyorsa, bizimle birlikte yola çıksın…”[11]

12- İmam Hüseyin (a.s) bir şiirinde:

“Eğer bedenler ölüm için yaratılmış ise,

kişinin Allah yolunda kılıçla öldürülmesi en güzel şeydir.”[12]

13- İmam Hüseyin (a.s): “İzzetli bir şekilde ölmek, zilletle yaşamaktan daha iyidir.”[13]

14- İmam Hüseyin (a.s): “Allah’a andolsun ki, kendimi zillet ve alçaklığa asla teslim etmeyeceğim.”[14]

15- İmam Hüseyin (a.s): “Hiç şüphesiz ben (Allah yolunda) ölmeyi saadet ve zalimlerle birlikte yaşamayı ise zillet ve bedbahtlık olarak görüyorum.”[15]

16- İmam Hüseyin (a.s): “Hak üzere amel edilmediğini, batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böylesi bir durumda mümin birisi haklı olarak Allah’a kavuşmayı (şehit olmayı) arzu eder.”[16]

17- İmam Hüseyin (a.s): “İnsanlar dünya kuludur; din ise dillerine dolaşıp durur. Dinin sayesinde geçimleri iyi olduğu müddetçe, onun etrafında bulunurlar; ama zorluklarla imtihan edildiklerinde ise gerçek dindarlar azalır.”[17]

18- İmam Hüseyin (a.s): “Allah’ım sen biliyorsun ki bizim (kıyamımız), ne bir saltanata erişmek içindi, ne de bir dünya malını elde etmek. Biz senin dininin nişanelerini aşikar edip beldelerinde ıslah etmek, mazlum kullarının emniyetini sağlamak için ve farizalarına, sünnetlerine ve hükümlerine amel edilsin diye kıyam ettik…”[18]

19- İmam Hüseyin (a.s): “(Ey Benî Ümeyye ordusu) Şeytan size musallat olmuş ve yüce Allah’ın zikrini size unutturmuş. Yazıklar olsun size ve hedeflediğiniz şeylere.”[19]

20- İmam Hüseyin (a.s): “(Ey Benî Ümeyye ordusu) Sizler top-yekun bana muhalefet edip sözümü dinlemiyorsunuz. Zira hiç şüphesiz elde ettiğiniz haram bahşişler ve karnınızı dolduran haramlardan dolayı Allah kalplerinizi mühürlemiştir.”[20]

21- İmam Hüseyin (a.s): “İnsanları razı etmek için Allah’ı gazaplandıran bir millet, asla felaha kavuşmaz.”[21]

22- İmam Hüseyin (a.s): “Zina zade oğlu zina zade (İbn-i Ziyad), beni iki şey arasında muhayyer kılmıştır. Ya kılıç, ya da zillet! (Ya savaşıp ölmek, ya da biat edip zillete boyun eğmek) Heyhat! Zillet bizden uzaktır. Buna ne Allah razı olur, ne Resulü, ne müminler, ne de (bizi büyüten) temiz ve tathir kucaklar.”[22]

23- İmam Hüseyin (a.s): Hayır! Allah’a andolsun ki, hiçbir zaman zelil birisi gibi size el vermeyeceğim ve köleler gibi kaçmayacağım.”[23]

24- İmam Hüseyin (a.s): “Allah’a andolsun ki kanıma boyanmış bir şekilde Allah’a kavuşuncaya kadar onların (Yezid ve âvânesinin) hiçbir davetine icabet etmeyeceğim.”[24]

25- İmam Hüseyin (a.s): “Ben ölümden korkan birisi değilim. İzzete kavuşma ve hakkı ihya etme yolunda ölüm, ne kadar da kolaydır. İzzete kavuşma yolunda ölüm ebedi bir hayattır. Zilletle yaşamaksa hayatsı bir ölümdür. Beni ölümle mi korkutuyorsun? Heyhat! Okun hedefinden şaşmış, yanlış zanna kapılmışsın. Benim ölümden korkum yoktur. Benim nefsim ölüm korkusuyla zillete boyun eğmeği kabul etmekten daha büyüktür ve himmet ve hamiyyetim bu gibi şeylerden çok daha yücedir. Beni öldürmekten başka bir şeye gücünüz yeter mi? O hâlde merhabalar olsun Allah yolunda ölüme. Sizin benim azamet, izzet ve şerefimi yok etmeye asla gücünüz yetmez…”[25]

26- İmam Hüseyin (a.s): “Ey Ebu Süfyan oğullarının takipçileri, eğer dininiz yoksa ve ahiret gününe inanmıyorsanız, en azından bu dünyanızda özgür insanlar olun.”[26]

27- İmam Hüseyin (a.s): “(Bütün) bu başıma gelen bela ve musibetlerin (tahammülünü) bana kolaylaştıran, Allah’ın bunları görmesi ve bunlara şahit olmasıdır.”[27]

28- İmam Hüseyin’in (a.s) savaş meydanında okuduğu şiir:

“Ben Ali oğlu Hüseyin’im;

Düşmana karşı eğilmemedir yeminim.

Ailesini savunuyorum babam (Haydar’ın)

Can feda ediyorum dinine Peygamberin.”[28]

29- Benî Ümeyye ordusunun komutanı Ömer b. Sa’d: “Allah’a andolsun ki Hüseyin teslim olmayacaktır. Çünkü babasının ruhu onun bedenindedir.”[29]

30- İmam Hüseyin (a.s): “Hiç şüphesiz ben, kendi ashap ve yarenlerimden daha vefalı ve hayırlısını ve kendi ehlibeytimden daha iyi ve şefkatlisini görmedim.”[30]

31- İmam Hüseyin (a.s): “Allah’a hamd olsun ben ashabımı imtihan ettim; onların hepsini sebatlı, cesur, sağlam ve aslan gibi kükreyen insanlar olarak gördüm. Onlar benim hedeflerim doğrultusunda ölmeye süt emer bir çocuğun annesinin göğsüne olan düşkünlüğünden daha çok düşkün ve aşıktırlar.”[31]

32- İmam Hüseyin (a.s): “Ey değerli insanların oğulları ölüm sizi zorluk ve belalardan geçirip geniş cennete ve ebedi nimetlere ulaştıracak bir köprüdür. Sizden hanginiz bir zindandan bir saraya geçmek istemez?! Sizin düşmanlarınız için ise ölüm bir saraydan bir zindana ve azaba geçiş gibidir.

Babam (Ali) Resulullah’tan bana şöyle nakletti: “Hiç şüphesiz dünya müminin zindanı ve kâfirin cennetidir.” Öyleyse ölüm o (müminleri) cennetlerine ve o (kâfirleri) cehennemine götüren bir köprüdür. Evet ne bana yalan söylenmiştir, ne de ben yalan söylüyorum.”[32]

33- Aşura akşamı düşman ordusu savaş naralarıyla Hz. Hüseyin’in (a.s) çadırlarını sarınca, İmam (a.s) kardeşi Hz. Ebulfazl’ı görevlendirerek ona şöyle buyurdu: “Ey kardeşim dön ve onları savaşı yarına kadar erteleyip bu gece bize mühlet vermeleri için ikna et ki bu geceyi Rabbimize namaz ve dua ile geçirip istiğfar edelim. Çünkü Rabbim biliyor ki ben namaz kılmayı, Kur’an okumayı ve çok dua ve istiğfar etmeyi seviyorum.”[33]

34- İmam Hüseyin’in (a.s) yareninden Züheyir b. İbn-i Kayn, Hz. Hüseyin’in (a.s) “Ben sizi serbest bırakıyorum gidebilirsiniz” sözüne karşı şu cevabı vermiştir: “Ey Hüseyin, Allah’a andolsun ki ben isterim ki bin defada olsa öldürülüp dirileyim ve bu vesile ile Allah (a.c) senden ve Ehlibeytinden olan şu gençlerden ölümü uzaklaştırsın.”[34]

35- Aynı söze karşılık olarak İmamın bir diğer sahabisi olan Müslim İbn-i Avsece şöyle buyurmuştur: “Vallahi, eğer öldürüleceğimi sonra diriltilip tekrar öldürüleceğimi, sonra yakılıp savrulacağımı ve bu işin yetmiş defa tekrarlanacağını bilsem dahi yine de son nefesime kadar senden ayrılmam, oysa ki bu bir ölümdür, sonra ardından büyük ve sonsuz bir keramet ve saadete kavuşacağım.”[35]

36- Ashabından bir diğerinin (Muhammed b. Beşir el-Hadrani) cevabı ise şöyle olmuştur: “Vahşi hayvanlara yem olayım, eğer senden ayrılırsam.”[36]

37- İmam Hüseyin’in (a.s) büyük oğlu Hz. Ali Ekber: “Hak yolunda olduğumuz için ölümden asla korkumuz yoktur.”[37]

38- İmam Hüseyin’in (a.s) yeğeni (Hz. Hasan’ın -a.s- oğlu) Hz. Kasım, amcasının “Ölümü nasıl görüyorsun?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Ölüm bana göre baldan da daha tatlıdır amcacığım!”[38]

39- Ehlibeyt İmamlarından nakledilen Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretinde şu cümleler yer almaktadır. “Ey Hüseyin, düşmanların savaşı başlattılar, ama sen facirlerin askerlerine darbeler vurdun; toz duman içinde onlara saldırdın, elinde Zülfikar kılıcıyla, baban Ali gibi savaşıyordun. Düşman seni bu şekilde direnişli ve korkusuz görünce, karşında hileler kurmaya ve namertçe savaşmaya başladı…”[39]

40- Benî Ümeyye askerlerinden birisi şöyle diyor: “Allah’a hamd olsun ki, evlatlarını, Ehlibeytini ve ashabını şehid verdiği hâlde, İmam Hüseyin (a.s) kadar direnişli, kalbi güçlü ve cesur birisini görmedim. Vallahi ne ondan önce, ne de ondan sonra onun gibi birisini asla görmedim.”[40]

41- Yine Hz. Hüseyin (a.s) hakkında şöyle nakledilmiştir: “Savaş meydanında, otuz bini aşkın düşman askerleri, Hz. Hüseyin’in (a.s) saldırıya geçtiğinde önünden çekirge sürüsü gibi dağılıp kaçıyorlardı.”[41]

42- Yine tarihlerde şöyle nakledilmiştir: “İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü düşman ile savaşarak onlardan yaralıların dışında 1900 kişiyi öldürüp cehenneme gönderdi. Bunu gören Ömer b. Sa’d (l.a) kendi askerlerine şöyle seslendi: “Yazıklar olsun size! Siz kiminle savaştığınızı biliyor musunuz?!!! Bu Arapların katilinin oğludur; onunla bu şekilde savaşamazsınız; etrafını sararak her taraftan ona saldırın.” Bu emrin üzerine dört bin asker İmam (a.s)’a ok yağdırmaya başladılar…”[42]

43- İmam Bakır (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) mübarek vücuduna isabet eden darbe ve yaralar hakkında şöyle buyurmuştur:

“İmam Hüseyin’in (a.s) bedenine üç yüz yirmi küsur mızrak, kılıç ve ok yarası değmişti.”

Üç yüz altmış ok yaralarının dışında 330 ve bilahare 1900’e kadar yara sayısı zikreden rivayetler mevcuttur. Mübarek vücuduna o kadar ok saplanmıştı ki bakıldığında kirpi görüntüsü veriyordu. Rivayetler bütün okların vücudun ön kısmına isabet ettiğini söylemektedir. (Zira İmam (a.s) sırtını asla düşmana dönmemişti!)[43]

44- Benî Ümeyye askerlerinden birisi şöyle demiştir:

“İmam Hüseyin (a.s) atından yere düşüp şehadet anı yakınlaştığı zaman onun yanına gittim. Allah’a andolsun ki kanına boyandığı hâlde ondan daha güzel ve yüzü nurlu olan birisini asla görmedim; öyle ki yüzünün nuru ve güzelliği onun şehadetini düşünmeyi bana unutturdu.”[44]

45- Yine Benî Ümeyye ordusundan bir diğeri şöyle nakletmiştir:

“Aşura günü İmam Hüseyin’in (a.s) ashap ve yareni ellerinde kılıç, aslanlar gibi kükreyip bize öyle saldırıyorlardı ki atlıların bir sağ kolunu ezip dağıtıyorlardı, bir sol kolunu. Kendilerini ölüme atıyorlardı adeta. Ne eman kabul ediyorlardı, ne dünya malına rağbet gösteriyorlardı. Onları ölüm havuzlarına dalmaktan önleyecek hiç bir şey yoktu. Eğer biraz daha onlara fırsat verir, önlerini almasaydık ordunun hepsini yok ederlerdi.”[45]

46- Kerbela sancaktarı Hz. Ebulfazl’il-Abbas (a.s) meydanda savaşırken mübarek kolu pusu kurularak haince kesildiğinde o hâliyle şöyle haykırdı düşmana:

“Gerçi kesti zalimler sağ kolumu vallahi

Himaye edeceğim ben dinimi daima

Savunacağım Tahir emin Resul oğlunu

Sadık kalacağım ben o sadık imamıma”[46]

47- Haydar-ı Kerrar oğlu Ebulfazl sol kolu kesildiğinde ise şu recezi okuyordu:

“Ey nefs kafirlerden korkma sen

Müjde olsun sana Cebbar Allah’ın nimetine kavuşmak

Seçilmiş kainat sevreri Peygamber ile birlikte olmak

Zalimler kestiler zulm ile sol kolumu da

Ya Rabbi, tattır onlara sen cehennem ateşinin hararetini”[47]

48- İmam Hüseyin (a.s) büyük oğlu Ali Ekber’i savaş meydanına gönderirken ardından ellerini kaldırarak şöyle dua etti: “Allah’ım sen şahit ol; öyle bir genç onların karşısına çıktı ki hem yaratılış, hem ahlâk, hem de konuşma açısından Peygamberine çok benzeyen kimseydi. Biz Peygamberini arzuladığımız zaman onun yüzüne bakardık…”[48]

49- Hz. Ali Ekber meydanda savaştığı zaman şöyle recez okuyordu:

“Ben Hüseyin b. Ali oğlu Ali (Ekber)’im

Beytullah’a andolsun ki Peygambere biz daha yakınız.

Vallahi zina zade bize hüküm süremez.

Kılıç çalıp babamı savunacağım

Haşimî ve Alevî bir gencin darbelerini indireceğim size.”[49]

50- Hz. Zeynep Ziyad’ın “Allah’a hamdolsun ki sizi rezil etti ve yalanınızı ortaya çıkardı.” sözüne karşılık şöyle buyurdu: “Ancak fasık kimse rezil olur ve facir kimse yalan söyler; o da bizden başkasıdır.

İbn-i Ziyad tekrar dönüp “Allah’ın kardeşine yaptığını nasıl buldun?” deyince Hz. Zeynep şu cevabı verdi:

“Ben güzellikten başka hiç bir şey görmedim. Onlar Allah’ın kendileri için şehadeti mukadder kıldığı kimselerdir. Evet onlar ebedi yataklarına koştular. Ancak çok geçmeden Allah seni ve onları bir araya getirecek ve seninle hesaplaşacaklar; işte o zaman kötü akıbetin kime ait olduğunu göreceksin. Anan sana ağlasın ey (fahişe) Mercane oğlu![50]

51- İmam Zeynelabidin (a.s) kendisini ölüm ile tehdit eden İbn-i Ziyad’a şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Ziyad beni ölümle mi tehdit ediyorsun. Bilmez misin öldürülmek bizim adetimizdir ve şehadet bizim yüceliğimizdir.”[51]

52- İmam Zeynelabidin’in (a.s) Kufe’de okuduğu hutbeden: “Ey İnsanlar! Beni tanıyan tanıyor, tanımayana ise tanıtıyorum kendimi. Ben Ali b. Ebu Talip oğlu Ali b. Hüseyin’im! Ben hürmeti ayaklar altına alınan, nimeti zorla gasp edilen ve Ehlibeyt’i esir edilenin oğluyum. Ben Fırat kenarında hiçbir suçu olmadan başı kesilenin oğluyum. Ben eziyet ve işkence ile şehit edilen kimsenin oğluyum. Ve bu iftihar olarak bize yeter…”[52]

53- İmam Zeynelâbidin’in (a.s) Şam’da Melun Yezid’in Önünde Okuduğu Hutbe:

“Ey insanlar, bize altı şey ihsan edilmiş ve yedi şey sebebiyle de üstün kılınmışız. Bize ilim, hilim, cömertlik, fesahat, cesaret ve müminlerin kalbinde (bize karşı) bir sevgi verilmiştir.

Üstünlük sebebimiz ise şunlardır: Allah’ın seçkin Peygamberi Muhammed (s.a.a) bizdendir. Doğru sözlü kimse (Ali -a.s-) de bizdendir, Cafer-i Tayyar bizdendir. Allah ve Resulünün arslanı (Hamza) bizdendir. Cennet gençlerinin efendisi olan bu ümmetin (Peygamberinin) iki torunu (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin -a.s-) da bizdendir. Hakeza Deccal’ı öldürecek olan Mehdi de bizdendir.

Ey insanlar, beni tanıyan tanıyor, tanımayanlara da hasep ve nesebimi açıklıyorum.

Ey insanlar, ben Mekke ve Minâ’nın oğluyum. Ben Zemzem ve Safa’nın oğluyum.

Ben Hacer’ül-Esved’i ridasıyla yerine bırakan kimsenin oğluyum.

Ben izar ve ridasına bürünen en hayırlı kimsenin oğluyum. Ben tavaf ve sa’y eden, hacca gidip telbiye söyleyen en hayırlı kimsenin oğluyum.

Ben Burak’a bindirilen ve Cibril’in Sidret’ül-Müntehâ’ya götürdüğü kimsenin oğluyum. Öyle ki, yakınlığı iki yay kadar oldu veya daha da yakınlaştı.

Ben gök melekleriyle namaz kılan kimsenin oğluyum.

Ben Celil olan Allah’ın vahyettiği her şeyi, kendisine vahyettiği kimsenin oğluyum.

Ben Bedir ve Huneyn’de Resulullah’ın yanında yer alıp savaşan ve bir an olsun Allah’ı inkâr etmeyen kimsenin oğluyum. Ben müminlerin sâlihinin, nebilerin varisinin, Müslümanların rehberinin, mücahidlerin nurunun, Nâkisin (Cemel ehli), Kâsitin (Muaviye ve taraftarları) ve Mârikin (Nehrevan haricileri) ile savaşıp onları öldürenin ve hizipleri (Hendek savaşında İslam ve Müslümanları yok etme amacıyla bir araya toplanan müşrikleri) dağıtan kimsenin oğluyum. Ben, bütün Müslümanların en cesur ve yiğidinin oğluyum. O Hasan ve Hüseyin’in babası Ali b. Ebu Talip’tir.

Ben Fâtımat’üz-Zehrâ ve Seyyidet’un-Nisâ’nın (kadınların efendisinin) oğluyum. Ben Hatice-i Kübrâ’nın oğluyum.

Ben kanına boyanan kimsenin oğluyum. Ben Kerbelâ kurbanının oğluyum. Ben kendisi için cinlerin karanlıklarda ağladığı ve kuşların gökte ağıt yaktığı kimsenin oğluyum.”

İmam Seccâd’ın (a.s) okuduğu hutbe mecliste bulunanlarda büyük bir inkılâp ve tepki uyandırdı, tüm meclis yasa boğuldu, ağlayıp sızlama feryatları yükseldi.

Yezid oradakilerin heyecan ve gazap ile karışık pişmanlık durumlarını görünce can ve makamı hususunda paniğe kapıldı. Bu yüzden İmam Zeynelâbidin’in sözünü bastırabilmek için ezan vakti geldiğinden müezzine ezan okumasını söyledi. Ama artık geç kalmıştı. Kendisinin de tahmin ettiği gibi Kerbelâ kıyamının cesur ve bilgin sözcüsü İmam Zeynelâbidin (a.s), Yezid’in gerçek çehresini halka tanıttırmadıkça minberden aşağı inmeyecekti. Bu yüzden müezzin “Allah-u Ekber” deyince İmam Seccâd (a.s), “Allah’tan başka büyük bir şey yoktur.” dedi. Müezzin, “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur.” deyince de İmam Seccâd, “Saçım, derim, etim, kanım, beynim ve kemiğim de buna şehadet etmektedir.” dedi. Müezzin, “Şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür.” deyince de İmam Seccâd, müezzine hitaben şöyle dedi: “Allah aşkına bir dakika sus da ben Yezid ile konuşayım.” Daha sonra Yezid’e dönerek şöyle dedi:

“Bu aziz ve kerim olan Resulullah, benim mi yoksa senin mi ceddindir? Eğer ‘benim ceddimdir.’ Dersen, buradakiler ve tüm insanlar senin yalan söylediğini bilecekler; benim ceddim olduğunu söylersen, o halde niye babamı haksız yere, zulüm ve düşmanlık üzere öldürdün, malını yağmaladın, kadınlarını esir ettin. Kıyamet gününde eyvahlar olsun sana, ceddim sana düşman olacaktır.” [53]

54- İmam Zeynelâbidin’in (a.s) Medine Halkına Yaptığı Konuşma:

“Hamd alemlerin rabbi, ceza gününün sahibi, tüm mahlukatı yaratan Allah’a mahsustur. Öyle bir Allah ki (vücudî mertebe açısından) mahlukatından uzaklaştı da göklerin en üstünü (kemal yüceliklerini) istila etti. (Varlığa kayyumiyet açısından da) mahlukatına yaklaştı da fısıldaşmalara bile şahit oldu.

Allah’a büyük işler, olaylar, acı facialar, yakıcı dertler, büyük tatsızlıklar ve can çıkartıcı musibetler karşısında hamd-u senâda bulunuyorum.

Ey insanlar, hamd olsun Allah’a ki, bizleri İslam’ı savunmak yolunda büyük belalara duçar kıldı. İmam Hüseyin ve ehlibeyti şehadete ulaştılar. Kadın ve kızları esir edildiler. Onun başını mızrağın başına geçirerek şehir şehir gezdirdiler. Bu, tarihte eşi olmayan acı bir olaydır.

Ey insanlar, hanginiz İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonra sevinecek, mutlu olacaksınız? Hangi kalp onun için mahzun olmayacak? Hangi göz ona ağlamayacak? Halbuki onun şehadetine yedi kat gök, dalgalı denizler, tüm yeryüzü, ağaçlar, denizlerdeki balıklar, Allah’ın mukarreb melekleri ve tüm gök sakinleri ağladılar.

Ey insanlar, bizlere Müslüman olmayan esirler gibi davrandılar. Halbuki hiçbir suçumuz da yoktu. Bize geçmişlerimizden hiç birine davranılmadığı bir şekilde davrandılar. Allah’a andolsun ki, eğer Peygamber bizi sevmeleri yerine düşmanlık etmelerini tavsiye etseydi, bizlere bundan daha kötüsünü yapmazlardı.”

Daha sonra İmam “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” ayetini okuyarak şöyle buyurdu: “Biz bu acı ve büyük musibet karşısında Allah’tan yardım diliyoruz. Zira O aziz ve intikam alıcıdır.”[54]

55- Hz. Hüseyin (a.s) kızı Fatıma b. Hüseyin’in Kufe’de halka hitaben okuduğu hutbenin bir bölümü:

“Alemlerin rabbi Allah’a hamdolsun; o ki ilkimizin sonunu şehadet ve mağfiret ile hatmetti, sonumuzun sonunu ise şehadet ve rahmetle Allah’tan istiyoruz ki onların sevabını tekmil etsin ve artırsın. Bize de onların yolunu en güzel şekilde devam ettirmeyi nasip buyursun. Hiç şüphesiz o merhametli ve şefkatlidir. Allah bize yeterli ve o ne güzel vekildir.”[55]

56- Hz. Zeyneb’in Şam’da Yezid’in karşısında okuduğu hutbe: “Allah’a hamd-ü sena ve Resulüne salat-u selamdan sonra şu ayeti okudu: “Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah’ın ayetlerini yalanlamaları dolayısıyla çok kötü oldu!”[56]

Sonra şöyle devam etti: “Ey Yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırılmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun? Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun? Yavaş ol, yavaş ol! Allah’ın “O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.”[57] buyurduğunu unuttun mu yoksa?

Ey (Mekke fethi sonrasında Peygamber tarafından) azat edilenlerin oğlu, kendi kadın ve cariyelerini perde altında tutup Resulullah’ın kızlarını açık yüzlerle ve örtüsüz bir hâlde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konakta oranın sakinlerine teşhir etmen, yabancıya ve aşinaya bu himayesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir? Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen, sonra da dışarı atan ve şehitlerin kanıyla beslenen (Hz. Hamza’nın ciğerini çiğneyen Yezid’in büyük annesi Hind’e işareten) birinden nasıl merhamet beklenebilir? Her zaman itiraz, husumet ve kinle bize bakan biri, elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın? Şimdi de bu yaptığıyla sanki günah işlememiş gibi, sarhoş ve mağrur bir hâlde, cennet gençlerinin efendisi Eba Abdullah’ın dişlerine çubukla vuruyor ve pervasızca “Bedir savaşında ölen büyüklerim, keşke burada olsalardı da bu durumu görerek çığlıklar atıp ‘ellerin dert görmesin ey Yezid’ deselerdi diyorsun.

Evet niye söylemeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki? Sen Muhammed (s.a.a) evlatlarının kanına buladın ellerini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttalip oğullarını katlettin. Fakat sen bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin hazırladın. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kavminin büyüklerine sesleniyorsun. Ne var ki çok geçmeden sende onlara katılacak ve “keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lal olsaydı da bunları söylemeseydim.” diyeceksin.

Ey güçlü Allah’ım! Bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde onları yak!

Ey Yezid! Sen bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok çekmeyecek; Peygamber evlatlarının kanını dökmek ve Ehlibeytine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. “Allah yolunda ölenleri sakın ölüler sanmayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.”[58]

Allah’ın hükmedici, Muhammed’in (s.a.a) davacı ve Cebrail’in de ona yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler.

Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin. Ama bu durum seninle konuşmaya (bizi) mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmekse benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Fakat gözler ağlıyor ve sineler de gam ateşiyle yanıyor. Ah, Allah ordusunun şeytan ordusunun eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız bu ellerden akıyor ve etlerimiz ise ağızlarında çiğneniyor. O tayyib ve pak bedenler yer üstünde kalmıştır…

Ey Yezid! Eğer bugün galip gelerek, bunu ganimet biliyorsan, yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah kullarına zulmetmez. Biz de şikayetimizi ona yöneltiyoruz. Çünkü O’dur sığınağımız.

Ey Yezid! Kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur, hile yap ve çalış. Ancak Allah’a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin. Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve kalildir. “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun” diye seslendiğinde münadi, o gün bu topluluğun dağılmış olacaktır.

Allah’a hamdolsun ki başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah’tan istiyoruz ki nimetini, şehitlerimize tamamlasın; mükâfatlarını artırsın ve bizleri de salih haleflerden kılsın. Çünkü o, bağışlayandır; şefkatlidir. Allah bize yeter; ne de güzel vekildir O.”[59]

MUHARREM SÖZLÜĞÜ

Kerbelâ: Bugünkü Irak sınırlarında yer alan ve Hz. Hüseyin (a.s) ve yareninin şehit düştüğü yer.

Âşurâ: Onuncu gün demektir. Muharremin onuncu gününün adıdır. Hz. İmam Hüseyin ve yareni bu günde şehit düşmüşlerdir.

Muharrem: Arap Hicrî yılının ilk ayıdır. Hz. Hüseyin ve dostları bu ayın onuncu günü şehit olmuşlardır.

Mâtem: Yas, üzüntü.

Mersiye: Hz. Hüseyin (a.s) ve Kerbelâ şehitleri için ağıt yakmak.

Sinezen: Kerbelâ şehitlerine göğüslere vurarak yakılan ağıt için bestelenen hüzünlü ve ahenkli şiirler.

Beş Esmâ: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun).

Ehlibeyt: Nübüvvet evine ve makamına layık olan ve Allah-u Tealâ’nın tertemiz kıldığı, sevgi ve velayetlerini bütün ümmete farz kıldığı kimseler. Bunlar Hz. Muhammed, Hz. Fatıma ve on iki İmamdır.

On iki İmam: Allah tarafından ümmete imam ve önder olarak seçilen ve hepsi Resulullah’ın Ehlibeyti’nden olan şu mübarek zatlar: 1- Hz. İmam Ali (a.s) 2- Hz. İmam Hasan (a.s) 3- Hz. İmam Hüseyin (a.s) 4- Hz. İmam Zeynelabidin (a.s) 5- Hz. İmam Muhammed Bâkır (a.s) 6- Hz. İmam Cafer Sâdık (a.s) 7- Hz. İmam Musa-yı Kâzım (a.s) 8- Hz. İmam Ali Rızâ (a.s) 9- Hz. İmam Muhammed Taki (a.s) 10- Hz. İmam Ali Naki (a.s) 11- Hz. İmam Hasan Askeri (a.s) 12- Hz. İmam Mehdi Sahib’ez-Zaman (a.s).

Hz. İmam Hüseyin: Üçüncü İmamımız, Hz. Resulullah’ın aziz torunu, Hz. Aliyy’el- Murtazâ ve Fâtıma’tüz-Zehrâ’nın göz nurları ve aziz evlatları, Kerbela’da zalim, gaddar, şarapçı, ayyaş ve Allah, Peygamber, Kur’an ve Ehlibeyt düşmanı Yezit meluna karşı kıyam ederek kendisi ve yarenini kutsal hedefi uğruna feda eden şehitlerin efendisi, özgürlük sever insanların babası. Allah’ın selâmı onun, dedesinin, babasının, annesinin, kardeşlerinin ve yareninin üzerine olsun.

Hz. Abbas: Hz. Ali’nin (a.s) eşi Ümm’ül-Benin’den olan ve “Benî Haşim’in ayı” lakabını alan, dört oğlunun en büyüğü. Kerbela’da Hz. Hüseyin’in sancaktarlığını yapmıştır. Şehit olmadan önce susuz çocuklara Fırat’tan su getirmek için gittiği, ama suyu çadırlara ve çocuklara ulaştıramadan, zalimlerin haince saldırılarıyla mazlumâne bir şekilde şehit düştüğü için “Sekkâ” (susuzların sakisi) unvanını alan, Hz. Ebulfazl’il-Abbâs. Allah’ın sonsuz selâmı üzerine olsun.

Hz. Ali Ekber: İmam Hüseyin’in (a.s) en büyük oğlu. Kerbela’da Haşimoğulları ve Peygamber torunlarından ilk şehit düşen kimse. Hem sima açısından, hem de ahlaken Resulullah’a çok benziyordu. Meydanda büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra zalimlerin muhasarası ve haince ve topluca saldırıları sonucu şehit düşmüştür. Allah’ın salat u selâmı üzerine olsun.

Ali Asğer: Hz. Hüseyin’in (as.) en küçük yavrusu. Kerbelâ’da’yken daha altı aylıktı. Hz. Hüseyin onu meydana getirip zalimlerden kendisine su istediğinde, o alçak ve gaddar zalimler, o minin yavruya dahi acımayıp babasının kucağında boğazından oklayarak şehit etmişlerdi.

Hz. Zeyneb: Hz. Hüseyin’in (a.s) büyük bacısı, Kerbelâ kıyamında ve bu kıyamın mesajının insanlara ulaşmasındaki unutulmaz rolü ve Yezit ve zalim yandaşlarına karşı gösterdiği eşsiz cesaret ve direnişiyle destanlaşan Aliyy’el-Murtaza kızı Zeynep annesi Fatıma’dan sonra kadınlarımızın en büyük örnek ve önderidir. Allah’ın selamı üzerine olsun.

Hz. Kâsım: İmam Hasan’ın oğlu ve İmam Hüseyin’in aziz yeğeni. Kerbelâ’da küçük yaşına rağmen büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra şehit düşmüştür. “Allah yolunda şehit olmak bana baldan da tatlıdır” şeklindeki unutulmaz söz ona aittir. Allah’ın selamı üzerine olsun.

Yezid: İslam ve Resulullah düşmanı Ebu Süfyan’ın ve ciğer yiyen Hind’in torunu, babasının layık halefi Muaviye’nin oğlu, Ayyaş, zinacı, kumarcı, şarapçı ve Allah, Peygamber ve Ehlibeyt dostlarının katili ve bilahare Kerbela faciasının baş mimarı. Allah’ın, Peygamberlerin, meleklerin ve bütün salih kulların laneti onun ve ecdadının ve sevenlerinin üzerine olsun.

Ömer b. Sa’d: Sa’d b. Vakkas’ın oğlu, Kerbela’da Yezid ordusunun baş komutanı. Allah’ın sonsuz laneti üzerine olsun.

Şimr b. Zilcevşen: Kerbelâ’da Yezit ordusunun komutanlarından ve Hz. İmam Hüseyin’in katili ve mübarek başını bedeninden ayıran alçak. Allah’ın sonsuz laneti ve kahr u gazabı üzerine olsun.

Muharrem orucu: Muharrem’in ilk üç gününü oruç tutmak sevaptır. Aşurâ gününü oruç tutmayı ise Ehlibeyt İmamları yasaklamış ve “Ümeyyeoğulları Hz. Hüseyin’in şehit ettikleri için bu günde şükür orucu tutmuşlardır; siz Ehlibeyt dostları onlara benzememek için bu günde oruç tutmayın” buyurmuşlardır.

Aşure çorbası ya da tatlısı: Uydurma ve batıl bir temele ve masala dayanan bir gelenek. Bunu uyduranlar da Aşurâ’da olup bitenleri unutturmak isteyen Ümeyyeoğulları’dır.