Hz. Fatıma’nın (s.a) Şehadeti

Bugün Hk. 3 Cemadiussani, İslam peygamberinin sevgili kızı Hz. Fatımai Zehra’nın (s.a) şehadet yıldönümü.

Hz. Fatıma Zehra’yı (s.a) Şehadet Yıl Dönümünde Anarken!
Bugün Hk. 3 Cemadiussani, İslam peygamberinin sevgili kızı Hz. Fatımai Zehra’nın (s.a) şehadet yıldönümü.
Hz. Fatıma (sa) bi’setin 2. yılının 20 Cemadiyessani gününde dünyaya geldi ve hicretin 11.yılında 3 Cemadiyessani gününde ise şehit oldu.
Sıddıka, Raziye, Merziyye, Zehra, Betül, Azra, Tahire ve Ummi Ebiha lakapları ile tanınan Hz. Fatıma (sa)’nın şanında Kuran Kerim’de bir çok ayet yer alıyor.
Alulbeyt  ailesi olarak iki dünya kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadet yıl dönümü münasebeti ile başta siz kıymetli ziyaretçilerimiz olmak üzere tüm ehlibeyt aşıklarına başsağlığı diliyoruz.
Hz. Fatımat’uz Zehra’nın Kısaca Hayatı
Ehl-i Sünnet alimleri çoğunlukla o Hazret’in Hz. Resulullah’ın bi’setinden beş yıl önce doğduğunu rivayet ederken, Ehl-i Beyt İmamları’ndan gelen hadislerde daha çok Hz. Fatıma’nın (a.s) bi’setin beşinci yılının cemadiyülâhır ayının yirmisinde cuma günü doğduğu belirtilmiştir. Ebu Basir’in naklettiği bir hadiste Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Fatıma (a.s)  Hz. Resulullah (s.a.a) kırk beş yaşında iken cemadiyülâhır ayının yirmisinde dünyaya geldi. Ömrünün ilk sekiz senesini babasıyla birlikte Mekke’de geçirdi. On sene de Medine’de babasıyla beraber kaldı. Babasının vefatından sonra ise, sadece yetmiş beş gün hayatta kaldı ve hicretin on birinci yılında cemaziyülâhırın üçünde dünyadan göçtü.
Hayr-ı Kesir Olması
Allah Teala, Hz. Peygamberini (s.a.a): “Sana bol hayır vereceğiz” buyurarak müjdelemişti. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.a), Allah’ın va’dinin kesin olduğunu ve bütün hayırların kaynağı olacak pak ve bereketli neslin kendisinden vücuda geleceğine emindi. Ancak kalp gözleri körleşen düşmanlar Resulullah’ın erkek evladının vefat ettiğini görünce, “Artık Muhammed’in soyunu devam ettirecek erkek evladı kalmamıştır; kendisinden sonra yolu da sönüp gider” şeklindeki söylentiler yaparak Hazret’i incitiyorlardı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak onlara  cevap olarak Kevser Suresini indirerek şöyle buyurdu: “Şüphesiz biz sana bol hayır (bereketli nesil) vermişiz. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.”
Evet Allah’ın bu vaadi, Hz. Fatıma’nın dünyaya gelmesiyle gerçekleşmiş, dünya ufukları onun veladet nuruyla aydınlanmış ve kadının ne kadar yüce bir makama ulaşabileceğini bütün âleme göstermek isteyen Allah Teala, Peygamberinin temiz soyunun, Hz. Fatıma’dan vücuda gelmesini takdir eylemişti.
Peygamber’in Yardımcısı
Hz. Fatıma çocukluk günlerinden itibaren Allah Resulü’nün hamisi olmaya çalışmış, o küçücük elleriyle düşmanların saldırıları karşısında babasına siper olmuş, babasının bütün hüzün ve kederlerinde onun en fedakâr ortağı olmuştur. Tarih o Hazret’in bu fedakârlıklarını iftiharla kaydetmiştir.
Bir gün müşriklerden biri, Resulullah (s.a.a)’ı sokakta görünce, Hazret’i incitmek için başına bir miktar çer-çöp ve pislik döktü. Âlemlere rahmet olan Resulullah (s.a.a) ona karşılık vermedi ve bir şey söylemeden bu hâliyle eve döndü. Hz. Fatıma (a.s) babasının bu vaziyetini görünce koşup derhal su getirdi, ağlar gözle babasının başını ve yüzünü yıkamaya başladı. Kızının bu üzgün vaziyetini gören Hz. Resulullah (s.a.a), ona teskinlik vermek amacıyla şöyle buyurdu: “Kızım ağlama! Mutmain ol ki, Allah (c.c) babanı düşmanların şerrinden koruyacak ve onlara galip kılacaktır.”
Yine bir gün Hz. Fatıma (a.s), Mescid-i Haram’da oturan bir grup kâfirin, babasının katli için komplo hazırladıklarını fark edince, ağlar bir gözle eve dönüp kâfirlerin aldığı kararı ve uygulamak istedikleri komployu babasına haber vermiş ve böylece babasını muhtemel tehlikeye karşı korumuştur.
Bir gün de Peygamber-i Ekrem’in Mescid-i Haram’da namaz kıldığı sırada müşriklerden bir grup, Hazret’le dalga geçip alay etmeğe başladılar. Bu esnada onlardan biri o çevrede yeni kesilmiş bir devenin rahmini alıp kan ve pisliği ile birlikte, secde hâlinde olan o Hazret’in sırtına attı. Orada hazır bulunan ve bu manzaraya şahit olan Fatıma (a.s) bu duruma çok üzüldü; ağlayarak Resulullah’ın yanına koştu ve devenin rahmini Hazret’in sırtından alıp uzak bir yere atarak Hazret’i onların bu saygısızlığına karşı korumaya başladı. Bu arada bu büyük saygısızlığa maruz kalan Hz. Resulullah’ın (s.a.a) namazını bitirdikten sonra o insanlara beddua ettiği rivayet edilmiştir.
Fatıma (a.s) böylece küçük yaşlarından itibaren bu çeşit hadiseleri görüp babasının yardımına koşuyor, bir annenin yavrusunu savunduğu gibi Hazret’i savunuyor ve babası için adeta annelik yapıyordu. İşte bundan dolayı Resulullah (s.a.a) ona, “Ümmü Ebîha” (Babasının annesi) lakabını vermişti.
Hz. Fatıma (sa) hicretten sonra İmam Ali ile evlendi ve Hasan, Hüseyin ve Zeynep adında çocukları oldu O hazret babasının vefatına kadar Onun yanında ve yakınındaydı babası ile çeşitli savaşlara gitmiş,diğer müslümanlar gibi ve onlardan daha fazla islamın zaferi için çalılmıştır. Ama Resulullah (s.a.a)’ın vefatından sonra bazı sahabenin Ehlibeyt’e karşı tutumu deyişmiş kendi çıkarları uğruna O hazrete çeşitli sıkıntılar yaratmışlardır.
Vefat
Peygamber’in kendinden sonra hayatta kalan tek çocuğu Hz. Fatıma hicri 11.yılda Peygamber’in vefatından bir rivayete göre 45 gün ve diğer bir rivayete göre 6 ay sonra vefat etmiştir. Allah’ın, nebilerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin selamı O’nun üzerine olsun.
Hz. Fatımatü’z- Zehra’nın (s.a) Şehadet Anları
Fatimet’üz-Zehra’nın Vasiyeti, Şahadeti, Guslünün, Namazının ve Mezarının Keyfiyeti, Hz. Ali’nin Fatıma’nın Şehadetinde Söylediği Sözleri, Mezarının Ve Ziyaretinin Fazileti
Birinci Hadis:
Bir rivayette şöyle geçer: “Fatıma selamullahi aleyha, son anlarında Hz. Ali aleyh’is selam’ı çağırdı ve şöyle buyurdu:
“Kalbimdeki şeyleri sana vasiyet ediyorum”
Ali aleyh’is selam şöyle buyurdu: “Her istediğini vasiyet et, buyruklarınla amel edeceğim.” Sonra şöyle buyurdu:
“Ve senin isteğini kendi isteğime tercih ediyorum.”
Fatıma selamullahi aleyha da ona dua ettiler:
“Ey Resulullah’ın amca oğlu, Allah sana benim hakkımda en iyi mükafatı versin.”
Daha sonra Hz. Fatıma şöyle buyurdu: “Birinci tavsiyem, benden sonra Emame’yi kendine eş seçmendir, çünkü o evlatlarıma karşı benim gibidir ve de erkek kadınsız olamaz.
Daha sonra şöyle devam ettiler: “Sana vasiyet ediyorum ki, hakkımı gasp edip bana zulmeden o kimselerden hiç birisi cenazeme gelmesin; çünkü onlar benim ve Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in düşmanlarıdırlar. Onlara ve onları izleyenlerden hiçbirine benim cenazeme namaz kılmasına izin verme; beni geceleyin, gözlerin uykuya daldığı bir zamanda defnet.”[1]
İkinci Hadis:
İbn-i Abbas’ın hadisinde şöyle geçer: “Ali aleyh’is selam Fatıma selamullahi aleyha’nın vefatından sonra onun başının ucunda bir vasiyetname gördü. İçeriği şundan ibaretti:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in kızı Fatıma’nın vasiyetidir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi ve alih O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederek vasiyet etmektedir. Cennet ve cehennem haktır ve şüphesiz kıyamet günü gelecektir, Allah muhakkak kabirlerdekileri diriltecektir.
Ey Ali! Ben Muhammed sallallahu aleyhi ve alih’in kızı Fatıma’yım ki dünyada ve ahirette senin olmam için beni sana nikahlayan Allah’tır. Sen bana başkalarından daha layıksın; beni geceleyin hanutla, guslet ve kefenle. Geceleyin namazımı kıl ve defnet, kimseye de haber verme. Seni ve evlatlarımı Allah’a ısmarlıyor ve, kıyamete kadar selamlıyorum.”[2]
Üçüncü Hadis:
İmam Seccad, babası İmam Hüseyin aleyhim’us selam’dan şöyle nakleder:
“Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in kızı Fatıma selamullahi aleyha hastalandığında rahatsızlığını gizli tutması ve kimseye söylememesi için Ali bin Ebu Talib aleyh’is selam’a vasiyette bulundu. Hazret aynısını yaptı ve Fatıma selamullahi aleyha’nın buyurduğu gibi gizlice onun bakıcılığını üstlendi. Esma binti Amis rahmetullahi aleyha da ona yardım ediyordu.
O Hazret’in ölümü yaklaştığında Emir’el Müminin aleyh’is selam’a cenaze hazırlıklarını bizzat yapmasını vasiyet etti.
“… ve onu geceleyin defnedip mezarını gizli tutsun.”
Emir’el Müminin aleyh’is selam da onun cenaze hazırlıklarını bizzat üstlendi, sonra toprağa verdi ve mezarını gizli tuttu …[3]
Açıklama:
Bu bölümün rivayetlerine, Muhacir ve Ensar kadınlarıyla yaptığı konuşmalarına[4] ve vasiyetnamesinde işaret edilen diğer buyruklarına dikkat edildiğinde, acaba Fatıma selamullahi aleyha’nın ağlamasının ve Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’in vefatından kendi vefatına kadar yaptığı işlerinin sırf babalarını kaybetmelerinden -ki beşeriyet alemin gerekliğindendir- ve çok duygusal oluşundan kaynaklandığını söyleyebilir miyiz? Haşa ve asla, çünkü eğer biri böyle hükmederse, gerçekten Fatıma selamullahi aleyha’yı tanımamıştır.
Hazret’in ağlayıp rahatsızlığını izhar etmesi, aslında tevella ve teberranın izharıydı ve İslam’ı asıl yolundan saptıran ve babalarının bütün zahmetlerini, hatta bütün ilahi hükümleri ve Kur’an’ı oyun sayan kimselere karşı başlattığı soğuk bir savaşıydı.
Emir’el Müminin aleyh’is selam’ın Müslümanların hilafet yolundan sapmalarına karsı gösterdiği çaba hakkında, bazı kötü zanlı kimseler, “mevki ve makam arzu ettiğinden dolayı yaptı” diyerek iftirada bulunmuşsa da, hiç kimse Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih’in kızının –Peygamber’in Fatıma hakkında buyurduğu bir çok sözden sonra- mevki ve makam arzu etmekle ve dünya sevgisiyle suçlamamıştır. Öyle ki Peygamber şöyle buyurmuşlardı:
“Fatıma vücudumun bir parçasıdır ve ben ondanım, her kim onu incitirse, beni incitmiştir.”[5]
Bundan dolayı o Hazret’in Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in vefatından sonra yaptıkları işlerin asıl mihveri -yani Mescid-i Nebevi’deki cüretli konuşması, Muhacir ve Ensar kadınlarına delil göstermesi ve sonunda vefat edeceği anda yaptığı vasiyetleri- bu manayı ifade etmektedir. Bu da, Hz. Zehra selamullahi aleyha’nın diğer faziletlerine artı bir fazilettir.
Bu bölümün ikinci hadisinde ve o Hazret’in vasiyetnamesinde geçen “kimseye bildirme” sözleri, İslam düşmanlarından teberride bulunduğunu belirtmek içindir. “Evlatlarımı kıyamete kadar selamlıyorum” cümlesi de, Ali’ye ve Masum evlatlarına aleyhim’us selam izhar edilen tevelladır ve onların hakkaniyetinin bir göstergesidir. Bununla birlikte ileride bu tür durumlarda İslam düşmanları ve İslam dostlarına karşı nasıl davranmamız gerektiğini öğretmektedir: Eğer mümkün ise evladı Eba Abdillah’il-Hüseyin aleyh’is selam gibi sıcak savaş; eğer mümkün değilse o zaman da kendisinin ve diğer Masum evlatlarının aleyhim’us selam yaptığı gibi, soğuk savaş başlatılmalıdır ve bu hususta bir an bile gevşeklik etmek veya durmak caiz değildir.
1408. H. K. yılının Aşura gecesi olan bu gece, bu satırları yazarken, Mekke-i Münevvere’deki Beytullah’il-Haram hacılarının kafirlere karşı yaptıkları soğuk savaşlarında, Suudi uşakları tarafından mazlum bir şekilde şehit edilmesinin üzerinden otuzüç gün geçmektedir. Suçları, Baas işgalcilerine sekiz yıl yardım etmiş, İran şehirlerini yerle bir etmiş, bir çok insanı yaralı ve yetim bırakmış kimselerden yaptıkları tüm şikayetler faydasız kalınca beraat ettiklerini izhar etmeleriydi.
Eğer Müslümanlar ilahi sığınak olan bu evde [Beyt’ül-Haram] kendi mazlumiyetini feryat edip tüm dünyaya duyuramayacaklarsa, başka nerede adalet dileyerek feryat edebilirler?
Çoğu İranlı yüzlerce şehit ve yaralı mazlum hacının yere serildiği bu büyük musibette Müslümanlar iki, hatta üç matemi bir arada yaşadılar: Birincisi, Allah’ın güvenli haremine hürmetsizlik; ikincisi, Allah hacılarının vahşice katledilmesi; üçüncüsü de şehitlerin efendisi olan Seyyid’üş-Şüheda Eba Abdillah’il-Hüseyin aleyh’is selam’ın matemi.
“Allah’ım! Onları lanetle ve onları aziz ve muktedir bir şekilde yakalayıver, muhakkak sen aziz ve kahharsın.”

Fatimet-Üz Zehra selamullahi aleyha’nın Şahadeti ve Onun Guslünün, Namazının ve Mezarının Keyfiyeti
Birinci Hadis:
Hammad bin İsa şöyle diyor: İmam Sadık, babası İmam Musa Kazım aleyhim’us selam’dan şöyle nakletmiştir: Cabir bin Abdullah şöyle dedi: “Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in vefat etmeden üç gün önce, Ali bin Ebu Talib aleyh’is selam’a şöyle buyurduğunu duydum:
“Selam sana ey iki reyhanın [iki güzel kokan gülümün] babası! O ikisini dünyada sana ısmarlıyorum, çok yakında senin iki sütunun çökecektir. Benden sonra yerimi dolduran Allah’tır [ben yoksam Allah vardır].”
Resulullah sallallahu aleyhi ve alih dünyadan göç ettiğinde, Ali aleyh’is selam şöyle buyurdu: “Bu, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in buyurduğu iki sütundan biriydi.” Ve Fatıma selamullahi aleyha vefat ettiğinde, ise şöyle buyurdu: “Bu, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in haber verdiği ikinci sütundur”[6]
İkinci Hadis:
Veheb bin Münebbih’in İbn-i Abbas’tan naklettiği hadiste şöyle geçer: “Hasan ve Hüseyin aleyhim’us selam mescitte bulunan babası Ali aleyh’is selam’a [Fatıma selamullahi aleyha’nın ölüm haberi [ni] verince Hazret bayıldı, üzerine su serptiler, kendine geldi. Daha sonra Hasan ve Hüseyin’i yanlarına alarak Fatıma selamullahi aleyha’nın evine götürdü…”[7]

Üçüncü Hadis:
Ebu Basir şöyle diyor: “İmam Sadık aleyh’is selam şöyle buyurdu:
“Fatıma’nın ölümüne sebep olan şey, Ömer’in kölesi Kunfuz’un, efendisinin emri üzere kılıcın kınıyla Fatıma’ya vurmasıydı ve neticede çocuğu Muhsin düştü ve bunun etkisinden çok şiddetli bir şekilde hastalandı…”[8]
Dördüncü Hadis:
Abdullah bin Hasan babası İmam Hasan aleyh’is selam’dan, o da ceddi Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’ten şöyle buyurduğunu nakleder: “Resulullah’ın kızı Fatıma selamullahi aleyha ölüm anında keskin bir bakışla baktıktan sonra şöyle buyurdu:
“Selam Cebrail’e, selam Resulullah’a. Allah’ım! Beni Resulü’ne kavuştur. Allah’ım! Beni rıdvanına, kendi komşuluğuna ve kendi yurdun olan selam yurduna al.”
Daha sonra “Benim gördüğümü görebiliyor musunuz?” diye sordu. “Gördüğünüz nedir?” diye arz edilince de şöyle buyurdu:
“Bu gökyüzü topluluklarıdır, bu Cebrail’dir ve bu Allah’ın Resulü’dür ki şöyle buyuruyor: Ey canım kızım! Hadi gel! Önündeki senin için daha hayırlıdır.”[9]
Beşinci Hadis:
Mufazzal şöyle diyor: “İmam Sadık aleyh’is selam’a şöyle arz ettim: “Canım sana feda olsun, Fatıma selamullahi aleyha’yı kim gusletti?” Buyurdular:
“O [gusleden] Emir’el Müminin aleyh’is selam idi [bu hak ona aitti].”
Mufazzal şöyle diyor: “Sanki bu iş bana ağır geldi.”
Hazret buyurdular: “Sanırım bu söz sana ağır geldi!”
Dedim: “Evet öyledir, canım sana feda olsun.” Buyurdular: “Sana ağır gelmesin. Fatıma sıddıkadır ve onu sıddıktan başka biri gusledemez. Yoksa Meryem’i İsa aleyh’is selam’dan başkasının gusletmediğini bilmez misin?!”[10]
Altıncı Hadis:
İmam Cafer Sadık aleyh’is selam’dan gelen bir hadiste şöyle geçer: “Fatimet’üz-Zehra selamullahi aleyha Ali aleyh’is selam’a arz etti: “Meleklerin bana resmini çizdikleri tabutu yap.”
Ali aleyh’is selam şöyle buyurdu: “Bana onu nasıl tasvir ettiklerini gösterir misin?” O da Ali aleyh’is selam’a tıpkı meleklerin vasfedip söyledikleri şeyleri aktardı.” [11]
Yedinci Hadis:
Ebi Abdurrahman Hezza şöyle diyor: “İmam Sadık aleyh’is selam buyurdular:
“İslam’da bilinen ilk tabut Fatıma selamullahi aleyha’nın tabutuydu.”
Zehra selamullahi aleyha hastalandığında –ki o hal üzere vefat etti- Esma’ya şöyle buyurdu:
“Zayıflamışım ve bedenimde et kalmamıştır, acaba beni örtecek bir şey bulamaz mısın?”
Esma arz etti: “Habeşistan’da bulunduğum zaman bir şey görmüştüm, size ona benzer bir şey yapayım mı?”
Bunun üzerine Esma tabuta benzer bir şey yaptı ve Hazret selamullahi aleyha [ona] şöyle buyurdu:
“Bana buna benzer bir şey yap ve beni ört. Allah seni cehennem ateşinden korusun.”[12]
Bu rivayete benzer başka bir hadiste şöyle buyurduğu geçer: “Ne de güzelmiş bu, böylece kadın mı erkek mi anlaşılmayacaktır!”[13]
Sekizinci Hadis:
Veheb bin Münebbih İbn-i Abbas’tan şöyle naklediyor: “Gece karanlığı her tarafı kuşatınca, Ali aleyh’is selam o Hazret’i gusletti ve bir tahta üzerine koyup İmam Hasan aleyh’is selam’a şöyle buyurdu: “Ebu Zerr’e haber ver.” Hasan aleyh’is selam kendisine buyrulanı yaptı, daha sonra Ali aleyh’is selam ve Ebu Zerr onu musallaya götürdüler. Ali aleyh’is selam ona cenaze namazı kıldı. Sonra da iki rekat namaz kıldı ve ellerini göğe doğru kaldırarak şöyle buyurdu:
“Bu, kendisini karanlıklardan nura çıkardığın Peygamberi’nin kızı Fatıma’dır.” O anda yeryüzü bir kilometre kare miktarınca [Fatıma selamullahi aleyha’nın nurundan] aydınlandı.”
Onu toprağa vermek istediklerinde ise, aniden o bölgenin bir tarafından şöyle bir ses işittiler:
“Bana doğru gelin, bana doğru gelin. Fatıma selamullahi aleyha’nın mezarı benden seçilmiştir (veya Fatıma selamullahi aleyha’nın toprağı benden alınmıştır).”
Baktıklarında, hazır bir mezar gördüler, tabutu o tarafa götürdüler ve Fatıma selamullahi aleyha’yı oraya gömdüler. Ali aleyh’is selam mezarın kenarına oturdu ve şöyle buyurdu:
“Ey toprak, emanetimi sana ısmarlıyorum. Bu, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in kızıdır.
O anda yerden bir ses geldi:
“Ey Ali! Ben ona karşı senden daha iyi davranacağım, dön ve üzülme.”
Hazret mezarı kapayıp yerle aynı seviyede düz hale getirdi ve geri döndü.
“Bu yüzden kıyamete kadar onun kabrinin nerede olduğu bilinmeyecektir.”[14]
Açıklama:
Ölümlerinden sonra veya hayatlarında, Masumlar’da görünen yeryüzünün aydınlanması ve buna benzer kerametler onların basit ve küçük işlerindendir. Ve bunları açıklamaya gerek yoktur. Bereketli ömürlerinin tamamı bunun gibi kerametlerle ve sıra dışı olaylarla doludur.
Ve bu hadiste belki kastedilen kıyamet, küçük kıyamettir, yani Allah’ın büyük velisinin (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) kıyamı olabilir.
Dokuzuncu Hadis:
Bir rivayette Ali aleyh’is selam’ın şöyle buyurduğu geçer: “Yeryüzü yedi kişi için yaratılmıştır ve onların vasıtasıyla insanlara rızk verilmekte, yağmur yağmakta ve onlara [Allah’ın] yardımı ulaşmaktadır. Onlar, Ebuzer, Selman, Mikdad, Ammar, Huzeyfe ve Abdullah bin Mesud’dan ibarettirler. Ve ben onların İmamlarıyım, onlarsa, Fatıma selamullahi aleyha’nın cenazesine namaz kılan kimselerdir.”[15]
Açıklama:
Bu bölümün rivayetlerinde o hanımın yüce makamına ve manevi faziletlerine işaret eden bazı noktalar şunlardan ibarettir:
1. Birinci hadisteki “iki rüknün” cümlesi.
2. İkinci hadisteki “bayıldılar” cümlesi.
3. Üçüncü hadiste o Hazret’in şehadeti.
4. Dördüncü hadisteki Cebrail’in ve Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in selamlarını müşahede etmesi.
5. Beşinci hadisteki sıddıkın sıddık tarafından toprağa verilmesi.
6. Altıncı hadisteki o Hazret’in meleklerin tasvir ettikleri bir tabut görmesi.
7. Yedinci hadisteki, gece götürülmesine rağmen o Hazret’in zayıf olan bedeninin görünmemesine verdiği önem.
8. Sekizinci hadisteki yerin aydınlanması, konuşması, yumuşak davranacağını vaat etmesi ve kabrin hazır oluşu.
9. Dokuzuncu hadisteki yaratılanların en hayırlılarının onun cenaze namazını kılmaları.
Başka hadislerde bu manalara benzer başka cümleler de olabilir, ama biz bu bölümde bu kadarıyla yetiniyoruz.
Emir’el Müminin aleyh’is selam’ın Fatimet’üz-Zehra selamullahi aleyha’nın Mateminde Söylediği Sözleri
Birinci Hadis:
Ali bin Hurmuzani, Eba Abdillah’il-Hüseyin ibn-i Ali aleyhim’us selam’dan şöyle nakleder: “Fatıma selamullahi aleyha vefat ettiğinde Emir’el Müminin aleyh’is selam onu toprağa verdi ve mezarına bir alamet bırakmadı, daha sonra kalktı.
“Ve yüzünü Resulullah’ın kabrine doğru çevirdi ve şöyle arz etti:
a) “Selam sana benden ve selam sana ziyaretine gelip civarında konaklayan kızından, ey Resulullah! Onun senin yanına bu kadar çabuk inip sana kavuşmasını Allah istedi.
Ey Resulullah! Seçilmiş kızından ayrıldığımdan dolayı sabrım azaldı, kadınların efendisinin uzaklığından direncim ve kudretim kalmadı. Ancak senin ayrılığına sabretmek sabretme yeridir [yani daha ağır olan senden uzak olma musibetine sabrettim, bu musibete de sabredeceğim]; çünkü ben kendim seni kabrine yatırdım; pak ruhun, boğazımla göğsüm arasında kabzedildi.”[16]
Açıklama:
Hz. Ali aleyh’is selam’ın beyanlarının bir kısmı bunlardı. Şimdi okuyucuların dikkatini daha önemli ayrıntılara çekmek için bazı bilgiler aktarmak istiyoruz:
1.”Ve yüzünü … çevirdi” ve “civarında konaklayan”, ifadeleri, Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın Peygamber-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih’in mezarı kenarına defnedildiğinin bir göstergesidir. Ali aleyh’is selam’ın yüzünü çevirerek Peygamber sallallahu aleyhi ve alih ile konuşması -yirmi yedinci bölümde yer alan birinci ve ikinci rivayette işaret edileceği gibi- o Hazret’in kabrinin Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in kabriyle minberi arasında bulunduğu görüşünü güçlendirmektedir.
2. İhtimalen “Selam sana benden” ve “selam olsun sana … kızından” cümlelerinden kast edilen şey, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e ezelde yapılan akdin yenilenmesidir. Aksi taktirde selam vermek için kendi tarafından verilen birinci selam yeterli sayılır ve Hz. Zehra selamullahi aleyha tarafından selam söylemesi anlamsız olurdu. Çünkü onun kendisi Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in yanına varmış ve kendi tarafından babasını selamlamaktadır. Böylece Hz. Ali aleyh’is selam onun adına selam vermesine gerek kalmamaktadır.
Genel olarak bu Masumlar’a her nerede selam ve salavat gönderilirse, aslında Allah’ın onların velayeti ve risaleti için ezelde aldığı “misak”ın (ahitleşmenin) yenilenmesi anlamını taşımaktadır. Burada da Hazret güya kendisi ve Hz. Zehra selamullahi aleyha tarafından Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e izhar ettiği selamla, bu manaya işaret etmektedir. Hz. Musa bin Cafer aleyh’is selam’dan gelen bir hadiste İmam Sadık aleyh’is selam’ın şöyle buyurduğu geçer:
“Her kim Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’e ve onun Ehl-i Beyti’ne salavat gönderirse, manası şudur: “Ben, Allah’ın buyurduğu, “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? dediler: Evet.”[17] diye ifade edilen ezeli akdinde vefalıyım.” [18]
3. “Allah istedi” cümlesi, Hz. Zehra selamullahi aleyha’nın Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e kavuşmasının Allah’ın seçimiyle olduğunu göstermektedir ve ne de güzel bir seçimdir; çünkü evvela bu Allah’ın seçimiyledir, ikinci olarak da Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e kavuşmuş olmasıdır.
4. “Ey Resulullah! Seçilmiş kızından ayrıldığımdan dolayı sabrım azaldı.” cümlesi Hz. Zehra selamullahi aleyha’nın seçkinliğine, alemdeki kadınların efendiliğine ve de Hz. Ali aleyh’is selam’ın uğradığı büyük musibetine işaret etmektedir. Aslında buyurmak istediği şey şudur: “Ey Resulullah! Zorluklara sabırlı olduğum halde artık sabrım, dayanamayacak kadar azaldı. Kaybettiğim bir eşten dolayı değil, bilakis Fatıma’yı bizzat Allah’ın seçtiğinden ve alemdeki kadınların efendisi olduğundandır. Onun uzaklığına nasıl dayanırım ben? Ama ne yapmalı? Nitekim senin; Hamza, İbrahim, Hatice ve diğer sevdiğin kimselere gösterdiğin sabır gibi, ben de sabrederek sana uymalıyım, ey Resulullah!”
Veya: “Ben senin gibi birinin uzaklığına ve ayrılığına dayandım ve seni kendi ellerimle toprağa verdim, senin pak ruhun boğazımla göğsüm arasında kabzedildi. Adeta benim canım alınıyordu. Bu duruma sabrettikten sonra, Fatıma selamullahi aleyha’nın ayrılığına nasıl sabretmem ben?
b) “Evet, Allah’ın kitabındadır benim için en güzel kabuldür (tesellidir) “Allah’tanız ve Ona döneceğiz.”[19] (ayeti). Andolsun ki emanet çevrilmiş; rehin, alınmış ve Zehra kapılarak alınmıştır. Yer ve gökyüzü ne de çirkindir, ya Resulullah!”[20]
Açıklama:
Bu bölümde musibeti en iyi tarzda kabul ettiğine dair kendini teselli etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Allah’tanız ve O’na döneceğiz” Daha sonra şöyle buyuruyor: “Fatıma selamullahi aleyha, geçici olarak bana verilmiş bir emanetti ve ben onu sahibine geri verdim. Ama aynı anda musibetini ve onun verdiği şiddetli rahatsızlığını şöyle beyan eder: “Başkaların gözlerinde güzel görünen yer ve mavi gök yüzü, benim gözümde ne de çirkindir.” Yani Fatıma selamullahi aleyha olduğunda onun sevgisinden dolayı her şey iyi ve güzel görünürdü, ama ondan sonra gözüme hiç bir şey güzel görünmemektedir.”
Bu yüzden devamında şöyle buyurur:
c) “Artık hüznüm sonsuzdur, sensiz gecelerim uykusuz. Allah bana senin kaldığın evi seçinceye kadar da ayrılığının verdiği üzüntü gönlümden çıkacak gibi değildir. Kalbimin yarası iltihaplanmış, üzüntüm ise gittikçe çoğalan bir üzüntü. Ne de çabuk aramıza ayrılık düştü! Şikayetim Allah’adır benim.”[21]
Açıklama:
Evet, aşk ve sevgisi Allah sevgisi sayılan aşık bir kimsenin hali böyledir ve de şöyle buyurmaktadır: “Hüznüm ve kederim artık sonsuzdur, Fatıma’sız gecelerim uykusuz geçmektedir, onun ayrılık hüznü gönlümden çıkacak bir hüzün değildir. Bilakis Allah bana, senin bulunduğun yurtta yer verinceye kadar daima bu kederle yaşayacağım ey Resulullah! Gönlümün yarası derin bir yaradır, hüznüm şiddetlenmiş bir hüzündür. Ne de çabuk benimle Fatıma arasına ayrılık düştü ve de şikayetim Allah’adır.”
“Gam ve kederimi yalnız Allah’a şikayet ederim.”[22]
Acaba takva örneği olan ve Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’in vefatından sonra bütün o zorluluklara sabredip mukavemet gösteren Fatimet’üz-Zehra selamullahi aleyha’nın, bu tür sözler beyan etmesi, yüce makamının bir göstergesi değil midir? Allah’ın zatında memsus[23] olan Ali aleyh’is selam gibi biri şikayette bulunup “sabrım ve dayanma gücüm kalmamıştır” buyurması ve masum tarafından söylenen bu sözün abartılı sayılması mümkün müdür? Asla, bilakis bu sözler o hanımın manevi makamının göstergesidir ki vefatında Emir’el Müminin aleyh’is selam gibi bir şahsiyet feryat etmiş ve Allah’a sığınmıştır.
d) [Ey Resulullah!] Ümmetinin kendilerine zulüm etmede nasıl birbirine yardımlaştıklarını kızın sana haber verecektir, [bana musibetlerini anlatmadığı için]ondan sor ve bunu ısrarla yap ki içinde sakladığı ve söylemediği dertlerini sana söylesin. Ve o şöyle diyecektir: Allah hükmedecektir, Allah hükmedenlerin en hayırlısıdır.”[24]
Açıklama:
Emir’el Müminin aleyh’is selam’ın bu sözleriyle neyi açıklamak istediğini bilemiyorum, acaba şöyle şikayet mi etmektedir: “Ey Resulullah! Ümmetin, Fatıma selamullahi aleyha hakkında, buyurduklarını yerine getirmedikleri gibi onun tam aksine amel ettiler.”
Ya da şunu mu buyurmak istemiştir: “Ümmetin biricik yadigârına zulüm edip kaburgasını kırdılar ve ona zulmedip hakkını –yani Fedek’i- gasp ettiler.”
Şunu da beyan etmek istemiş olabilir: “Fatıma selamullahi aleyha dertlerini ve musibetlerini bana dahi söylemedi. Ve bunu, benim durumumu dikkate aldığından, ya da (tıpkı Hz. Ali’nin bu önemli meselede kendi hakkını feda ettiği gibi) Müslümanların vahdetini korumak ve dinden dönmelerini engellemek için yaptı.[25] Şimdi Fatıma selamullahi aleyha sana bunların hepsini söyleyecektir.”
Her haliyle Ali aleyh’is selam’ın Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e bu tür dert dolusu şikayette bulunması bizzat o yüce hanımın azametine delalet eder ve sahip olduğu o büyük makamın apaçık göstergesidir. Ali aleyh’is selam kederli bir kalple o Hazret’in yaşadığı sıkıntıları Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e şöyle arz etmektedir:
e) “İkinize de veda eden kimsenin selamıyla selam olsun, sıkılıp rahatsız olan kimsenin selamıyla değil. Sizden ayrılıyorsam, kınanacağımdan değildir ve kalırsam, bu da Allah’ın sabredenlere vaat ettiğine ümitsiz olduğumdan da değildir. Ah, ah! Sabır daha mübarek ve daha güzeldir. Eğer bu mekanda düşmanların tasallutu olmasaydı, burada kalıp ikamet etmeyi, evladını kaybetmiş kadının dert yanması gibi bu büyük musibet karşısında feryat edip inlemeyi kendime görev sayardım.”[26]
Açıklama:
Bu sözler de Ali aleyh’is selam’ın yürek acısını, Fatıma selamullahi aleyha’dan ve Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’ten uzak olmanın verdiği şiddetli bir hasreti beyan eden sözlerdir ve şöyle buyurmaktadır: “Saygı değer olan ikinizden selam vererek ayrılıyorum, ama bu ayrılık rahatsız olup bir daha dönmeyecek veya sizin kenarınızda durmaktan sıkılmış bir kimsenin ayrılığı gibi değil. Asla, öyleyse eğer gidiyorsam, sıkıldığımdan değildir ve mezar başında kalıyorsam da, Allah’ın sabredenlere vaat ettiği ecirden ümitsiz olduğumdan değildir.
Ah, ah! Sabır daha güzel ve daha mübarektir. Eğer düşmanların bu mekanda istilaları olmasaydı, daima burada ikamet etmeyi kendime görev bilirdim. Nitekim bir kadının evladını kaybettiğinde feryat ettiği gibi bu büyük musibetlerden dert yanıp feryat ederdim.
Allah, sabredenler hakkında şöyle buyuruyor:
“Sabredenleri müjdele, onlar ki musibete uğradılar mı şöyle derler: Allah’tanız ve Ona döneceğiz. Allah’ın salavatı, lütfü ve rahmeti onlaradır ve onlardır hidayet olanlar.”[27]
f) “Ey Resulullah! Hatıran eskimediği ve buyruğun uzaklaşmadığı halde hakkı gasp edilmiş, mirasından men edilmiş olan kızını Allah’ın huzurunda gizli olarak toprağa vermekteyim. Allah’adır şikayetim ve en güzel başsağlığı sanadır. Allah’ın salatı sana olsun, selamı ve rıdvanı ona.”[28]
Açıklama:
Bu bölümde yüzünü Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’e çevirmiş, şöyle buyuruyor: “Ey Allah’ın Resulü! Hak Teala’nın huzurunda kızın gizlice toprağa verilmektedir. Hakkı gasp edilip mirasından mahrum edilmektedir. Bunlar, senin onun hakkında buyurduklarından [veya vefatından] uzun bir zaman geçmediği ve hatıran ümmet içinde henüz unutulmadığı bir halde olmaktadır. Ey sevgili Peygamber! Allah’a şikayet eder ve en iyi başsağlığını sana dilerim.” Veya, “Senin matemin, benim bu musibetime en iyi başsağlığıdır. [Ey Resulullah!]Allah’ın rahmeti senin ve selamı Fatıma’nın üzerine olsun.
Aslında Hazret bu cümlelerle şunu demek istemektedir: Bu kadar musibetin varlığını Allah görüp bildiği için, musibetlerim hakkındaki şikayetim de sadece Ona’dır. Nitekim şöyle buyuruyor:
“Hüznümü ve kederimi yalnız Allah’a şikayet ederim.”[29]
İkinci Hadis:
Ali b. Ahmed Asimi, Musa b. Cafer’den ve o da babalarından şöyle nakletmektedir: “Fatıma vefat edince, Hz. Ali aleyh’is selam onun mateminde şöyle buyurdu:
“Her iki dostun bir araya gelişinde ayrılık vardır
Ölümden başka, tüm ayrılıklar sonuçta azdır
Birbiri ardınca dostları kaybetmek,
Dostluğun uzun sürmeyeceğine delildir.
Yakında benden yüz çevirecek, sevgimi unutacaksın,
Benden sonra dost için bir dost çıkacaktır.”
Açıklama:
Hz. Ali aleyh’is selam’ın Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın mateminde söylediği sözlerin bir kısmı bunlardır. O Hazret’den, çoğu birinci hadisteki sözlere benzer nâzım ve nesir şeklinde söylenmiş başka sözler de nakledilmiştir. O iki ulunun yüce makamına dikkat edildiğinde, acaba bu ifadelerin normal ve insanlık gereği sözler olduğunu diyebilir miyiz? Asla, aksine her biri, bir şekilde Fatıma selamullahi aleyha’nın yüce makamını açıklamaktadır.

Fatimet’üz-Zehra selamullahi aleyha’nın Mezarının ve Ziyaretinin Fazileti
Birinci Hadis:
İmam Sadık aleyh’is selam şöyle buyuruyor: “Resulullah sallallahu aleyhi ve alih buyurdular:
“Kabrim ve minberim arasında cennet bahçelerinden bir bahçe vardır ve minberim, cennet kapılarından bir kapı ağzındadır.”
Daha sonra İmam Sadık aleyh’is selam şöyle buyurdu:
“Çünkü Fatıma selamullahi aleyha’nın mezarı, onun [Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in] kabri ve minberi arasındadır; onun mezarı cennet bahçelerinden bir bahçedir ve o kabre doğru cennet kapılarından bir kapı açılmıştır.”
Açıklama:
İmam Sadık aleyh’is selam bu rivayetteki “ravze” ve “tur’e” kelimelerin zahirdeki manalarını açıklamıştır, ama onun hakiki manası nedir?
Bu ifadeden kast edilen şey, o mekanın azametinin Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih’in ve Fatıma selamullahi aleyha’nın manevi azametinden kaynaklanmış olması mümkündür.
Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın manevi ve batıni azametinden de olabilir; çünkü o Hazret ve evlatları ümmetin cennete gitmesine sebep olmaktadır. Aslında Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih vesilesiyle cennet elde edilir, Fatıma selamullahi aleyha ve evlatları o cennete varma yoludur ve o cennetin kapıları eşi (Ali aleyh’is selam) vesilesiyle açılmaktadır.
Zahirde de öyledir, çünkü Ali aleyh’is selam olmasaydı, Fatıma selamullahi aleyha’ya uygun eş bulunmazdı, o Hazretler’in ikisi olmasaydı, Masum İmamlar aleyh’is selam olmazdı ve eğer onlar olmasaydı, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’ten bir eser kalmazdı ve dolayısıyla kimse cennet yolunu bulamazdı.
Bu rivayetin manasıyla ilgili başka bir ihtimal de şudur: Fatıma selamullahi aleyha’nın 29. bölümde ondan söz edilecek olan şefaat makamı kast edilmiş olabilir.
İkinci Hadis:
Yunus bin Yakub şöyle diyor: “İmam Sadık aleyh’is selam’a şöyle arz ettim: “Fatıma selamullahi aleyha’nın evinde namaz kılmak mı daha faziletlidir, yoksa ravzesinde?” İmam şöyle buyurdu:
“Fatıma’nın evinde.”[30]
Başka bir rivayette de şöyle geçer: “İmam Rıza aleyh’is selam’a Fatıma selamullahi aleyha’nın mezarı hakkında sorulduğunda Hazret şöyle buyurdu: “Evinde defnedildi ve Ümeyye oğulları, mescidini genişlettiklerinden dolayı, Fatıma’nın evi mescidin içinde kaldı. [31]
Üçüncü Hadis:
İmam Cafer Sadık, babası İmam Bakır aleyhim’us selam’dan o da Cabir bin Abdullah’tan şöyle nakletmiştir: “Resulullah sallallahu aleyhi ve alih Fatıma selamullahi aleyha’nın ziyaretinin fazileti hakkında şöyle buyurdu:
“Her kim vefatımdan sonra beni ziyaret ederse, beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir. Her kim Fatıma’yı ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş gibidir. Ve her kim Ali bin Ebu Talib’i ziyaret ederse, Fatıma’yı ziyaret etmiş gibidir…”[32]
Dördüncü Hadis:
Arizî şöyle diyor: “İmam Bakır aleyh’is selam bir gün bize şöyle buyurdu: “Eğer büyük annen Fatıma selamullahi aleyha’nın kabrinin yanına gidersen, şöyle de:
“Ey Allah’ın daha yaratmadan (maddi yaratılışından) önce imtihan ettiği ve sabırlı bulduğu, sınanmış hanım! Biz seni sevenlerden olduğumuzu biliriz ve (Allah katındaki azametine) inanırız, değerli babana ve vasisine gelmiş olan bütün musibetlere karşı da sabredenleriz. O halde seni doğrulamış isek, senden bizi bu doğrulama karşısında değerli babana ve vasisine kavuşturmanı dileriz ki senin velayetinle gerçekten arındığımızı kendimize müjdeleyelim!”[33]
Açıklama:
O Hazret hakkında zikredilen ziyaretnameler çok daha fazladır. İçeriklerinde onun faziletlerine veya kendisine yapılan zulümlere işaret edilmektedir.
Burada o hanımın faziletini gösteren ve dikkate değer bir içeriğe sahip olan bu ziyaretnameyle yetiniyoruz ve değerli okuyucuların dikkatini ziyaretnamenin bazı noktalarına çekiyoruz:
1. “Ey Allah’ın daha yaratmadan önce imtihan ettiği ve sabırlı bulduğu, sınanmış hanım!” cümlesi, aşağıdaki hangi manaya ifade edilirse edilsin, maddi yaratılışın dışındaki bir yaratılışa işaret etmektedir ve bu kitabın birinci bölümünde bahsi geçmiştir.
Birinci ihtimal: Eğer cümledeki “önce” zarfı “seni yarattığı” kelimeye ait ise, ziyaretin bu kısmı şu manaya gelir: Ey Allah’ın imtihanına uğrayan ve Allah’ın sınayıp sabırlı bulduğu kimse! O Allah, seni maddi yaratılıştan önceki nur alemlerinde yarattı.
Bu manaya göre, bu cümle sadece maddi yaratılışı dışında bir yaratılışı ispat etmektedir ve o hanımın maddi alemlerin dışında bir alemde imtihan edildiğine ve bu imtihanda sabırlı bulunduğuna delalet etmemektedir.
İkinci ihtimal: Eğer cümledeki “önce” zarfı “seni imtihan etti” sözüne ait olursa, cümlenin manası şöyle olur: “Ey Allah’ın imtihanına tabi tutulan, Allah’ın maddi alemde yaratmadan önce imtihan ettiği ve sabırlı bulduğu, ondan sonra da maddi alemde yarattığı kimse!”
Buna göre “seni yaratmadan önce”deki “önce” ifadesiyle, o Hazret’in berzah alemi kast edilmiştir ve imtihanının orada gerçekleştiği ihtimali vardır. Nitekim birinci bölümün dördüncü hadisinde işaret edildiği gibi beşer babası olan Adem aleyh’is selam da orada ilahi imtihana tabi tutulmuştur.
Ama ikinci mana esasınca güçlü ihtimale göre şöyle demek gerekir:
“Seni yaratmadan önce”deki “önce” ifadesinden kast edilen şey, o Hazret’in nursal ve temessül alemidir ve bu imtihanın orada gerçekleştiğidir.
Burada akla şu soru gelir: Nursal, temessüli veya berzah alemindeki ilahi imtihan nasıldır? Ve ondan kastedilen şey nedir? Acaba imtihanın maddi ve teklif aleminin dışında olması uygun mudur?
Cevabında denmelidir ki: İmtihanın ne şekilde olduğu bizim için belli değildir. Ama belli olan şey şudur ki, hangi alemde olursa olsun, imtihan o aleme uygun olmalıdır. Teklif ve maddi alemde kendine uygun, nursal ve berzah aleminde de kendine uygun bir imtihan olmalıdır. Arındırılmışlar için bir şekilde ve arındırılmamışlar için başka bir şekilde olmalıdır.
Ama belki şunu da diyebiliriz ki nursal yaratılıştaki ilahi imtihan tıpkı Adem aleyh’is selam’ın oğullarından alınan “ubudiyet ahdi” de olabilir, Nitekim şöyle buyurmuştur:
“Ey Adem oğulları! Sizden apaçık düşmanınız olan şeytana kulluk etmemeniz için söz almamış mıydım? Ve bana kulluk edin ki budur doğru yol.”[34]
Veya ilahi imtihandan kasıt, Adem aleyh’is selam’ın oğullarından “alınan ahit” de olabilir, Nitekim şöyle buyurmuştur:
“Hani Rabb’in Adem oğullarının bellerinden zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine şahitler kılmıştı: “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? [demişti de] Onlar: “Evet [Rabb’imizsin] şahid olduk” demişlerdi.”[35]
İlahi imtihandan tıpkı büyük peygamberlerin bazılarıyla veya hepsiyle yapılan o “sağlam söz” ve muhkem antlaşmanın kastedilmiş olması da mümkündür.
Hz. Fatıma selamullahi aleyha’dan da peygamberler veya seçkin nebiler ile aynı seviyede olduğu için sağlam söz alınmıştır ve nitekim şöyle buyurulmuştur:
“Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık: senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Onların hepsinden sapasağlam bir söz almıştık. Allah bunu, o doğru olanlara, doğruluklarından sual sormak için yapmıştır. Kafirler için ise acı bir azap hazırlamıştır.”[36]
Sonuç olarak, “sizden (bütün adem oğullarından) söz almamış mıydım?” ayetindeki ubudiyet ahdi, kesin söz alınışı ve peygamberlerden alınan sözün, bir antlaşma olmadığını, bilakis üç ayrı antlaşma olduğunu da diyebiliriz. Ve görünürde onların her biri nursal yaratılışın değişik alem ve yaratılış merhalelerinde vuku bulmuştur. Elbette Allah daha iyi bilendir.
Her halde yukarıdaki beyanlar bir taraftan imtihana işaret etmektedir ve başka bir taraftan da imtihan dışı yüzü olan madde aleminde vuku bulmaktadır ve kıyamette de imtihan neticesinden soru sorulacaktır.
2. Bu ziyaretnamedeki “Biz seni sevenlerden olduğumuzu biliriz” cümlesinin manası da şudur: Sen kendi imtihanında sabırlıydın, biz de senin dostlarından ve seni doğrulayanlardan olduğumuzu biliriz. Baban Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih’in ve onun vasisi Ali aleyh’is selam’ın velayetine ve emirlerine de sabredenleriz.
Gerçekten seni doğruladıysak, senden bu doğrulama vesilesiyle, bizi onlara kavuşturmanı dileriz ki sizin velayetinizle arınmış olduğumuzu ve velayetimizi halis kıldığımızı birbirimize müjdelemiş olalım. Güya Fatıma selamullahi aleyha’nın velayeti olmaksızın Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’e ve Ali aleyh’is selam’a hakkındaki velayet inancımız halis ve kamil olmamaktadır.
[1]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 192. s. 20. riv
[2]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 214. s.
[3]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 210. s. 40. riv.
[4]- Bu hutbenin tamamı tercümeyle birlikte bu kitabın “Ekler” bölümünde zikredilecektir.
[5]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 202. s. 31. riv.
[6]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 173. s. 14. riv.
[7]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 214. s.
[8]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 170. s. 11. riv.
[9]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 200. s. 30. riv.
[10]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 206. s. 32. riv.
[11]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 204. s. 31. rivayetten.
[12]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 212. s. 43. riv.
[13]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 189. s.
[14]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 215. s.
[15]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 210. s. 39. riv. Tercüme edildiği şekliyle Bihar’ul- Envar’ın nakline göre bu hadisin başı “Yeryüzü yedi kişi için yaratıldı” şeklindedir, ama Rical-i Erdebili’de (2. c. 182. s. ) şu şekilde geçer: “Yeryüzü yedi kişi için daraldı” ki bu beyan, birinci beyandan daha da üstündür ve onların azametini daha fazla göstermektedir.
[16]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv.
[17]- Araf, 172
[18]- Seyyid İbn-i Tavus, Felah’us- Sail, 139. s. Teşehhüd salavatı ile ilgili açıklamada.
[19]- Bakara, 156
[20]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv. Hz. Ali aleyh’is selam’ın Hz. Fatıma selamullahi aleyha’nın mateminde söylediği bu ve benzeri cümlelerin tercümesi ayrıca “Açıklama” bölümünde zikredilmiştir.
[21]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv.
[22]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv.
[23]- Bir rivayette Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in şöyle buyurduğu geçer: “Ali’ye asla küfür etmeyin, çünkü o Allah’ın zatında memsustur.” Maraşi Tusteri, Ehkak’ul- Hak, 4. c. 216. s. “Memsus” kelimenin manası ise “ulaşmak, şiddetli karışım veya yakınlık”tır. Kamus‘ul Kuran, 256. s. “Mess” maddesi, [ç.]
[24]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv.
[25]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 171. s. 22. . satır.
[26]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv.
[27]- Bakara, 155-156
[28]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 193. s. 21. riv.
[29]- Yusuf, 86
[30]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 100. c. 193. s. 5. riv.
[31]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 100. c. 191. s. 5. bab 1. riv.
[32]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 43. c. 58. s. 50. rivayetten
[33]- Allame Meclisi, Bihar’ul- Envar, 100. c. 194. s. 11. riv.
[34]- Yasin, 60
[35]- Araf, 172
[36]- Ahzab, 7-8

……………………………….

alulbeyt.com.tr