Allame Hilli

Hasan bin Yusuf bin Mutahhar Hilli (Arapça:حسن بن یوسف بن مطهّر حلّی); Hicri Kameri sekizinci yüzyılda yaşamış Şii fakih ve mütekellimlerindendir. Allame Hilli olarak ünlü olan Hasan bin Yusuf, usul, fıkıh, tefsir, mantık, kelam ve rical ilimleri gibi farklı ilim alanlarında 120’den fazla eser kaleme almıştır. Eserlerinden bazıları Şii ilim havzalarında araştırma ve ders müfredatları kaynaklarından sayılmaktadır. Şii fıkhının yayılmasında önemli bir rolü olan Allame, Şia’nın kelam ve itikadının esaslarını akli temellere dayanarak beyan etmiştir.

Hacı Nasıruddin Tusi’nin Tecridu’l-İtikad eserinin şerhi olan “Bab-u Hadi Aşer” ve “Keşfu’l-Murad” kitapları, Şiaların temel itikadi kaynaklarından sayılmaktadır. “Nehcu’l-Hak ve Keşfu’s-Sıdk”, “Hulasatu’l-Akval”, “el-Cuheru’n-Nezid”, “Tezkiretu’l-Fukaha”, “Kavaidu’l-Ahkam” ve “Muhtelefu’ş-Şia” kitapları Allame Hilli’nin en meşhur eserleridir.

Ayetullah olarak anılan ilk kişi, Allame Hilli olmuştur. Kutbuddin Razi, Fahru’l-Muhakkikin, İbn-i Meiyye ve Muhammed bin Ali Curcani onun en meşhur öğrencilerindendir. Allame’nin bir dönem İran’da bulunması, Şia mektebinin İran’da yayılmasındaki en büyük etkenlerden biri olarak tarihe geçmiştir.

İçindekiler

  • 1Hayatı ve Tahsili
  • 2İlmî Makamı
  • 3İran’a Gidişi
    • 3.1Meşhur Münazarası
  • 4Üstatları
  • 5Öğrencileri
  • 6Eserleri
  • 7İmam Zaman (a.f) ile Mülakatı
    • 7.1Kitabın İmam Tarafından Tamamlanması
    • 7.2Kerbela Yolunda Mülakat
  • 8Vefatı
  • 9Kaynakça
  • 10Bibliyografi

Hayatı ve Tahsili

Allame Hilli hicri 29 Ramazan 648 yılının (1 Ocak 1251) Cuma akşamı, Irak’ın Hille şehrinde dünyaya gelmiştir.[1] Babası Yusuf bin Mutahhar, Hille şehrinin mütekellim ve usul ilmi alimlerindendi.[2] Allame çok küçük yaşta babasının yol göstermesiyle Kur’an eğitimi almak için mektebe (okula) giderek okuma yazma öğrenmiştir. Daha sonra mukaddimat, Arap edebiyatı, fıkıh ilimleri, usulü fıkıh, hadis ve kelam ilmi derslerini babası ve dayısı Muhakkik Hilli’den almıştır. Allame, mantık, felsefe ve heyet ilimlerini ise, özellikle Hacı Nasıruddin Tusi olmak üzere diğer üstatların yanında okumuş ve buluğa ermeden içtihat makamına erişmiştir. Allame Hilli, küçük yaşlarda fazilet ve erdem sahibi olmasından ötürü ailesi ve alimlerin yanında “Cemaluddin” olarak tanınmıştır.[3]

İlmî Makamı

Allame Hilli, Muhakkık Hilli’nin hicri kameri 676 yılında vefat etmesinden sonra Şiilerin mercilik görevini üstlenmiştir. Hille öğrenci ve alimleri, Şiilerin mercilik görevine layık biri için yaptıkları araştırmalar sonucunda Allame Hilli’nin bu önemli göreve uygun olduğunu görmüşlerdir. Böylece Allame 28 yaşında Şiilerin mercilik görevini üstlenmiştir.

Allame Hilli, üstün bilgi ve faziletinden ötürü Ayetullah olarak anılan ilk kişidir.[4] İbn-i Hacer Askalani (vefat: h.k 852) onu “Ayetun fi’z-Zuka” olarak anmıştır.[5] Şerefuddin Şulistani, Şeyh Bahauddin Amuli ve Molla Muhammed Bakır Meclisi kendi öğrencilerine yazdıkları izin belgelerinde Allame Hilli’den “Ayetullah fi’l-Alemin” unvanıyla söz etmişlerdir.[6]

İran’a Gidişi

Allame Hilli’nin İran’a hangi tarihte giriş yaptığı hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak muhtemelen hicri kameri 705 yılından sonra Sultan Muhammed Hudabende’nin isteği üzerine İran’a gitmiştir. Sultan Muhammed Hudabende İlhanlı padişahlarındandır. Allame’nin İran’a giriş ortamını Tacuddin Avi (veya Avci) hazırlamış[7] ve Allame İran’a girdikten sonra Hacı Nizamuddin Abdulmelik Meragei gibi Ehlisünnetin dört mezhebinin alimleri ile münazarada bulunmuştur. Allame bu münazarada İmam Ali’nin (a.s) velayet ve imametini ve Şia mezhebinin hakkaniyetini padişahın huzurunda ispatlamıştır. Bu olay, padişahın Şii mezhebini seçmesine, Olcaytu’nun adını Sultan Muhammed Hudabende olarak değiştirmesine ve İran’da Şiiliğin yayılmasına neden olmuştur.[8] Tarihi kaynaklarda Sultan Muhammed Hudabende’nin Şii olmasında Allame’nin rolüne işaret edilmiştir.[9]

Meşhur Münazarası

Mirza Muhammed Ali Müderris “Reyhanetu’l-Edeb” kitabında Allame Meclisi’nin Men La Yahzuruhu’l-Fakih kitabının şerhinden naklen şöyle yazmaktadır:

“Günlerden bir gün sultan Olcaytu Muhammed Moğol, Ehlisünnet alimlerini bir araya toplayarak ilmi bir toplantı meclisi düzenler ve toplantıya Allame Hilli’yi de davet eder. Allame Hilli toplantıya ayakkabılarını koltuk altına alarak girer ve sultana selam verdikten sonra sultanın yanına oturur. Allame’ye neden sultanın önünde eğilmediğini (rüku şeklinde) ve tazimde bulunmadığını sorarlar. Allame şu cevabı verir: “Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) sultanların sultanıydı ve halk (onun önünde eğilmez) ona selam verirdi. Nitekim ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً”[10] Ayrıca sizinle bizim aramızda bir fark yoktur ve Allah’tan başkasına rüku ve secde edilmez.”

“Neden sultanın yanına oturdun” diye sorulunca da şu cevabı verir: “Sultanın yanından başka bir yerin boş olmadığını görünce oraya oturdum. Çünkü nebevi hadiste “Bir yere girdiğinde boş bulunan yere otur” denmiştir.” Neden (edebe aykırı olarak) “ayakkabılarını koltuk altına alarak toplantıya girdiği” sorulunca ise: “Önderlerinin (Ebu Hanife’nin) Peygamberin (s.a.a) ayakkabılarını aldığı gibi, padişahın huzurundaki Hanefi mezhebine mensup olan şahıslarında benim ayakkabılarımı alacaklarından korktum” diye cevap verir. Bunun üzerine orada bulunan Hanefi mezhebi alimleri Ebu Hanife’nin Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) zamanında yaşamadığını söyleyerek itiraz etmeye başlarlar. Bu itirazları duyan Allame Hilli şöyle devam eder: “Yanıldım, sanki Şafii bu işi yapmıştı”. Bu konuşma Şafii’ler, Hanbeli ve Maliki’ler hakkında da böyle devam eder. (Bu olay bazı kaynaklarda şöyle geçmektedir: Orada bulunanlar: “Nasıl olur? Hz. Peygamber döneminde mezhepler yoktu ki! Mezhepler, onun vefatından yüz veya daha sonraki senelerde ortaya çıktı” der.)

Daha sonra Allame Hilli Sultan’a dönerek şöyle der: “Alimlerin itiraflarını duydunuz. Mezhep imamlarının hiçbirinin Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında olmadığını ifade ettiler. O halde imamların içtihatlarının kaynağı nedir?”. Bunun üzerine Olcaytu orada bulunan alimlere: “Peygamber ve sahabe döneminde mezheplerden hiçbiri yok muydu?” diye sorar. Alimler: “Hayır, yoktu.” derler. Allame Hillî: “Biz mezhebimizi Hz. Ali’den (a.s), Peygamber’in canı, kardeşi, amcaoğlu ve vasisinden; ondan sonra da evladından alıyoruz” der ve münazaranın devamında bir konuşma yapar ve sultan bu münazaranın sonunda Şia olur.[11]

Allame Hilli, Sultan Muhammed Hudabende’nin vefatına kadar İran’da kalmış ve Şii maarif ve kültürünün yayılması için çalışmıştır. Ayrıca Allame seferleri boyunca sultana eşlik etmiş ve tavsiyesi üzerine kurulan seyyar medreseyle gittiği ve konakladığı her yerde eğitim ile meşgul olmuştur.[12]

Üstatları

  1. Şeyh Yusuf Sediduddin (babası)
  2. Muhakkik Hilli
  3. Seyyid Raziyuddin Ali bin Tavus
  4. Seyyid Ahmed bin Tavus
  5. Hacı Nasuriddin Tusi
  6. Muhammed bin Ali Esedi
  7. Yahya bin Said Hilli
  8. Mufiduddin Muhammed bin Cehm Hilli
  9. Kemaluddin Meysem bin Ali bin Meysem Bahrani
  10. Cemaluddin Hüseyin bin Eyaz Nahvi
  11. Muhammed bin Muhammed bin Ahmed Keşşi
  12. Necmuddin Ali bin Ömer Katibi
  13. Burhanuddin Nesefi
  14. Şeyh Faruk Vasıti
  15. Şeyh Takiyuddin Abdullah bin Cafer Kufi

Öğrencileri

Allame Hilli’nin öğrencilerinden bazılarının isimleri şöyledir:

  1. Muhammed bin Hasan bin Yusuf Hilli, Fahru’l-Muhakkikin (Allamenin oğlu)
  2. Seyyid Amududdin Abdulmuttalib (yeğeni)
  3. Seyyid Ziyauddin Abdullah Hüseyni A’reci Hilli (yeğeni)
  4. Seyyid Muhammed bin Kasım Hasani (İbn Maiyye)
  5. Raziyuddin Ebu’l-Hasan Ali bin Ahmed Hilli
  6. Kutbuddin Razi
  7. Seyyid Necmuddin Mehna bin Sinan Medeni
  8. Tacuddin Mahmud bin Mevla
  9. Takiyuddin İbrahim bin Hüseyin Amuli
  10. Muhammed bin Ali Curcani

Eserleri

Ana Madde: Allame Hilli’nin Eserleri

Allame Hilli fıkıh, usul-ü fıkıh, kelam, hadis, tefsir, rical, felsefe ve mantık gibi farklı ilimlerde birçok kitap yazmıştır. Allame’nin kaleme aldığı eserlerin sayısı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Allame Hilli “Hulasatu’l-Akval” kitabında 57 eserinin olduğunu zikretmiştir.[13]

Seyyid Muhsin Emin “A’yanu’ş-Şia” kitabında şöyle yazmaktadır: “Allame’nin yüzden fazla eseri bulunmaktadır ve ben çoğu birkaç ciltten oluşan bu eserlerin 95’ini gördüm.” [14] Aynı şekilde Seyyid Emin, Allame’nin “er-Rovzat” eserini yaklaşık bin araştırma kitabına denk olarak kabul etmektedir.[15] Mirza Ali Müderris de “Reyhanetu’l-Edeb” kitabında 120 eser[16] ve Gülşen-i Ebrar[17] kitabında ise Allame’nin 110 eserinin ismini zikretmiştir.

Allame Hilli’nin en önemli eserlerinden bazıları şunlardır:

  1. Fıkıh alanında Muhtelefu’ş-Şia ve Tezkiretu’l-Fukaha,
  2. Kelam alanında Keşfu’l-Murad, Bab-u Hadi Aşer ve Minhacu’l-Kerame
  3. Rical ilminde Hulasatu’l-Akval
  4. Mantık biliminde ise, Cuheru’n-Nezid

Allame Hilli, Şia akaidi usulü alanında da Nehcu’l-Hak ve Keşfu’s-Sıdk ve Minhacu’l-Kerame adında iki eser yazmış ve bu eserleri Olcaytu’ya hediye etmiştir.[18]

İmam Zaman (a.f) ile Mülakatı

Allame Hilli’nin iki kez İmam Mehdi (a.f) ile mülakat ettiği nakledilmektedir.

Kitabın İmam Tarafından Tamamlanması

Birinci mülakat, Allame Hilli’nin Ehlisünnet alimlerinin birinden kitabını kopyalamak için o kitabı emanet alması olayıyla ilgilidir. Allame bu kitabı kopyalamak için gece geç saatlere kadar yazmaya devam eder. Ancak uyku onun yazmasına mani olur. Bu sırada İmam Mehdi (a.f) gelerek Allame’den yazma işinin geri kalanını kendisine bırakmasını ister. Allame Hilli uykudan uyanınca kitabın kopyalamasının tamamlanmış olduğunu görür.[19] Bu hadisenin en eski kaynağı, Gazi Nurullah Şuşteri’nin Mecalisu’l-Muminin kitabıdır. Şuşteri bu hadise için yazılı bir kaynak zikretmemiş ve bu olayın müminler arasında meşhur olduğunu yazmıştır.[20]

Kerbela Yolunda Mülakat

İkinci mülakat Tunakabuni’nin kaleme aldığı “Kısasu’l-Ulema” kitabında geçmektedir. Bu hadise şöyle nakledilmiştir: “Allame her Cuma akşamı Kerbela’ya ziyarete gidiyordu. Tek başına gittiği ziyaretlerin birinde birisi Allame’nin yanına gelerek birlikte ziyarete gitmek istedi. Beraber yola koyuldular. Allame, o şahsın konuşmalarından erdemli ve alim biri olduğunu anladı. Allame karşılaştığı zor ve müşkül ilmi konuları ona soruyor ve o da cevap veriyordu. Fıkhi bir meseleden söz açılınca Allame şahsın verdiği cevabı reddederek şöyle dedi: “Hadislerde bu konuya işaret eden herhangi bir delil yoktur.” O şahıs şöyle dedi: “Şeyh Tusi “Tehzib” kitabının şu sayfasında konuyla ilgili hadis nakletmiştir. Bu cevap üzerine Allame oldukça şaşırdı. Kendi kendine; “Bu şahıs kimdir” diye sordu. Sonra o zata şöyle sordu: “İmam-ı Zaman’ın (a.f) gaybetinde onunla görüşmek mümkün müdür? Bu sırada Allame’nin bastonu (veya kırbacı) elinden yere düştü. O saygın şahıs eğilerek bastonu (veya kırbacı) yerden alıp Allameye uzatarak şöyle dedi: “İmam Zaman’ın (a.f) eli senin elinde olmasına rağmen nasıl olur da onu görmezsin!” Allame gayri ihtiyari kendini İmam Zaman’ın (a.f) ayaklarına atarak kendinden geçti. Kendine geldiğinde ise, yanında kimse yoktu.” [21]

Tunakabuni bu hikaye için bir kaynak zikretmemiş ve bu hikayenin meşhur olduğunu nakletmiştir.[22] Tunakabuni’nin bu hikayenin onayı hakkında zikrettiği delil, o şahsın Allame’ye Şeyh Tusi’nin Tehzib kitabındaki hadisin adresini vermesidir. Allame, Hille’ye döndüğünde “Tehzib” kitabında İmam Zaman’ın (a.f) buyurduğu sayfa ve satırda aynı hadisi görmüş ve hadisin altına şöyle not düşmüştür: “Bu hadise beni İmam Zaman (a.f) yönlendirdi.” Tunakabuni bu hadiseyi Sahibi Menahil Seyyid Muhammed’in öğrencisi Molla Sefer Ali Lahici adında birinden nakletmektedir. Lahici, üstadı Seyyid Muhammed’den Allame Hilli’nin kitap ve o notunu gördüğünü nakletmektedir.[23]

Vefatı

Allame Hilli, Sultan Muhammed Hudabende’nin vefatından sonra hicri 716 / 1316 yılında Hille şehrine geri dönmüş ve ömrünün sonuna kadar da orada ikamet etmiştir. Hicri 21 Muharrem 726 / 1326 yılında, 78 yaşında Hille şehrinde vefat eden Allame Hilli İmam Ali’nin (a.s) türbesinde toprağa verilmiştir.[24]

Kaynakça

  1. Hasan bin Yusuf bin Mutahhar Hilli, Ricalu’l-Allame, s. 48.
  2. Schmidtke, Sabine, Endişehayi Kelamiyi Allame Hilli, s. 24.
  3. Bir grup yazar, Gulşen-i Ebrar, c. 1, s. 138.
  4. Dairetu’l-Maarifi Bozorği İslami, Ayetullah maddesi.
  5. Askalani, c. 2, s. 317.
  6. Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 1, s. 204 – 81 / 107.
  7. Mustedreku’l-Vesail, c. 2, s. 406.
  8. Hansari, Rovzatu’l-Cennat, c. 2, s. 279 – 280.
  9. İbn-i Battuta, Sefername, c. 2, s. 57; Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 24, s. 231 ve sonrası.
  10. “Evlere girdiğiniz zaman, Allah katından kutlu ve temiz bir esenlik dileği olarak kendinize selam verin. İşte Allah, anlayasınız diye ayetlerini böyle size açıklar.” Nur Suresi, 61. Ayet.
  11. Muderris, Reyhanetu’l-Edeb, c. 3 ve 4, s. 169.
  12. Handemir, Tarihu Habibi’s-Seyr, c. 3, s. 197 ve Şuşteri, Mecalisu’l-Muminin, c. 2, s. 360.
  13. Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 5, s. 402.
  14. Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 5, s. 402.
  15. Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 5, s. 402.
  16. Muderris, Reyhanetu’l-Edeb, c. 3 ve 4, s. 174.
  17. Kum ilim havzası araştırmacılarından bir grup, Gulşen-i Ebrar, c. 1, s. 144.
  18. Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 10, s. 229; ez-Zeria, c. 23, s. 172.
  19. Şuşteri, Mecalisu’l-Muminin c. 1, s. 571.
  20. Şuşteri, Mecalisu’l-Muminin c. 1, s. 571.
  21. Tunakabuni, Kısasu’l-Ulema, s. 883.
  22. Tunakabuni, Kısasu’l-Ulema, s. 883.
  23. Tunakabuni, Kısasu’l-Ulema, s. 885.
  24. Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 5, s. 402; Şuşteri, Mecalisu’l-Muminin c. 1, s. 574.

…………………

tr.wikishia.net