Ehlibeyt Sevgisi ve Toplumsal Barış

Çağımız, insanların hem bireysel hem sosyal ilişkilerinde yüzlerce yıl öncesine oranla büyük değişimler meydana getirmiştir. Teknolojik gelişmelerin de sunduğu katkılar sayesinde insanların da birbiriyle yakınlaşmasında hızlı gelişmeler olmuştur.

Ülkemiz insanları, artık “Toplumsal barışı” oluşturma gereksinimini sosyo-kültürel, siyasi, ekonomik ve en önemlisi inanç ve geleneklerimizin oluşturduğu koşullardan dolayı, gün geçtikçe daha da kavramakta ve gerçekleşmesi için gayret göstermektedir.

Yaşadığımız ülkenin istisnasız tüm inanç ve etnik kesimlerinin savunduğu ve slogan haline getirdiği sevgi ve diyalog artık hayata geçirilmelidir. Bu doğrultuda öncelikle yaşadığımız ülkenin inanç ve mezhep çeşitliliğini göz ardı etmeden ciddi adımlar atılmalıdır. Bunu yaparken, benimseyerek ve gerekliliğine inanarak, en önemlisi ülkemize ve milletimize yakıştığı için yapmalıyız. Dış baskılar veya siyasi taktikler bu girişimlerde etkili olmamalıdır. Diğer İslam ülkelerine göre sevgi ve hoş görüyü oluşturmakta birçok sorunların aşılması konusunda şanslı olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Nedenine gelince ülkemiz insanları arasında temel ve esas sayılabilecek değerde, müştereklerin bulunması durumudur.

Bu ülkenin insanları arasında, ırk, inanç ve mezhep ayrımı yapmaksızın, Ehl-i Beyt Sevgisinin çok önemli bir yer kapsadığını hepimiz görmekteyiz. Bu sevginin tarihi, insanlarımızın Maveraunnehir ve Büyük Horasan bölgelerinde İslam’a girişi ile başlar, Abbasilerin iktidara gelmesiyle geçici de olsa kısa bir nefes alan Müslümanlar İmam Rıza’nın (a.s) o bölgedeki varlığıyla Ehl-i Beyt Sevgisiyle tamamen tanışmış olurlar. Bu dönemde Türklerin yıllarca Emevilerin Arap ırkçılığına dayalı İslam anlayışına direndiklerini görüyoruz.

Ama Emevilerin sonunu getiren Abbasiler, zulme karşı olduklarını söyleyerek ve adaletin sembolü diye tanınan Ehl-i Beyt Sevgisini ön plana çıkardıklarını ve böylelikle İslam dünyasında birlik sağladığını ve İslam’a karşı yıllardır direnen kitlelerin önünü açtıklarını açık bir şekilde görmekteyiz.

O bölgelerde İslam’ı Ehl-i Beyt Sevgisiyle benimseyip kabullenen insanlar kendileriyle birlikte o sevgi ve anlayışı Anadolu’ya taşımış ve yüzyıllarca nesilden nesle aktarmayı başarmışlardır. Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi İslam ile tanıştığımız günden beri biz Anadolu insanlarının en önemli müşterek değerlerinden sayılmıştır. Öyle bir değer ki yüzlerce Kur’an ayeti ve Allah Resulünün sözleri onun önemine ve temel değerlerden olduğuna vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’a ve İslam Peygamberine inanmış bu ülke ve insanlarının bütünlüğünü hiçbir sebep bozmamalıdır.

Kur’an’ı Kerim’de Ehl-i Beyt Sevgisini imanın şartı olarak belirleyen Ayet-i Kerime’yi unutmayalım:

“De ki; ben sizden hiçbir karşılık, hiçbir ivaz, ücret beklemiyorum ve talep etmiyorum, sizden sadece ve sadece “yakınlara sevgi” bekliyorum.”Şura/23

Yine Resulü Ekrem’in Veda Haccı’ndan dönerken Gadir-i Hum çölünde dalgalanan bu sözlerini unutmayalım:

“İlahi davete icabet etmeme galiba az kaldı. Doğrusu Allah, benim Mevlam ve ben de her inananın mevlasıyım. Ve ben aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve öz soyum olan Ehl-i Beyt’im. O ikisi Kevser havuzunda bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacaktır.”

İşte kökü Allah’ın kitabında ve Allah Resulü’nün sözlerinde olan bu sevginin ve ortak değerin etrafında toplanmalıyız. Ehl-i Beyt’in sevgisi bizleri uzlaşmaya ve ilime götürmelidir. Uzlaşı ve ilmin olduğu yerde ne çatışma olur ne de bölünme. Ehl-i Beyt ve onun sevgisi sadece bir zümre ve mezhebin tekelinde değildir. Ülkemizin hem Sünni-Hanefi vatandaşı hem de Alevi-Caferi vatandaşı bu sevgiyi sahiplenmelidir. Sevgiden de öteye giderek Ehl-i Beyt’in tarihi, ahlakı, fazileti, ilmi, hadisi, duası ve tüm zenginliğiyle paylaşılmalı gerekirse yurdun her yanında tanıtılması ve bilgilendirilmesi amacıyla paneller, toplantılar, organizasyonlar ve eğitim amaçlı seminerler yapılmalıdır. Ülkemizin yetkilerini ve imkanlarını elinde bulunduran sorumluluk taşıyan kimseler keşke silaha ve siyasete harcanan milyonlarca liranın binde birini de bu yolda kullanma bilincine sahip olsalar.

Farklı mezhep ve meşrepleriyle bizden sonraki nesiller ancak bu şekil ortak bir değer etrafında toplanıp Alevi-Şia ve Sünni demeden sevgi esaslı toplumsal barışı sağlayabilirler.

Bu söylediğimiz ideallerin gerçekleşmesi amacıyla bu teklifi sevgi, barış, birlik ve diyalogdan yana olan herkese sunuyoruz:

Ehl-i Beyt’in biz ülkemiz vatandaşları açısından kıymetini ve tanınma gerekliliğini anlamaya anlatmaya çalışalım. Bütün ülke sathında Ehl-i Beyti, kutlu doğum ve şahadet günlerindeki sevinci ve hüznü hep birlikte yaşayalım. Ehl-i Beyt İmamları’nın uğradığı musibet ve acıları anarak zalimi ve zulmü kınamış olalım. Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ine insanlık tarihinin yüzünü kızartan zulümleri yapmaktan çekinmeyen Emevi soyunu lanetleyelim. Kerbela matemini toplantılarla anarak Hz. Hüseyin’in dedesi Resulullah’a karşı yapılan ihanetin karşısında olduğumuzu inananlar olarak gösterelim.

Unutmayalım ki ne Hz. Hüseyin ne de Hz. Peygamber Alevilere-Caferilere veya herhangi bir zümreye ait değillerdir. Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti ile ilgili matem ve musibet günleri konusundaki hassasiyeti Müslüman’ım diyen herkes Alevisiyle Sünnisiyle paylaşmalıdır.

Neden Aşura gününün Ehl-i Beyt ve sevenleri açısından ne anlama geldiği konusunda büyük bir kesim vatandaşlarımız ilgisiz ve bilgisiz bırakılsınlar? Bir kesim bu gününün acısını ateşli bir şekilde gözyaşlarıyla anarken neden Ehl-i Sünnet kardeşlerimize mübarek bir gündür diye bayram olduğu şeker, tatlı ve aş dağıtmanın sevap olduğu söylenmektedir?

Evet tekrarlıyoruz kökü dinimizde, kitabımızda, Hz. Peygamberimizin sünnetinde ve geleneğimizde olan bu SEVGİ, ülkemizde yaşayan insanlar için yapıştırıcı, birleştirici ve toparlayıcı olabilmesi amacıyla tüm Alevi, Caferi ve Sünni camiasını temsil eden kurum ve kuruluşlara, dede ve din alimlerine, özellikle hizmetlerinde mezhep ayrımı gözetmediğini iddia eden Diyanet’e sesleniyoruz: Gelin herkese Ehl-i Beyt’i anlatalım; barış ve kardeşlik bir kez daha pekişsin. Mezhep farklılığını bahane edip bölücülüğü körükleyen nifak unsurları bu vesileyle düş kırıklığına uğrasın.

…………………………………

Ehlader Araştırma Bölümü

Hürriyet VAROL

……………………………….

ehlibeytalimleri.com