Misafir olduğu aileden etkilenip Müslüman oldu

ABD eski başkanlarından Nixon’un danışmanı Robert Dickson Crane’ın İslâmı seçmesinin dikkat çekici bir hikâyesi var.

“Bu dinden midem bulanıyordu ve hiçbir zaman bu dini öğrenmeyi aklımdan dahi geçirmedim” diyen ABD Başkanı Nixon’un Danışmanı akademisyen ve yazar Robert Dickson Crane; tanıştığı bir Müslüman aracılığıyla çıktığı ihtida yolculuğunda yaşadıklarını anlattı.

Oldukça ilgi çekici bir ihtida hikayesine sahip olan 1929 doğumlu olan Robert Dickson Crane’in sahip olduğu en önemli titr, ABD eski başkanlarından Nixon’un (ABD siyasetinin en netameli dönemlerinden birinde) danışmanı olması. Aslında en önemli iki titrden biri diyelim, çünkü orijinal ismi ‘Deputy Director of US Security Council’ olan Birleşik Devletler Güvenlik Konseyi Başkan Vekilliği görevini de Nixon’ın başkan seçilmesinden sonra yürütüp, en az danışmanlık kadar etkili bir başka konumda da bulunmuş. Bunlara eklenebilecek daha birçok üst düzey devlet görevinin yanı sıra kendisi aynı zamanda farklı alanlarda çalışmalar yapmış bir akademisyen, think thank geçmişini baz alırsak bir nevi füturolog ve ihtida edişinden sonraki dönemi baz alırsak birçok esere sahip bir yazar ve aktivist” diyerek Crane’in özgeçmişine de şöyle değindi: 16 yaşında Harvard Üniversitesi’nde Rusça bölümüne giren Crane, bundan 3 yıl sonra, 1948’de, o dönemler 2. Dünya Savaşı sonrası işgal altında olan Almanya’daki Münih Üniversitesi’nden kabul alır. İşgal altındaki Almanya’ya kabul edilen ilk Amerikan üniversite öğrencisidir aynı zamanda. Münih’ten sonra ABD’ye dönen Crane, akademiye devam eder ve hukuk alanına merak salar. Bu alanda öğretimine devam ederken ilk büyük girişimlerini yapar ve Harvard Üniversitesi’nde Uluslararası Hukuk Topluluğu’nun (Harvard Uni. International Law Society) kurucuları arasında yer alır ve uluslar arası hukuka dair üniversite yayınının (Harvard Uni. International Law Journal) çıkarılmasına öncülük yapar. 1962’de Center for Strategy and International Studies adlı düşünce kuruluşunun 4 kurucusundan biri olur ve 1966’da da dönemin ünlü düşünce kuruluşlarından Hudson Enstitüsü’nde çalışmaya başlar. Düşünce kuruluşlarında görev yaptığı dönem ile ABD Başkanı Nixon’ın danışmanlığını yaptığı dönem birbirine denktir. 1976 yılında tekrar diplomasi koridorlarına dâvet edilen Crane, ABD’deki dönemin hükümeti tarafından yapılan rica sonrası Bahreyn’in Finans Bakanı’na danışmanlık yapmayı kabul eder ve Arap Yarımadası’nın yolunu tutar. Bahreyn’in 5 yıllık kalkınma planının hazırlanmasında yardımcı olacaktır.

GÖREV SIRASINDA BİR MÜSLÜMAN İLE TANIŞTI

Bahreyn’in kalkınma planının hazırlanması için kabul ettiği göreve giden Crane’in, orada tanıştığı bir Müslümandan etkilendiğini Baran şu şekilde anlattı: Bahreyn’deki görev yıllarında bir gün karısı, Crane’i eski bir sarayın etrafını keşfe çıkarmak üzere ikna eder. Kaotik yollarla ulaşılan bu sarayın bulunduğu şehir, dendiği kadarıyla dünyanın ilk ticaret merkezidir. Buraya doğru yola çıkan çift zorlu ve karışık yollarda kaybolurlar. Tam her şeyin karmakarışık geldiği ve sıcağın şiddetli şekilde bastırdığı bir anda Bahreynli bir adam karşılarına çıkar. Durumlarını anladığı için onları evine dâvet eder. Adam, Crane ve eşini çok iyi ağırlar. Gördükleri ihtimam Crane’i şaşırtır, çünkü kendince ilk defa bu kadar iyi bir “Müslüman” görmüştür. Daha sonra sohbet etmeye başlarlar. Crane’in dediğine göre doğrudan İslâmiyet’ten hiç bahsetmezler. Dünyada neyin iyi ve kötü olduğu, Tanrı’nın rolü gibi derin mevzular hakkında konuşurlar. Bu gizemli ziyaret ve ilgi çekici sohbetler onu derinden etkilemiştir, kalan günlerini o evde geçirirler ve sonrasında Crane için İslâm’ı araştırma ilhamı doğmuştur, kendince bir şeyleri “keşfetmeye” çıkmalıdır. Bu keşiften ve ilhamdan önce ise Crane, sonradan Müslüman olan Mekkeli müşrikleri hatırlatırcasına İslâm’a oldukça soğuktur. Bahreyn’deki gizemli macerasında içine düşen tohumun filizlenmesi ise 1980 yılında kendi memleketinde olacaktır.

ABD’DE KAZARA CUMA NAMAZINA KATILDI

Crane’in ilk secdesini nasıl yaptığını anlatan Baran, Crane’in yanlışlıkla bir Cuma namazına katıldığını söyledi ve “İslâm’ı öğrenme konusunda büyük bir ilgiyle çabalamaya devam eden Crane, 1980 yılında ABD-New Hampshire’daki büyük bir konferansa katılır. Adeta o günlerdeki arayışına ilâç olacak şekilde dünyanın farklı bölgelerindeki büyük Müslüman kanaat önderlerinin ve düşünürlerin toplandığı bir konferans ABD’de düzenlenmektedir ve Crane mutlaka bu tevafukun hakkını vermelidir. Amacı sadece anlatılanları dinlemek değil, gözüne kestirdiği kimselerin peşine takılıp molalarda onlardan öğrenebildiği kadar şey öğrenmektir. İlk öğlen arasında hemen harekete geçer. Bütün katılımcılar bir yere doğru gidiyordur, onları takip eder. Öğlen yemeğinde istediklerini sorma imkânına sahip olmanın heyecanı içindedir. Fakat işler umduğu gibi olmaz, insanlar öğlen yemeği için toplanmamıştır. O gün Cuma’dır ve herkes Cuma namazını beraber kılmak için bu halılarla kaplı odaya gelmiştir. Hayal kırıklığına uğrar, önemli bir fırsatı kaçıracaktır. Ancak etrafındakileri gücendirir diye kalabalıktan sıyrılıp geri çıkmak istemez ve namaz bitene kadar odada kalmaya karar verir. Namaz başladığında ise bir secde sahnesi Crane’i beyninden vurulmuşa döndürür. Sanki bir anda parçalar beyninde birleşmiştir. Secdeye giden kişi dönemin Sudan İslâmî Hareketi’nin lideri, meşhur âlim Hasan el Turabi’dir. ‘Onun (Turabi’nin) Allah karşısında eğildiğini idrak ettim. O zaman Tanrı karşısında eğilen bu kişi benden on kat daha iyi biridir diye düşündüm.’ diyor Crane o an’ı anlatırken. Sonra ise yapamadığı sohbetlerden beklediği cevaplardan çok daha fazlası onun olmuş. Kendisinin de diz çökmesi gerektiğini hissetmiş. Ve o Cuma öğleninde ilk secdesini yapmış” dedi.

Böylece 1980 yılında Müslüman olan Crane şöyle diyor: “Aslında Allah beni 5 yaşında ve daha sonra 21 yaşında yaşadığım bazı tecrübelerle İslâma yöneltti. Ama bana gösterilen şeyleri gören başkaları da olduğunu da çok sonraları, taptığımın ‘Allah’” olduğunu söyleyen o Bahreynli adamla tanışana kadar bilmiyordum. 50 yaşında idrakine vardım.”

İSRAİL’E KARŞI FİLİSTİN DESTEKLENMELİ

Crane’den, Filistin’in karşısında İsrail’in desteklenmemesi gerektiğini aktaran Baran, “Söylendiği kadarıyla Robert Crane o yıllarda ABD’nin, İsrail yanlısı tutumunu bırakıp Filistin ve Kral Faysal’ın yanında saf tutması gerektiğini düşünmektedir. ABD’yi –komünizme de karşı olmak üzere- Müslümanlar ile işbirliğine yöneltmektedir. Hatta onun o dönemki fikirlerine yakın bir politikanın uygulandığı Afgan direnişi sırasında Crane’in Müslüman gruplarla olan iyi ilişkilerinin kullanılması planlanır, ama bu fikir uygulamaya geçmez. Çünkü Crane’in dış politika önerileri ve tutumu daha tepedeki başka isimlerin hoşuna gitmez. Yine söylendiği kadarıyla dönemin yıldızı parlak Dışişleri Bakanı Kissinger’ın talimatı ile işinden atılır” dedi.

Bu yaşadıklarının yanı sıra daha bir çok başarıya imza atan Robert Dickson Crane, düşünce kuruluşlarında yaptığı araştırmalarla dikkat çekerken bir çok kitabı da bulunmaktadır. Sergilediği duruşlar ve savunmalara karşı hücumlara maruz kalan Crane aynı zamanda dünyanın en etkili 500 Müslüman’ı listesinde bulunuyor.
…………..

www.yeniasya.com.tr