Yalnız İmam: İmam Hasan (a.s)

Hasan bin Ali bin Ebu Talip (Arapça: الحسن بن علي بن أﺑﻲ طالب; Hasan ibn `Ali ibn Abi Ṭalib) (Hicri 3, Medine/Hicri 50, Medine) Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın (s.a) büyük oğlu, Hz. Muhammed’in (s.a.a.) ilk erkek torunu, on iki imam’ın ikincisi ve Ehlibeyt’ten olan dördüncü masumdur. Künyesi Ebu Muhammed’dir. Hz. Peygamber (s.a.a) efendimiz kendisini Seyyid (Efendi) olarak adlandırmıştır. İmam Hasan (a.s) ömrünün yedi yılını dedesi Hz. Resulullah’la (s.a.a) birlikte geçirmiştir. Şii ve Sünni kaynaklarda İmam Hasan’ın (a.s) Hz. Resulü Kibriya efendimizin yanındaki şan ve konumunu ortaya koyan birçok hadis yer almaktadır. Hz. Peygamber efendimiz bir hadiste İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle buyurmaktadır: “Hasan ve Hüseyin (a.s) cennet gençlerinin efendisidir.” İmam Hasan (a.s) 37 yaşında iken imamet ve hilafet makamına ulaşmıştır. Hükümet dönemi altı ay üç gün sürmüştür. Hicretin 41. Yılında Muaviye ile sulh yapmıştır. Hükümet dönemi altı ay üç gün sürmüştür. Barış antlaşmasından sonra, Medine’ye gitmiş ve orada on yıllık ikametin ardından şehit olmuştur.[1]Medine’de Baki Mezarlığında defnedilmiştir.

İmam Hasan (a.s) İmamet ve Hilafet gibi iki ağır sorumluluk ve Müslümanlar arasında birliğin sağlanması ve ayrılıklara mani olma konusunda önemli bir rol üstlenmiş ve sonunda Muaviye ile sulh yapmak zorunda kalmıştır. Bu, İmam Hasan’ın (a.s) sağlam karakterini ve hoşgörüsünün genel tasvirini ortaya koymaktadır. Hilafet dönemi ve Muaviye ile yaptığı barış antlaşması hayatındaki ve sadrı İslam’daki en önemli gelişmelerdendir. Bu, hem kendi zamanında ittihat sebebi olmuş ve hem de başta Şialar olmak üzere Müslümanların tarihi boyunca dini-ahlaki öğretileri mesabesinde olmuş ve iktidar, savaş ve sulh gibi esaslı kavramların yaklaşımında dramatik etkileri beraberinde getirmiştir.[2]
Nesep, Künye ve Lakapları

Hz. Hasan b. Ali b. Ebu Talip (a.s), Şiaların ikinci imamı ve İmam Ali’nin (a.s) büyük oğludur. İmam Hasan diye meşhur olmuş, Kureyşi ve Haşimi’dir. Annesi Peygamber kızı Hz. Fatıma’dır.[3] Künyesi Ebu Muhammed’dir. En meşhur lakabı “Taki”dir, ancak başka lakapları da vardır. Örneğin: Tayyip, Zeki, Seyyid, Sebt gibi, Peygamber efendimiz kendisini Seyyid (Efendi) olarak adlandırmıştır.[4]
Doğumu ve Şehadeti

İmam Hasan (a.s) Hicretin üçüncü yılında Ramazan ayının ortasında gece yahut gündüz Medine’de dünyaya gelmiştir.[5] Elbette Şeyh Kuleyni, Kâfi kitabında bir rivayet naklederek doğumunu hicretin ikinci yılı olarak açıklamıştır.[6] Kendisi Hicretin 50. Yılında Safer ayında 48 yaşındayken şehit olmuştur.[7] Tabersi, şehadetini 28 safer olarak belirtmiştir.[8]
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:

Takva, ilahî rızanın nihayeti, her tövbenin başlangıcı, her hikmetin başı ve her işin şerefidir.


—Tuhafu’l Ukul, s. 232.
Adının Konulması

İmam Hasan’ın (a.s) adının konulması hakkında şöyle demişlerdir: İmam Hasan (a.s) dünyaya geldiğinde, Allah, Cebrail’e Muhammed’in (s.a.a) bir evladı (torunu) oldu. Onun yanına git ve selamımı ve tebriklerimi sunarak şöyle de: Kuşkusuz Ali’nin (a.s) Sana olan konum ve menzili, Harun’un Musa’ya olan menzil ve konumu gibidir; öyleyse ona (İmam Hasan’a) Harun’un çocuğuna koyduğu adı koy. Cebrail, Allah tarafından Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) yanına gelerek tebriklerini sunduktan sonra şöyle dedi: Allah, onun adını Harun’un çocuğunun adını koymakla görevlendirdi. Hz. Resulullah (s.a.a): Harun’un çocuğunun adı nedir? diye sordu. Arz etti ki: Şubber. Buyurdu ki: Benim dilim Arapçadır? Arz etti ki: Onun adını “Hasan” koy. Böylelikle Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) onun adını Hasan koydu.[9]
Eşleri ve Çocukları

Ana Madde: İmam Hasan’ın Eşleri

Kaynaklar, İmam Hasan’ın (a.s) evlilik ve talaklarına işaret etmiştir, ancak sayısı hakkında ihtilaf vardır; farklı rivayetlere göre, bunun kabul veya reddedilmesi ne mümkündür ve ne de hadisenin tarihi değerini azaltıp çoğaltması mümkündür. Gerçekte öyle anlaşılmaktadır ki bu konunun tasarlanması daha çok fırkasal ve politik karşıtlıklardan kaynaklanmaktadır. Gerçi bir çok araştırmacı ve âlim, bu rivayetlerin eleştirisinde onların senet ve içerik olarak hatalarına işaret etmişlerdir.[10] Özellikle kaynaklarda sunulan haberlerin oldukça belirsiz ve müphem olduğunu ve hatta İmamın eşlerinin adlarının zikredilmemiş olduğunu kabul etmek durumundayız. Bu meyanda yalnızca tıpkı rivayetlere göre İmam Hasan’ın (a.s) zehirlenme zeminesini oluşturan Eş’es b. Kays’ın kızı Cu’de’nin adı anılmaktadır. Malumdur ki eşlerin adlarının belirsiz olmasına rağmen, genel olarak kaynaklarda İmamın (a.s) çocukları hakkında nispi olarak uyum ve aheng vardır. İmam Hasan’ın (a.s) bir çok tarihi kaynakta belirtilen eşlerinden bazıları şunlardır:

Eş’as bin Kays’ın kızı Cu’de
Manzur b. Zebban Fezari’nin kızı Havle
Ukbe b. Amr Hazreci’nin kızı Ümmü Beşir
Talha b. Ubeydullah Temimi’nin kızı Ümmü İshak
Ebu Bekir’in torunu Hafsa
Amr b. Suheyl’in kızı Hind.
Nefliye veya Ramle (köle).[11]

Çocukları

İmam Hasan’ın (a.s), kız ve oğlan olmak üzere 15 (8 erkek, 7 kızı) çocuğu olmuştur:

Zeyd ve iki kız kardeşi Ümmü’l Hasan ve Ümmü’l Hüseyin. Bu üçünün anneleri Ebu Mesud Ukbe b. Amr’ın kızı Ümmü Beşir’dir.
Hasan b. Hasan. Annesi, Manzur Fezari’nin kızı Havle’dir.
Amr, Kasım ve Abdullah. Anneleri, cariye idi.
Abdurrahman. Annesi, cariye idi.
İsrim lakabıyla bilinen Hüseyin. Erkek kardeşi Talha ve kız kardeşi Fatıma. Anneleri, Talha b. Ubeydullah Temimi’nin kızı Ümmü İshak’tır.
Ümmü Abdullah, Fatıma, Ümmü Selme ve Rukayye. Farklı annelerden dünyaya gelmişlerdir.[12]

Allame Meclisi, İmam Hasan’ın çocuklarına Ebu Bekir adlı birini de eklemiştir.[13] Şeyh Tabersi, İmam Hasan’ın 9 erkek 7 kızının olduğunu belirtmiştir.[14] İbn Cevzi, İbn Hişam ve Vakıdi, İmam Hasan’ın 15 erkek ve 8 kızının olduğunu yazmıştır.[15]
İmam Hasan’ın (a.s) Ümmü’l-Hüseyin Abdullah bin Zübeyr, Ümmü Abdullah İmam Seccad (a.s) ve Ümmü Seleme Amr bin Munzirin ile evlenmiştir.[16]
[göster]Beni Haşim’in Şecerenamesi
[göster]Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) Hanedanı
İmam Hasan’ın Soyu

Ana Madde: Hasani Seyyitler

İmam Hasan Mucteba’nın (a.s): Hasan Müsenna, Zeyd, Ömer ve Hüseyin Esrem adlı dört oğlu vardı. Hüseyin Esrem ve Ömer’in soyu kısa bir süre zarfında yok olmuş, ancak Hasan Müsenna ve Zeyd bin Hasan’ın soyu devam etmiştir.[17] Böylelikle İmam Hasan’ın soyu bu iki oğlu aracılığıyla sürmüştür. İmam Hasan’ın soyundan gelen seyyitlere Hasani Seyyitler denir.[18] Bu hanedan tarih boyunca siyasi ve sosyal bir çok hareketlere katılmıştır. İkinci ve üçüncü yüzyılda zalim yönetimlere karşı kıyamlar yapmış ve İslam ülkelerinin çeşitli yerlerinde çeşitli hükümetler kurmuşlardır. Onlardan bazıları günümüze kadar yaşamıştır. Seyyitlerin bu silsilesi bazı bölgelerde “şerif/eşref” olarak bilinmektedirler. Tabatabai, Müderris, Hekim, Şeceriyan ve Gülistane hanedanları, Hasani seyyitlerin feri dallarındandır.
İmamet Öncesi
Hz. Resulullah’ın Dönemi

İmam Hasan (aleyhi selam) ömrünün yedi yılını dedesi Hz. Resulullah’la birlikte geçirmiştir.[19] Yine Hz. Hasan, Hz. Resulü Ekrem’in mahzarında yedi yıl yaşamasının yanı sıra hicret dönemindeki bir çok hadiseye de şahitlik etmiştir. Mübahele olayında yer almış, Hadis-i Kisa ve Tathir ayeti gibi bir çok önemli gelişmelerde bulunmuştur. Tüm bunlar, İmam Hasan’ın ismet sıfatına sahip olduğunun delillerindendir. Bunlara ilave olarak kardeşi İmam Hüseyin ile birlikte Biati Rıdvan’da bulunmuşlardır. Yine imam Hasan, kardeşi İmam Hüseyin’le birlikte dedeleri hayata gözlerini yumduğunda yanında hazır bulunmuşlardır.[20]
Şii ve Sünni kaynaklarda İmam Hasan’ın Hz. Resulü Kibriya Efendimizin yanındaki şan ve konumunu ortaya koyan bir çok hadis yer almaktadır. Berra şöyle diyor: Hasan b. Ali, Peygamberin omuzunda olduğu sırada Peygamberin şöyle dediğini duydum: Allah’ım! Ben bunu seviyorum, sen de sev.[21] Başka bir hadiste Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (a.s) ayakları üzerine oturttuğu esnada şöyle buyurdu: Bu ikisi benim ve kızımın oğullarıdır, Allah’ım! Ben bunları seviyorum, öyleyse Sende bunları sev ve onları seveni de sev.[22]

Hz. Peygamber Efendimiz başka bir hadiste İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle buyurmaktadır: “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.”[23] , “Bu iki oğlum, benim dünyadaki iki güzel kokulu gülümdürler.”[24] , “ Hasan ve Hüseyin (yahut bu iki evladım)[25] İmamdırlar, ister kıyam etsinler ve isterse sulh etsinler.”[26] , “Eğer akıl bir adamda mücessem olmuş olsaydı, gerçekten Hasan olurdu.”[27]
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Düşünün, düşünce görüş sahibi insan için yaşam ve hikmet kapılarının anahtarıdır.”


—Müsned-i İmam Mücteba, s. 718.
Halifeler Dönemi

İmam Hasan’ın (a.s) ilk üç halifeye yönelik itirazlarını nakletmişlerdir. Örneğin ünlü Ehlisünnet alimlerinden Suyuti “Tarihu’l-Hülefa” kitabında şu olayı nakletmiştir: “İmam Hasan (a.s) çocukken bir gün Ebu Bekir minberde konuşma yaptığı sırada onun yanına geldi. İmam Hasan (a.s) Ebu Bekir’e itirazda bulunarak şöyle buyurdu: Babamın minberinden aşağı in. Ebu Bekir cevap olarak şöyle dedi: Allah’a andolsun ki doğru söyledin. Bu minber benim babamın değil, senin babanın yeridir.[28]

İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) İran’ın fethiyle sonuçlanan Müslümanların İran’la yaptıkları savaşlara katılmamışlardır.[29] Elbette bazı tarihi rivayetlerde İmam Hasan’ın (a.s) bazı savaşlara katıldığına dair sözler söylenmiştir.[30]

Osman’ın halifeliği ile sonuçlanan şuranın teşkil edilmesi ve Ömer’den sonraki halifeliğin belirlenmesinde Ömer’in İmam Hasan’dan (a.s) altı kişilik şurada şahit unvanı ile yer almasını istemesi, Onun yüksek makamına işaret etmekte; öte yandan Peygamber Ehlibeytinin toplumdaki yerini ortaya koymaktadır. Ayrıca onun Ensar ve Muhacirler nezdindeki konumunu da güzel bir şekilde gözler önüne sermektedir.[31]

Halife Osman, Hz. Ebu Zer’i Rebeze çölüne sürgün etmek istediği zaman kimsenin ona refakat etmemesi ve onunla konuşmaması için emirde bulundu ve Mervan b. Hakem’in onu Medine’den dışarı çıkarmasını emretti. Ebu Zer (r.a), Medine’den dışarı atıldığında hiç kimse dışarı çıkma ve ona eşlik etme cüretini göstermedi, yalnızca Hz. Ali (a.s), kardeşi Akil, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (a.s) ve Ammar b. Yasir ona eşlik etmek için onun yanında hazır olmuş ve onu uğurlamışlardır.[32]

Üçüncü Halifeye karşı başlatılan kitlesel halk isyanlarında, bazı tarihi rivayetlerin kaydettiğine göre İmam Ali (a.s) İslam’ın hıfzı için Osman’ın korunması yönünde bir düşünceye sahipti. Dolayısıyla kızgın isyancıların onu öldürmesine mani olmak için onu koruma altına aldı. Bu sebepten dolayı genç oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (a.s) halifenin evine göndererek onu koruma altına almıştı. Elbette isyancıları durdurmak o kadar kolay değildi. En sonunda bu isyanlar Osman’ın ölümüyle sonuçlanmıştır. Bilinmesi gerekir ki bu konu hakkında rivayi kaynaklarda ihtilaflar söz konusudur.[33]
Hz. Ali’nin İmameti Dönemi

İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s), babaları İmam Ali (a.s) ile birlikte Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaşlarına katılmışlardır.[34]
Cemel Savaşı

Ana Madde: Cemel Savaşı

Kufe Valisi Ebu Musa Eş’eri’nin, İmam Ali’nin (a.s) gönderdiği elçilerle birlikte biatini bozanlara (Cemel Savaşını hazırlayanlara) karşı iş birliği yapmaya yanaşmaması üzerine, İmam Ali (a.s) oğlu İmam Hasan’ı (a.s) Ammar b. Yasir’le birlikte bir mektupla Kufe’ye gönderdi. İmam Hasan (a.s) Kufe mescidinde yaptığı konuşma ile 10 bin kişiyi biatini bozanlara karşı savaş meydanına dökmeyi başarmıştır.[35]

İmam Hasan (a.s) Cemel Savaşından önce bir konuşma yapmıştır.[36] Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) onu bu savaşta ordunun sağ tarafıyla görevlendirmiştir.[37] Bazıları İmam Ali’nin (a.s) bu savaşta (a.s), Muhammed Hanefiyye’ye şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Bu mızrağı al ve Devenin (Ayşe’nin devesi kast edilmektedir. Bu savaşta çok sayıda Müslüman bu deveye karşı şehit olmuştur.) ayak sinir damalarını kes. Muhammed Hanefiyye okçuların şiddetli saldırılarından dolayı geri dönmüştür. Sonra İmam Hasan (a.s) mızrağı alarak devenin ayak sinir damarlarını keserek bu sorunu çözmüştür.[38]
Sıffin Savaşı

Ana Madde: Sıffin Savaşı

Sıffin Savaşında İmam Ali (a.s) büyük oğlu İmam Hasan’ın (a.s) cesaretle savaştığını ve durmadan düşmana saldırdığını görünce onun ve kardeşi İmam Hüseyin’in (a.s) canlarını korumak için geri döndürülmeleri için emir verdi. İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Oğullarımı savaştan geri çekin, onların canlarının tehlikeye düşmesinden ve Resulullah’ın (s.a.a) neslinin sona ermesinden korkuyorum.”[39] Savaş sırasında Muaviye, İmam Hasan’ın (a.s) yiğitçe savaştığını görünce onu savaş meydanından çekmek için Ubeydullah b. Ömer’i –İkinci halifenin küçük oğlunu- savaş meydanına gönderdi. Ubeydullah, onu hilafet vaadiyle savaştan geri çekmeye çalıştı. Ubeydullah, İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) savaşla meşgul olduğunu görünce, yanına yaklaşarak “seninle işim var” dedi. İmam Hasan, savaştan el çekerek ona doğru yaklaştı. Ubeydullah, Muaviye’nin ona olan teklifini anlattı. İmam Hasan (a.s) kızgın bir şekilde: Bugün veya yarın öldürüldüğünü görür gibiyim, ancak şeytan seni aldatmış ve bu işi sana güzel göstermektedir. Bir gün Şam kadınları cenazenin üzerinde sana ağlayacaklardır. Yakında Allah seni yüz üstü yere vuracak ve o şekilde öleceksin. Ubeydullah, çadırların olduğu yere geri döndü. Muaviye onun durumunu görünce kendisi cevabın ne olduğunu anlayarak şöyle dedi: “O, bu babanın oğludur.”[40]

Hz. Ali (a.s) hakemlik olayından sonra yaşanabilecek fitne ve ihtilafları önlemek için, oğlu İmam Hasan’dan (a.s) konuşma yapmasını ve delil ve kanıtlarla insanlara olayların iç yüzünü anlatmasını istedi. İmam Hasan’da babasının dediği şekilde yaptı.[41]

Nehcü’l Belaga’nın otuz üçüncü mektubu, İmam Ali’nin (a.s) İmam Hasan’a (a.s) söylediği ahlak içerikli meşhur vasiyetidir. Sıffin’den dönerken “Hazirin” denen bölgede bu vasiyetnameyi açıklamıştır.
Önceki
İmam Ali (a.s)     Şiaların İkinci İmamı
İmam Hasan (a.s)
Hicri Kameri 40 – 50      Sonraki
İmam Hüseyin (a.s)
İmamet

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) hicri 40 yılında Ramazan ayının 21’inde şehit olmasının ardından İmam Hasan (a.s) Müslümanların hidayet ve imamet görevini üstlendi. İmam Hasan’ın imameti 10 yıl sürdü.
İmametinin Delilleri

Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) nakledilen şu hadis: “ابنای هذان امامان قاما او قعدا/Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), imamdırlar, ister kıyam etsinler ve isterse etmesinler.”[42] İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) imametine delalet etmektedir.
Emirü’l-Mü’minin (Ali b. Ebu Talib aleyhi selâm) oğlu Hasan’a vasiyet etti ve vasiyetine Hz. Hüseyin’i ve Muhammed b. Hanefiyye’yi, diğer bütün oğullarını, Şia’sının ileri gelenlerini ve ailesini şahit tuttu. Sonra Hz. Hasan’a (a.s) kitabı ve silahı verdi. Ardından oğlu Hz. Hasan’a şöyle dedi: “Ey Oğulcuğum! Resûlullah, bana imamlığı sana vasiyet etmemi, kitaplarımı ve silahımı sana vermemi emretti. Tıpkı Resûlullah’ın bana imamlığı vasiyet etmesi, kitaplarını ve silahını bana vermesi gibi. Ayrıca bana, senin de ölmek üzere olduğun zaman bunları kardeşin Hüseyin’e vermeni, emretmemi emretti.”[43]
Hz. Peygamber ve Ehlibeyt’in İmam Hasan’ın imametine olan icması.[44]
İsmet ve efdal olmak imametin şartlarındandır. İmam Hasan’ın döneminde bu özelliklere yalnızca o sahipti.[45]

Hilafetten Sulha Kadar
İmamet Dönemi

İmam Ali’nin (a.s), Hicretin 40’ıncı yılında Ramazan ayının 21’inde Cuma günü, İbn Mülcem Muradi’nin eliyle şehit olmasının ardından İmam Hasan Mücteba (a.s), Müslümanların kılavuzluk ve imamet sorumluluğunu üstlendi. Kufe halkı grup grup ona biat ettiler. Kendisi valilerini belirledi ve Abdullah b. Abbas’ı Basra valisi olarak atadı.[46]
Muaviye İle Savaşı
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah’a andolsun ki, bizi Şamlılarla savaşmaktan alıkoyan ne şüphedir, ne de pişmanlık. Biz (geçmişte), Şamlılarla salim bir düşünce ve istikrarla savaşıyorduk. Fakat bu gün aramızdaki selametin yerini düşmanlık, kararlılığımızın yerini ise tahammülsüzlük almıştır. Siz (Kufeliler) Sıffin savaşına gittiğinizde dininizi dünyanıza öncelikli kılmış, bugün ise dünyanızı dininize öncelikli kılmışsınız.”


—Tuhafu’l Ukul, s. 234.

Muaviye, İmam Ali’nin (a.s) şehit olduğunu duyunca ve halkın oğlu İmam Hasan’a (a.s) biat ettiğini anlayınca, insanları İmam Hasan’a karşı kışkırtmak ve tahrik etmek için Kufe ve Basra’ya iki casus gönderdi. İmam Hasan (a.s) her ikisinin de tutuklanarak gerekli cezaya çarptırılmaları emrini verdi. İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında karşılıklı mektuplaşmalar yaşandı. Bu mektuplarda İmam Hasan (a.s), halifeliğe müstahak olduğunu delillerle ispat etmiştir.[47]

Muaviye, ordusunu hazırlamaya koyuldu. Memurlarına mektuplar göndererek Irak savaşında kendisine katılmalarını istedi. Muaviye, Dahhak b. Kays Fahri’yi kendi yerine atayarak, şahsen ordu komutanlığını üstlenerek Irak’a doğru ilerlemeye başladı. Bu savaşta 60 bin yahut söylendiğine göre daha fazla sayıda asker Muaviye’ye eşlik etmekteydi.[48]

İmam Hasan (a.s) Hücr b. Adiyy’i bölge emirlerinin halkı cihada davet etmesi için görevlendirdi. Davet edilenler ilk önce tembellik gösterdiler, ancak sonunda yola koyuldular.[49] İmam Hasan (a.s), Muğayre b. Nufel’i Kufe’de yerine atadıktan sonra Nahle’ye doğru yola koyuldu.[50] İmam Hasan, Muaviye’yi Irak’tan uzak tutmak için Ubeydullah b. Abbas’ı 12 bin kişilik bir orduyla gönderdi.[51] Ubeydullah b. Abbas, “Mesken” denilen bölgeye vardı. Orada iki ordu karşı karşıya geldi. Muaviye’nin emri ile Beser b. Urtat tarafından Yemen’de iki oğlunu şehit veren[52] Ubeydullah İbn Abbas, İmam Hasan’a ihanet ederek gece yarısı Muaviye’nin karargâhına kaçtı.[53]Ubeydullah’ın kaçışı “Mesken” karargâhında ordunun kalbinde çok kötü etkiler bıraktı ve kötü düşünceler baş göstermeye başladı. Ve bu durum çok geçmeden Medain’de de görülmeye başlandı ve yavaş yavaş çok ağır musibetlere neden oldu.[54]

Muaviye, gizlice casuslarına emir vererek Irak ordusu arasında Ubeydullah b. Abbas’ın yerine geçen Kays b. Sa’d’ın öldürüldüğü şayiasını yaymalarını istedi. İnsanlar bu haberi duyunca birbirlerinin mallarını yağmalamaya başladılar ve sonunda yağmalama olayı İmam Hasan’ın karargâhına da sıçradı. İşi o kadar ileri götürdüler ki hatta İmam Hasan’ın üstünde oturduğu kilimi ve omuzundaki ridasını (şalını) bile çekip aldılar.[55] Muaviye, Muğayre b. Şu’be, Abdullah b. Amir ve Abdurrahman b. Hakem’i İmam Hasan’ın yanına gönderdi. Bu kişiler, Medain’de imam Hasan’ın yanından ayrıldıklarında şöyle demeye başladılar: Allah, Resulullah’ın oğlu sayesinde kanların dökülmesini önledi, fitne ateşini söndürdü ve barış önerisini kabul etti.” Bu sözü duyan halk İmam Hasan’a (a.s) saldırmaya başladı ve orada ve çadırlarda olan her şeyi yağmaladılar.[56]

İmam Hasan’ın (a.s) ordusunda baş gösteren gelişmelerden dolayı yaşadığı acı ve musibetler bununla sınırlı kalmadı, bilakis yoldan çıkmışlar ve Havaric, İmamın öldürülmesi için planlar kurdular. Üç kere İmam Hasan’a saldırdılar, ancak İmam Hasan her üç saldırıda canını kurtarmayı başardı.[57]

Halkın savaşlardan yorulup, bıkması, Şialarının canını korumak istemesi, halkın İmam’ı himaye etmemesi, kan dökülmesini önlemek, dinin korunması, Havaric tehlikesi ve ordunun düzensizliği gibi nedenler İmam Hasan’ın sulh yapmasını zorunlu kılmıştı.
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aklın başlangıcı, halka iyi davranmaktır. Dünya ve Ahiretin her ikisi de akılla elde edilir. Her kim aklından nasipsizse dünya ve ahiretin her ikisinden de nasipsiz olur.”
—Nehcü’s Saadet fi Müstedrek-i Nehcü’l Belaga, c. 7, s. 366.
Muaviye İle Barış Antlaşması

Muaviye, sulh ve barış önerisinde bulunmak için İmam Hasan’ın huzuruna iki temsilcisini gönderdi. Bu temsilciler kan dökülmesinin önlenmesi gerektiğini dile getirerek İmamı sulh ve barışa davet ettiler. Bu iki temsilci, hilafetin Muaviye’den sonra İmam Hasan’a geçeceğini söylediler. Muaviye, onlarla birlikte kendi mührü ile bir beyaz kağıt göndermiş ve İmamdan barış anlaşmasının şartlarını yazmasını istemiştir.[58]
Bu antlaşma maddeleri kaynaklarda farklı şekillerde zikredilmiştir. Antlaşma maddeleri genel olarak şunlardan ibarettir:

Hükümet Muaviye’ye bırakılacak, ancak Muaviye Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünnetine göre amel edecektir.
Muaviye kendisinden sonra kimseyi halife olarak tayin etmeyecek ve hilafet kendisinden sonra İmam Hasan’a veya zorunlu bir durumda kardeşi İmam Hüseyin’e geçecektir.
Muaviye, İmam Ali’ye (a.s) küfür ve lanet etmeyi terk edecek ve Hz. Ali’yi ancak iyilikle anacaktır.
Benî Haşim için ödenek belirlenecek, Cemel ve Sıffin Savaşlarında İmam Ali’nin safında şehit olanların yakınlarına belirli bir miktarda para yardımında bulunulacak.
Muaviye, hiç kimseyi geçmişte yaptıklarından ötürü cezalandırmayacak; Irak halkına yönelik eski kinini terk edecek. Hz. Ali dostları her yerde emniyet ve huzur içinde olacak, Şiilerine eziyet edilmeyecek; can, mal, namus ve evlâtları güven içinde yaşayacaklardır.
İmam Hasan, kardeşi İmam Hüseyin ve Allah Resulü’nün Ehlibeyti’nden hiçbirine, gizlide veya açıkta suikast tertiplenmeyecek. Bu antlaşma maddelerinde Şia ve Amme (Ehli Sünnet) arasında ihtilaflar bulunmaktadır.[59]

İmam Hasan’ın (a.s) belirlediği koşullarla, Hicretin 41. Yılının başlarında sulh antlaşması imzalandı,[60] ancak Muaviye antlaşmanın tüm şartlarını kabul etmesine rağmen, Kufe’ye gelir gelmez –iki ordunun görüşmesinde- halka okuduğu bir hutbe ile kabul ettiği antlaşma maddelerini ayaklarının altına aldığını açıkladı. Barışın İmam Hasan tarafından istendiğini iddia ederek! İmam Ali’ye de hakaretlerde bulundu. İmam Hüseyin (a.s) kendisine cevap vermek isterken kardeşi İmam Hasan ona engel oldu ve kendisi bir hutbe okudu. Konuşmasında antlaşmanın içeriğini ve Muaviye tarafından sulh önerisinin yapıldığını açıklayarak güzel ve tatlı bir üslupla Muaviye’nin babasına yaptığı hakaretlere karşılık kendi asalet ve nesebini Muaviye’yle kıyaslayarak ortaya koydu.[61] İmam Hasan’ın (a.s) bu tavrı Muaviye’ye çok pahalıya mal olmuştur.[62]
Barıştan Şehadete Kadar

İmam Hasan (a.s) barış antlaşmasından sonra Medine’ye gitti. Orada dini, ilmi, sosyal ve siyasi bir merci konumundaydı. Kendisi Muaviye ve taraftarlarına karşı Medine ve Dımeşk’te pozisyon aldı ve Muaviye ile münazaralar yaptı. Bu münazaralar Şeyh Tabarsi tarafından “İhticac” adlı kitapta bir araya getirilmiştir.[63]

İmam Hasan aleyhi selam, Müslümanların canını korumak ve İslam dini zarar görmesin diye Muaviye gibi İslam ve Peygamber düşmanı birisiyle barış anlaşması yapmak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmayla birlikte hayatının en zorlu ve acı günleri başlamıştır. Çevresindekilerin eleştiri ve suçlaması, siyasi dengeleri gözetmesi, Şiaların imameti, çok sayıda kadim dostunu kaybetmesi ve şehadeti ile sonuçlanan olaylar, bu dönemin zorlu süreçlerindendir.

İmam Hasan’ın (aleyhi selam) bu dönemdeki yaşamı görüntüde inziva ve tecrit halinde olsa da bu dönemde oldukça etkili ve aynı zamanda onun için bir o kadar da zorlu ve sıkıntılı geçmiştir. Bir yandan Şiaların imamet sorumluluğunu taşımakta, diğer yandan Muaviye ile olan anlaşmadan kaynaklı ortaya çıkan değişimler, Şiaların sorunları ile ilgilenmesini meşakkatli kılmaktaydı.

İmam Hasan (a.s), barış anlaşmasından sonra insanların yanına gelerek bir konuşma yapmış ve konuşmasında Muaviye ile yaptığı barış anlaşmasının iç yüzünü açıklamıştır. İmam Hasan (a.s), Muaviye’nin kendisiyle nasıl münakaşa ettiğini ve yaptığı bu barış anlaşması ile gerçekte insanların hayatlarını koruduğunu ve Muaviye’nin kan akıtmasını önlemek için başka çaresinin olmadığını açıklamıştır.[64] Muaviye de sulh anlaşmasından hemen sonra Kufe’ye gelir gelmez bir konuşma yapmış ve İmam Hasan’la yapmış olduğu anlaşmayı ayaklar altına almıştır. İmam Hasan’ın barış anlaşmasını istediğini iddia ederek Müminlerin Emiri İmam Ali’ye de hakaretler (!!) etmiştir. Daha sonra İmam Hasan (a.s) bir konuşma yapmış ve barış anlaşmasının içeriğini ve barış önerisinin Muaviye tarafından yapıldığını açıklayarak Muaviye’yi tekzip etmiştir. Ayrıca Müminlerin Emiri Hz. Ali’ye yapmış olduğu hakaretlerin cevabını da güzel bir şekilde vermiştir.[65]

Muaviye, İmam Hasan’ın makam ve konumunu bildiğinden, insanlar arasında kendisini iyi birisiymiş gibi göstermek ve ayrıca kendi iktidarını korumak için görüntüde İmama karşı yer yer hürmet göstermiştir. Örneğin, Ziyad bin Ebih, Kufe’de iktidarda olduğunda, bir olay sonrası İmamın yarenlerinden birisi zulüm görür, bunun üzerine İmam Hasan aleyhi selam, bir mektup yazarak bu uygunsuz davranışından dolayı Ziyad’ı uyarır. Ziyad bin Ebih de İmama saygısızca bir cevap verir. Bunun üzerine İmam Hasan (aleyhi selam) tarihi bir cevap yazmış ve bununla da yetinmeyerek olayı Muaviye’ye taşımış ve Muaviye de İmam Hasan’ın isteği üzerine Ziyad’ı kınamıştır.

Muaviye, oğlu Yezid’i kendisinden sonra halife olması için uygulamaya koyduğu planlarından dolayı İmam Hasan (a.s) kendisine şiddetle tepki göstermiştir. İçki içen, şımarık, lakayt bir gencin böylesine büyük bir göreve getirilmesi İmamın karşı çıktığı noktalardan biriydi. Elbette İmam Hasan’ın Muaviye’ye karşı emri bil maruf ve nehyi anil münkerde bulunmasının bir çok örnekleri vardır. Öyle ki başka çaresi olmadığı için babası Ebu Süfyan ile birlikte İslam dinini seçmek zorunda kalan ve ikinci halife Ömer İbn Hattab’ın da yardımları ile ileriki dönemlerde hile ve dolaplarla İslam’ın başına geçerek halifeliği gasp eden Muaviye gibi birini İmam Hasan (a.s) kitap ve sünnette uyması için davet etmekteydi.[66]

Masum İmamın (a.s) eleştirileri ve Muaviye’nin isteklerine olumlu yanıt vermemesiyle İmam, Muaviye ölene kadar, ona karşı açıkça mukabelede bulunmanın maslahat olmadığını ve bu anlamda sabit kaldığı görülmektedir. İmam Hasan (a.s) Kufe’den ayrıldığında yarenlerine uygun zamanı beklemeleri gerektiği konusunda telkinlerde bulunmaktadır.[67]

Havazan kabilesinden bazılarının Mestured bin Ulfe’nin bayrağı altından çıkması hadisesinde, Muaviye savaşmak için hazırlık yapar, ama Muaviye, İmamın teyidini gerekli bilir ve onun yanında yer alması gerektiğini zorunlu görür. Bu meyanda İmam (a.s) akıllıca bir yöntemle ve bundan yararlanarak İmam Ali’nin şu sözünü: “hakkı elde etmek isteyen, ama hata eden (Harici) kimse, asla batılı isteyip elde edene (Muaviye ve taraftarlarına) benzemez.” İtibarlaştırmaya çalışır.[68] Bundan dolayı, Muaviye’nin isteklerini kabul etmeyi gerekli görmez. Zira Muaviye ile olan ilişkilerinde görünürde bir sıkıntı olmasa da Muaviye’nin bayrağı altına girmekten uzak durur.[69]

Nakledildiğine göre Muaviye, gizli de ve açıkta Hz. Ali’nin Şialarını takip etmelerini ve minberlerde Müminlerin Emirine (aleyhi selam) küfür etmelerini emretmiştir. Ziyad gibi birini Kufe valisi yapması da bu minval üzerineydi.

Aralarında Hz. Resulullah’ın sahabesi olan İmam Hasan’ın (a.s) bazı yarenleri, Muaviye’nin yaptıklarını görünce ve Ziyad bin Ebih gibi birisini vali yapmasına karşı çıkmışlardır. Buna karşın bu kişiler her daim hükümetlerce zulme uğramışlardır. Amr bin Hamk Hazai’nin ömrünün son yıllarında başından geçenler, bunun açık örneklerindendir. Amr bin Hamk Hazai, Muaviye’nin İslam’a aykırı davranışlarını eleştirdiğinden Muaviye’nin adamları tarafından takibe alınmış ve sonunda tutuklanarak Kufe’de hapiste şehit edilmiştir.[70]

İmam Hasan Mucteba aleyhi selam, Amr’ın şehadet haberini alınca, Muaviye’ye bir mektup yazarak şiddetle kendisini kınamıştır.[71] Muaviye’nin sulh anlaşmasına uymadığının bir örneği de Hücr bin Adiyy ve arkadaşlarına yaptıklarıdır. Hücr bin Adiyy ve adamları Muaviye’nin İslam ve insanlıktan uzak davranışlarını eleştirip tenkit ettiğinden Kufe’de tutuklanmış ve Şam’a gönderilerek orada şehit edilmiştir.[72] Bu listeye İmam Ali’nin aleyhi selam, takva sahibi adamlarından Ruşeyd Haceri’yi de eklemek gerekir. Zira Muaviye, İmam Hasan’ın sulh şartlarındaki isteklerinin aksine onu da şehit etmiştir.[73]
Sulh Hakkında Yarenleri İle İhticac Etmesi
Muaviye İle Mukabele Etemesi
Bazı Emevilerle Mukabele Etmesi

İbn Ziyad
Amr bin Osman
Amr bin As
Velid bin Ukbe
Utbe bin Ebu Süfyan
Muğayre bin Şu’be
Mervan bin Hakem

Kufelilerden Talebi
Şam’a Gitmesi
Şehadeti

İmam Hasan’ın hicri 50. Yılda şehit olduğu meşhurdur.[74] Şehadeti hakkında nakledilen rivayetlerin çoğunda Safer ayının son günlerinde[75] veya Safer ayının 28. Günü olduğu yönündedir. Safer ayının yedisi[76] ve ayrıca Rebiülevvel ayında[77] da şehit olduğu rivayetleri vardır. Şeyh Müfid’in yazdığına göre, İmam Hasan efendimiz şehit olduğunda henüz 48 yaşındaydı.[78] Şehadet tarihindeki ihtilaflardan dolayı ömrünün tam olarak ne kadar sürdüğünde de ihtilaflar vardır.[79]

Bir çok Şii ve Sünni kaynaklara göre, İmam Hasan (a.s), zehirletilerek şehit edilmiştir.[80] Elbette bazı Sünni kaynaklarda (ki bu kaynakların bir çoğu Muaviye ve Emeviler tarafından yazdırılmıştır) doğal yollardan ve geçirdiği bir hastalıktan dolayı öldüğü yazılmıştır.[81] Nakledilen bir rivayete göre Muaviye, Eş’as bin Kays’ın kızı Cude’nin (İmam Hasan’ın eşi) yanına birisini göndermiştir. Muaviye, Cu’de’ye şöyle demiştir: ‘ben sana yüz bin dirhem vereceğim ve seni oğlum Yezit’le evlendireceğim. Ancak bunun için önce Hasan’ı zehirlemelisin.’ Cu’de, İmam Hasan’ı zehirlemiş ve Muaviye’den vaat ettiği parayı almıştır[82], ancak Muaviye, onu oğlu Yezit’le evlendirmemiştir. İbn Sa’d, İmam Hasan’ın, hizmetkarlarından biri tarafından şehit edildiğini yazmıştır.[83] Ancak yine nakledildiğine göre bu işi Muaviye’nin isteği üzerine İmamın bir diğer eşi Suheyl bin Amr’ın kızı yapmıştır.[84]O dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda Yezid’in veliahtlığında İmam Hasan (a.s) büyük bir engeldi. Bu yüzden onun ortadan kaldırılması gerekiyordu. Öyle anlaşılıyor ki İmam Hasan’ın (aleyhi selam) Cu’de bint Eş’as tarafından zehirlenerek şehit edildiği daha muteberdir.[85]
Bazı kaynaklara göre İmam Hasan (aleyhi selam) şehit olmadan önce bir çok defa zehirletilmiştir. Ancak hepsinden bir şekilde kurtulmayı başarmıştır.[86] Yakubi, şöyle yazmaktadır: ‘İmam Hasan (a.s) öldüğü sırada kardeşi İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle demiştir: ‘Ey benim kardeşim! Bu, benim üçüncü zehirlenişim. Ancak daha önce böylesine zehirlenmemiştim. Bugün öleceğim. Öldüğümde beni Allah Resulünün (s.a.a) yanına defnet ki hiç kimse benim ona yakın olduğum kadar ona yakın değildir. Ancak eğer buna engel olacak olurlarsa (ki burada Aişe’nin buna karşı çıkacağını öngörmüştür), bu durumda bir hacamat kanı kadar dahi kan dökülmesin.[87]
İmam Hasan’ın (a.s) Cennetü’l Baki’deki Kabri Şerifleri
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Mümin (ahireti için) azık toplar, kafir ise zevke dalar.”


—Bihar-ul Envar, c. 78, s. 112.
Defnedilmesi

Şeyh Tusi’nin naklettiğine göre[88] İmam Hasan Mücteba (aleyhi selam), kardeşi İmam Hüseyin’e (aleyhi selam), kendisini dedesi Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) yanına defnetmesini vasiyet etmiştir. Ancak bu işe birileri karşı çıkacak olursa, asla bunda ısrar etmemesini ve kesinlikle kan dökülmemesini istemiştir. Başka bir nakle göre, İmam Hasan, gusül verilip kefenlendikten sonra kendisini dedesi Hz. Resulullah’ın mezarının yanına götürmesini ve orada ahdini yeniledikten sonra büyük annesi Hz. Fatıma bint Esed’in yanına götürülerek orada defnedilmesini istemiştir.[89]

Hz. İmam Hasan’ın mübarek naaşı, Hz. Peygamber Efendimizin kabri şeriflerinin yanına getirildiği sırada, o sırada Medine valisi olan Said bin As (ki bu kişinin kafir babası, Bedir savaşında müşriklerin safında yer almış ve Müslümanlara karşı savaşmıştır. Bu savaşta Hz. Ali babasını öldürmüştür) ve Mervan silahlı bin adamıyla birlikte oraya gelir ve İmam Hasan’ın naaşının Efendimizin huzuruna götürülmesine mani olur.[90]Başka bir rivayette ise Aişe, siyah beyaz bir katıra binmiş ve oraya gelerek şöyle demiştir: “Hiç kimsenin evime girmesine izin vermeyeceğim.”[91] Sonunda İmam Hüseyin, ağabeyinin naaşını alarak Cennetü’l-Baki mezarlığına götürerek orada defnetmiştir.[92]
Fazilet ve Erdemleri

İmam Hasan (a.s) huy, davranış ve siyadet açısından insanlar arasında Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi idi.[93] Hz. Fahri Kainat Efendimizden (s.a.a) nakledildiğine göre efendimiz İmam Hasan’a hitaben şöyle buyurmuştur: “Ey Hasan! Sen yaratılış ve ahlak açısından benim benzerimsin.”[94]

İmam Hasan (a.s) Kisa (Aba) Ashabından birisidir[95] ve Hz. Peygamber efendimiz Mübahale olayında, Allah’ın emri ile İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Ali ve Hz. Fatıma’yı da kendisiyle birlikte lanetleşmeye götürmüştür.[96] Tathir Ayeti onun ve öteki Ehlibeyt için çok büyük bir fazilettir.[97]

İmam Hasan (a.s) Hacca 25 kere yaya olarak gitmiş, üç kere malını Allah yolunda bağışlamıştır. Şöyle ki ayakkabısını bağışlamış kendisine terliğini ayırmıştır.[98]
Kaynakça

……………………

www.erfan.ir